Bir seçimin ilk ayağını daha sonlandırdık. Algı ile bilginin, gerçek ile yalanın, yandaş ile karşıtın ve en önemlisi, karşımıza dikilen gerçeklerin değil de istenilenle tartışılan bir dönemin, ilk basamağını çıktık. Belli ki ikinci ayak da haftaya atılacak adımla şekillenecektir. Adı seçim olunca da; birçok olgu ile bolca taraftarın uçuşan mesajları ile boğulup kalıyoruz. Herkesin dilediğini söylediği; ancak: birçok olanı da söylemediği garip paradoksun kuşatması altında, dileyen dilediğini, fırtınaya tutulur gibi de acemice kulaç atmaların savrulduğu bir dönemin ilk aşamasını bitirdik. İstenilen ve yaranma ile kötülemenin kıskacında bolca propaganda atışları da yapıldı. Şüphesiz doğru veya yanlış olsa da; yaşananların karşılık bulması ve doğallaşıp kitleselleşmesi ile; değişken ama sığ bir duranlıkta gürültülü veya yüksek ses el hareketelri ile anlatılar da savrulup gidiyor. Sonuç: başkanlık, liderlik “nederseniz değin” yapılan seçim ile ilk turda sistemsel kural ile, seçime ikince tura gidilecek sonuç alındı. Durulma değil, sıçrama ile yol devam ediliyor….
Seçimleri konuşurken, önemli klasik bazı değerlendirmeleri anımsatmadan olmuyor! Seçimlerin 2 yönden konuşulması gerekir. Birincisi; yapılan seçim ile ortaya çıkan rakamlar vardır. Bunlar en basit şekli ile başarı başarısızlık veya kazanan kaybedeni gösterir. Bununla yetinen için, alınan sonuç rakam olarak yeterlidir. En çok oyu alan kazanmış sayılır. Az alan ise kaybetmiş olur! İkincisi ise; seçimlerin bir de siyasal yönü vardır. İşte burada rakamsal istatislikten çok daha fazla karşıktır. Kimisi rakamla siyasal değerlendirme yaparken, kimisi de resmen olaydan birçok siyasal mesaj çıkarılmaya çalışır. Sistemle ilişkiler, hangi değerlerin kitlesel karşılığı olduğu, değişim veya aynen devamlılığın anlaşılır oluşu, kitlelerin talebi ve siyasetin şekilenen gerçekleri gibi birçok olgu bu içerikte tartışılmaktadır. Elbet tartışılırken de rakam sayısı gibi kolay kolay ortak buluşmalar da olmaz! Çünkü alınacak mesaj ile kitlesel değerlendirmelerin değişken görüşlerle farklılaşması gayet normal şekilde oluşmaktadır.
Seçimlerin bir de şu eksik brakılan noktası vardır ki; bu oldukça önemlidir. Seçimlerin hangi koşulalrda yapıldığı, farklı ölçekleri veya yapısal kurumsalaşmanın etkileri pek gözetilmez. Dahası; farklı ülkelerin farklı konumları da sorgulanmaz. Demokratik veya anti demokratik ilkeleri, sömürge veya metropol olma farklılıkları dahi gözetilmez. Nitekim; Kıbrısın kuzeğinde yapılan seçimler le İngiltere de yapılan seçimleri, nerede ise ayni ortamda ve benzer kurallarla yapılmış gibi; sadece rakamlarla kimin kazanıp kimin kaybetmesine göre değerlendirilip siaysal sonuçlar çıkarılır. Aynılaştırma yanına da siyasal düşüncesine oluşturulan prokramlara da bakılmaksızın,aynılaştırılan içi boşaltılan ve hat da ayni sağlaşma politikaları “sağ sol” etiketsel ayrımla da kitlelere sunulup algılarla doğal hale getirilir. Bunu son Kuzey Kıbrıs coğrafyasında tekrardan yaşadık. Sisteme dokunmama, masada oturma gibi ayni esrumanlarla adayları sağ sol keyfi ayırmalarla etiketlendirip; buradaki işkal gerçeğini, ilahkalşma döngüsünü, sömürgesel gerçeğini yokmuşcasına doğal seçim gibi yazılıp rakamlarla taşlandırıldığına yine tanık olduk. Türkiyenin sol siteleri dahi buradaki bilgi kaynağı ekseninde de aynen verilmesini de gördük. Sadece rakamlarla galip mağlup eksenli bir seçim yansıtmasını birçok site yazıp orada braktı.
Son Kuzey Kıbrıs başkanlık veya liderlik simgeleri ile yansıtılan seçimin ilk ayağı yapıldı. Değişken etkenlerin kulanılıp ama sığ politik döngü ile kişisel olguların öne çıkan bir dönem yaşadık. Taplolar herkesin dilediğini başarı, dilediğini başarısız kılma rakamlarla yansıtıldı. Hat da; katılmayan sayısı ile boykotun da oldukça başarılı olma göstergesi de vardı. Oysa tüm seçim döneminde boykot yoğun kanpanya olmamasına da tanık olduk. Özelikle bol yapılan vatandaşlıkların ayni zamanda burada birkısmının olmaması veya ilgisizlik ile beklenilen avantanın garantilenmemesinin önemli katgısı hiçbir kesimce pek vurgulanmadı. Rakam ile kitle dalkavukluğu veya başarı başarısızlık övgüleri sıralanmanın ötesine gidilmedi. Yine alınan rakamlarla verilen oy durumunu basitleştirip “sağ sol” diye ayrışma acemiliği de yapıldı. Oysa sol diye gösterilen adayın Neoliebral savunuşlu duruşu ile ısrarla ilhak sömürgeleşme gizlemesi dahi ona sol etiket konmasını engeleyemedi! Yine Türkiye gerçeği de hep ötelendirildi. Oysa: sadece son günelrdeki direk müdahale ile Kutretin beklenmeyen oy patlamasında TC ekseninin katgısını herkes bilmesine rağmen; ne habere, ne de değerlendirmelere hiç eklenmedi!
İsterseniz bolca konuşulan ve doğal gibi aktarılıp önemli başarı kılınan Kutret Özersay olayına biraz dokunalım: daha baştan Kutret aday olurken, özelikle bağımsız düşünüp konuyu bilenler için; mutlaka bazı konumların olduğu söylendi. Siyasal dizayin veya çöken sistemsel partilere karşı bir “umut yaratma” adımı oalrak da yorumlayanlar oldu. Nitekim Özersay ortam geliştikce,bazı kuşkuları ve beraberinde sorgulamayı da geliştirdi. Israrla tek başına olduğu ve bazı değerlerin simgesi algısı iyice işlendi! “Temiz toplum” bunarlın en önemlisi oluyordu. Ayrıca politikacıya oluşan güvensizlik ile kendinin genç imajlı enerjisi probagandada kulanıldı. Uluslar arası ilişkileri iyi izleyen kimse, hemen dünyadan denenen örnekler akla gelir! Egemen partilere karşı güvenci azalan ama ilgisizlikle çekilen kitlelere sanal umut yaratma adına, piyasaya siyasal boş ama simgesel genç adaylar sunulmaktadır. Bunlar kirlenen sistemi, yozlaşan kurumları eleştirerek, kişisel senbol ile değişim önermektedir! Böylelikle hem kitlesel tepkileri böylesi siyasal değişim istemeyen ama halkın bıtkınlığını kulanan bir sığ fakat şaşafatlı probaganda ağı oluşturur. Böylesi adayları da partilere tepki duyan veya parti içi kavgalarda kaybeden kesimleri de yanına alıp, potansiyel desteklerle kazanma veya muhalefeti netürleştirme sosyolojisi oluşur. Özelikle doğu Avrupada örgütsel boşalma, siyasal kısırlık olan ülkelerde butip imgeler kolayca kulanıldı! Özaersay da daha başlangıçtan görev olarak bu politik uygulama ile olduğuna inanan epey kesim vardı. Bunu son haftada eyer Karpaz da tutsaydı, bu mühendislik Kuzey Kıbrısda da başarılı olunacaktı! Yaratılan koşul ile belirli destek merkez partielrden kaydı. Artık kazanacak olgusu kalmayan, ilgili partilerden sıkılan, kolaylıkla imgelere kapılan kesimler; potansiyel destek oldular. Fakat ben dahi son hafta operasyonu beklediğimi de belirtiyorduk. Öyle de oldu. Çarşanba günü UBP kaybedeni irsen ekrana çıkıp Eroğluna değil, Özeersayaı destekleyeceğini vurguladı! Zaten bu eylim baştan belirli taraftarları tarafından vardı. Daha bunun lafı dilde dolanırken de Girnenin potansiyel 2 önemli belediyesi de UBP kararına rağmen, Eroğlundan ayrılıp Özersaya desteği patlatı! Bunu ben arkadaşlara şöyle özetledim: yaklaşık Y.6 oy kayışı olup, ayni zamanda Girnede Kutretin Eroğlunun önüne geçmesi demektir dedim! Cuma günü Mağusada öteki hamle Maraştan geliyordu. Bukez tC direk eksenli Özersaya kayış olup, ayni dönemde birçok çevre “Eroğlu sandıkta kalıp ikinci tura dahi geçmeyecek” deniliyordu! Bunun son ayağının Karpaz olduğunu ve eyer bununda başarılması halinde Kutretin Dervişi geçeceğini söyleyenlerden birisi de bendim.
Ancak: olayın farkına geç olsa da varan Eroğlu Cumartesi özelikle gecesi Karpazı araba ablukasına aldı. Özersaya kayışı biranlamda engeledi. Eyer Girne ve Maraş gibi Karpaz operasyonu da başarılı olsaydı; Özersay ile Akıncı ikinci tura kalma ihdimali yüksekdi! İşte Eroğlu örgütlü yapısı ve tecrübesi ile bunu engeledi. Özersay ise örgütü olmaması ve müdahalelerle olan yükselmesi, Karpazda zayıf halkasından kırılarak başaramadı. Şimdi bazıları ikinci turda Özersayın hamlesini tartışırken, nedense örgütü olmayan ve değişken bileşkelerle kayan oyların ortak tavrını bekleme yanlışına da düştüler. Kutret bunu bildiği için de tavır koymayarak bu sihiri şimdilik koruyarak “başarılı çıkmanın” siyasal tadını yaşıyor.
Şimdi Pazar günü ikinci seçim ayağı yapılacak. Rakamlar birini başarılı gösterecek. Fakat sığ siyaset durmayacak! Canlanma ile hesaplaşma dönemine sıçrayıp partielrde sarsıntılarla yoluna devam edecek. Koltuklar neolur ise kimse tam öngörü yapamıyor. İstifa veya devamın yanına hep kaybetme ile dağılmanın sorusu gelip çakılıyor. Siyasal erk çürümenin son gerek referandum gerek se saray seçimli ilk adımla ortaya serildi. Neyazık demokratik veya sivil örgütler hep tepkielrle gündeme gelirken, seçim döneminde çoğu eleştirdikleri adayların arkasında sırlralanması ile de muhalefet boşluğu da oluştu. Bu karmaşaya efendi Türkiyedeki bildik seçim dönemi ile Ortadoğuda kaynamanın kıvılcımları yankılanması eklenince; belirsizliklerin çoğalıp çevre ile tutuşmaya hazır bir yangına benzer koşularda yaşamaya devam etiğimizi görüyorum.
Daha seçimleri tam değerlendirmeden yazının yerini aştım. Devamı ise gelecek gelişmeler ve okuyucu isteğine göre devam edecektir.