Öyle derler. Gerçek balçıkla sıvanamazmış. Bizim halimiz istatistik verilere sığmayacak kadar açık bir perişanlık gösterir.
Ülkemiz için yapılan değerlendirmelerde hiçbir bilgiye güvenilmemesi bize has bir durum değil. AB de bizden giden verileri ciddiye almaz ve ilgili başka verilerle sınar da değerlendirir. Gene de tanıklara ve halkın tepkilerine göre karar verir.
Bu hale rağmen konuşan ver tartışan çoktur. Sorumlusu ise yönetimdir. Başka sorumlu tutulacak kimse olamaz. Çünkü başkalarına sorumluluk yüklesek Türkiye örneği 200 yılından sonra büyüme gösterdi ve şaşılacak sonuca vardı. Sonuç adalet ve halkın refahı açısından büyük sorunlar taşır ama büyüme etkileyicidir. Hatta halkın mutluluğu, refahı ve adalet bakımından büyük tehlikeler yaratmaktadır. Ancak sorumlulara bakınca halkı karıştırmak olası değildir. Güney Kore de büyük adaletsizlikler ve vurgunlarla ekonomik büyümeye ulaştı idi. Türkiye de o noktaya geldi ve hukukun üstünlüğü, adalet, refahı tabana yayma ve yansız değerlendirmelerle başarıyı ödüllendiren kamu yönetimi sahibi olmadıktan sonra orta gelir gurubundan çıkamaz denilen noktada çakıldı.
Biz ise o noktaya dahi gelemedik. Halkın tembel olduğu Türkiye’de iddia edilirdi. Bizde de edilir. Onun için halkı veya memuru tembellikle suçlamak kabul edilemez.
Günümüze uluslararası kurumlar sayısız değerlendirmelerle ülkeleri incelerler. Vardıkları sonuçlar şüpheli olsa ortada duramazlar.
Onun için ülkemizi kim yönetiyor sorusunu sorarak sorumluyu ortaya çıkarmamız gereklidir. Nedenini anavatan yavru vatan edebiyatında bulabiliriz. Bu öyle Kıbrıs sorunu ile kısıtlı bir konu değildir. Nereye baksak Türkiye yönetiminin parmağını buluruz. Sosyal, kültürel ve ekonomik paketler ülkemizin genel projelerinin, politikalarının ve vizyonunun Türkiye yönetiminin elinde olduğu bellidir.
Bunu konuştuğumuzda bize yani Kıbrıslı yetkililer adam gibi durdular da dediklerini yaptıramadılar mı diye itiraz ederler. Muhalif olduğumuz için de hemen biz olsaydık sözümüzü geçirirdik deyip siyasi partileri eleştirme kolayına kaçmamızı beklerler ama izin verilen veya tolerans gösterilen kararlar ile ülke kaderine egemen olmak olası değildir. Onun için yerlinin sorumluluğunu Türkiye’nin karışmasını engelleme derecesine kadar uğraşmaya bağlamaktan öte umut beklenemez. Yani ya karışmayı engelleyeceksin ya da seni karışmayı engellemeye kalktın diye ekarte ettiler diye göstereceksin yoksa yerlinin suçu kafa sallayıp alet olmakla sınırlı olur.
Kişisel çıkarları için istismarla vurgun vuranların suçu adli suçtur.
Kıbrıs konusunu anavatan yavru vatan diye yürütmek işin bir cüzüdür. Onu ileri sürüp diğer egemenlik anlamında tahakküm halindeki her kurumumuzun işgali şeklindeki ilişki çok kapsamlıdır. Ekonomik göstergeler yükselme gösterse de halkın refah ve mutluluğu yoktur. Demokrasi de yerlerde sürünür. Seçim var ama demokrasi yoktur. Daha dün Akıncı seçildi ama bugün saldırı altındadır. Sözlerini tekrarlamaktan pişman edilmeye çalışılıyor. Biz sözlerini az bulurken ve halkın partilerin en büyüğünün oyundan fazlasına sahip olanlar oy vermezken ettiği sözlerin arasındaki birkaç kelime başını derde soktu.
Böyle idare olmaz. İdarenin başarısı halkoyuyla sınanmasına ve beğenilmeyenin elinden kurtulma hakkına bağlıdır. Buradaki idareyi halka teslim etmezsen ağabey de olsan yaramazsın. Senin aletlerinle yerli aletler iş birliği içinde yağma düzeni kurup yürütürler.
Seçmenin %37’si sandığa gitmeyerek bir işe yaramadığına inandığını gösterdi. Türkiye yöneticileri Kıbrıslı Türk’e saygı duyuyorsa analığı bir tarafa bırakıp halkın ezici çoğunluğuna göre karar verip işimize karışmaktan vazgeçer. Atıp tutmanın anlamı yoktur.
Kıbrıs bir AB ülkesidir. Onun yararlarından bahsederek başlık açma kavgası verdiğine göre TC yetkilileri Kıbrıslının da isteği olmasını doğal karşılamalıdır. Kıbrıs sorununu çözüp AB ile entegrasyonu sağlamaya çalışırken Kıbrıslıya engel olmamalıdır.
Türkiye ile takışma en son arzumdur diyen Akıncı’ya bakarak ona saldırmanın tersliğini görmemek yıllar içinde gerçeklerle ters kalıplara uygun olmayan ifadeleri hırpalamasının Kıbrıslının hatırından daha önemli olduğunu mu gösterir! Yoksa AB vizyonu da yalan Kıbrıs sorunundaki uzlaşmalar da mı yalan!
Türkiye yetkililerinin Kıbrıs sorununda federal çözüm istediklerine hiç inanmadım ama ısrarla federal çözüm diye uzlaşma yaptılar. Hatta tek egemenlik tek yurttaşlık diye Eroğlu’na bile belge imzalattılar. Şimdi tüm uzlaşmalara ters sözleri söyleyip Türkiye yetkililerinin saldırısını destekleyenlere tanık oluyoruz. Alan memnun satan memnun!
Gelin görün ki Türkiye’nin hiçbir sözüne inanılmayacağını kanıtlıyorlar.
Federasyoncu Akıncı Türkiye’ye dil uzattı diye yazan çizenlere bakarsak Türkiye’nin küreselleşen dünyada sözüne sadakatin önemi ölçüsü yüzünden bile gelişmemeye mahkûm olacağını görebiliriz. Çünkü Türkiye’nin en çok belge ile dünyaca bağlanmış olduğu konu Kıbrıs konusudur. IŞİD ortaya çıkınca bölgesel sorunları çözümsüzlüğe terk etmenin tehlikelerini ele alan araştırmalarda da ortaya çıkan konu Kıbrıs sorunu olmuştur.
Kaçarı tutarı yok. Kıbrıs’ı yönetmeyi Kıbrıs’a bırakmak doğaldır. Yardım etmek devralmak değildir. Bir süre başımızın ağrıyacağı da geçektir ama razı olmak da kaçınılmazımızdır.
Kıbrıs sorununun çözümü de ivedilik taşır. Günün gerçeklerine, hakka ve adalete ve varılan uzlaşmalara bağlı kalmak şarttır. Suçlama oyununu terk edip gerçek görüşmeye başlamak gerek. Diğer tarafın aleyhine iş yapmaya kalkışmamayı kabul etmek ve kıbrıs aleyhine davranılmayacağının garantisini vermek şarttır.
Yoksa hepimizin başı dertten kurtulmayacaktır.
Bu nasıl iştir yahu! Federasyon dediler destekledik, vatan haini olduk. Bu ne zaman son bulacak? Bize bir şey sormadılar, kendileri belirlediler, biz de iyi gördük destekledik saldırıya uğradık.