yaklaşımlarÖzkan YıkıcıYeniden Ortadoğu’ya dönerken – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Yeniden Ortadoğu’ya dönerken – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Yazı yazıp biraz siyasal karşılık bulmak isteyen veya konulara doğru dürüst değinmek isteyen varsa; Ortadoğu denilen coğrafyaya dokunmadan edemiyor. Dokunmadan edemiyor da; eyer ezberci takılıp laf ola konuşursa da saçmalamaktan da geri duramaz. Böylesi gerçeklerle hem dayatan ama bilmeyince de gülünç duruma düşürten Ortadoğu gerçeği de vardır. Ben bu köşede sık sık bölgeyi yazdım. Hatta iki binlerde epey geniş bir bölgesel tarihi gelişimi aktaran makaleler de aktararak yazdım. Soğuk savaştan Neoliberal süreç ve yeni projeler döneminin de tarihini inceleyerek konuyu aktardım. Fakat Ortadoğu duran bir deniz olmadığı gibi; her dalganın da altında çok çeşitli hesapların da yaşandığı öteki gerçekler bileşkesi de vardır. Sadece bölge ülkeleri değil, son olayla dünyada oluşan güçler denklemi, bölgesel hegemonya, ülkesel kırılma ve biriken tarihi sorunların yeniden gündeme çıkan bir kaoslar Ortadoğu’sunu yaşıyoruz. Bunun da elbet sömürgeleşme ile Emperyalizm, yok edilen bölgesel hegemonyaların yeniden canlanması ve biriken sorunların savrulduğu bir Ortadoğu’yu yaşıyoruz. Kırılganlıkların bol, sorun tetikleme argümanları sayısız olan, provokasyonların adeta olmazsa olduğu bir alandır. Etnik öfkenin, dinsel yobazlığın, mezhepsel ayrımın adeta hegemonik iekli ile sömürgecilikten ezilmiş tepkisine varan çok karışık bir Ortadoğu coğrafyası karşımızda. Her olayı tam anladık derken de arada oluşan ufak bir kayış ile ittifakların nasıl altüst olduğunu, model ülkenin yalnızlaştığını, bilmediğimiz nice halkların bölgede yaşadığını, güçler dengesi kadar hegemonya yaptırmama çelişkili duranların hepsi Ortadoğu’nun özünde vardır. Olmayan ise demokratik koşullar, sosyalist seçenek ve geleceğin Ortadoğu’sunu kurmadaki bölgesel önemli ortak dirençle çirkinlikleri yok etme hamleleridir. Bölge kadar tıpkı Filistin veya sınırların çizimi gibi birçok sorunu da sistemin yaratma gerçekleri ile yüzleşerek, mutlaka bölgeyi tanıyarak konuşmak önemlidir. Yine de şunu unutmayalım: Ortadoğu kaygan bir zemindir. Buraya girip ve kaymaya başladığınız zaman, nerde duracağınız belli değil! En kolay “tıpkı ırak işgali gibi” de sonradan en bataklık kaosun yaratıcı haline gelme gerçeği vardır…

Ortadoğu oldukça önemli kaoslar üretiyor. Herkes gücü oranında yer, çıkar uğruna da ortak bulmaya çalıştığı bir savaş alanının içindedir. Kimse bu gerçekten kaçmasın: bırakın bölgesel yangını söndürmeye, desteklenen her işbirlikçi kesim dönüp yeni canavar olarak sorun üretilen güç haline sokuluyor. IŞİD, Elnusra bunların son versiyonları olurken; şimdi çekilen Yemen pimi veya tam da IŞİD karşıtı hareket olurken, kimin kimin bölgesine giremeyeceği tartışmaları ile IŞİD canavarının kalıcılaşması ikilemleri yaşanıyor. Kimse Libya veya Sudilerin yaptığına artık bakmıyor. Filistin ise tarihi kangren olma gerçeğine karşın; onca kaynayan Ortadoğu’da Kürt kartı kadar kendi gücü ile masaya sürülemiyor. Kürt ve Filistin ikileminde örgütlü güç ve koşulanlarla masaya konma gerçeği oldukça önemlidir. Tabi senelerdir kaynayan Yemenin şimdi dış güç hegemonik olgularla gündemleştirilme dersi de olayın önemi kadar, buraya verilen ilginin de gündemleşmedeki yerini bize anısatmada önemnli bulgu olarak kanıtlanmaktadır.

Şimdi size bir Ortadoğu olayı odağında bir pek konuşturulmayan ve sadece hegemonyacıların etrafında dolaşıp durdukları somut örneklemle bir olay aktaracam! Anımsarsınız veya haber dinliyorsanız, birkaç hafta önce ısrarla Tikrite ırak ordusunun saldırdığı ve Şii milislerle Tikrit cepesini geliştirip kente girmeye başladıkalrını duydunuz! Hatta: bu hareketi sonrası Mayıs veya Haziran ayında Musulun da kurtarılacağı planlarını duyduk. Bunlar salt Ortadoğu eksenli dolaşan bilgiler değil, ABD merkezli yapılan hesapların da olduğu da duyulur oldu!

Dikat; ansızın savaş duranlaştı* Hatta IŞİD alhetarı probaganda da eskisine göre azaldı. Yeni sesler yükselmeye başladı: “Şiiler suni eksenli yerlere girmesin”! Kimse ırak devletinin ordusu ile ülkeyi kurtarmasını değil; “Şiiler Suni kentlere girmesin” sesini yükseltiyordu! Bu önce Sudielrce başlatıldı; fırsat bu fırsat Türkiye de hemen eklenti çıkarını hemen iliştirdi: “Musulu aldıktan sonra orayı suniler yönetsin ve biz gerekirse yardımcı oluruz dendi!Daha ek açıklamaları da belirtmek kolay. Ama Ortadoğu coğrafyasını hani dedikleri “kültürler çatışması” siaysetine öylesine esirleştirdiler ki: bir ülke ordusunun dahi en düşmanı IŞİD denilen canavarın elinden topraklarını alması dahi tehlikeli görülen garip bir ironik siayset oluşturuldu. Bölgeyi iyi bilen bazı gazeteciler olayın çok öncesinden yazdılar. Aslında IŞİD konusunun yaptıkları probagandası yanında, bu toprakların geri almadaki bölgesel hegemonya çelişkierlini de aktardılar. Örnek: Kürtlerin gücü olmasına karşın, bazı yerleri aldıkarlında onların etkin olacağı korkusu ile uzak durmalar olduğu belirtiliyordu! IŞİD işkal etiği topraklardaki katliyamları yapıp tarihi kentleri yok ederken de; yine Irak ordusu, Şii milisler veya Kürtlerin bu yerleri ıŞİD elinden aldıktan sonra yerleşecekleri korkusu, özelikle uni aşiretlere aşılayarak korku salınıyordu. Bazı kurtarılacak yerlerin bu nedenle kurtarılmadığı ve bazı güçlerden duyulan tedirginliğin ponpalandığı da anlatıldı….

Bunları şu şekilde de anlamak gerekir: Anımsayın beşinci yılına girdiğimiz Suriye savaşlarına! Bize yuturulanların şimdi kimler olduğu belli! O zaman eyer Suriye planı yolunda gitseydi; şimdi bizler iranın piminin çekilmesini tartışacaktık. Çünkü sıra iranda olduğunu “kör sultan” dahi biliyordu! Şimdi ise ozamanın “altın çocukları* demokrasi getierecek neferleri” IŞİD olarak lanetleniyor. Dün bölgede tavsiye sırasında olan iran ise IŞİD karşı ırakı destekleyip, eski Şer algısından daha yakın mütefik pratik gerçeğine gelindi! İlginç paradoks da yaşanmaya devam edildi! Brakın demokrasiyi vedya insan hakını; bir ufak damla dahi insani yönü olmayan Sudilerle bölgeye “barış ve demokrasi” getirilme siayseti hala önemli merkezlerden biridir! Mezhepci ve dinsel otoriter olma sonucu da Ortadoğu parçalanması ve Suni eksenli sömürgeleşmesinde hep ön karakolda yerini aldı. Şimdi IŞİD veya benzer örgütlerin gitmesini değil de Şiilerin etkin olmasına karşı olan bir şeryatcı mezhep duruşu ile atılacak adımların da engelidir.

Tamda bu karmaşada Kürt kartı daha fazla sırıtırken ve itifak için önemli güç haline gelip özelikle Suriye ırak ekseninde pratikle kendini kanıtlayıp etkin alan elde ederken; yeniden bölge unuturulan İsrail hesapları ve başta model ülke olan Türkiyenin karmakarşık feetihci hesapları arasında bölgesel kontrolun adeta heran mayına çarpıp yeni patlama olma koşulunu üretiyor.

Bu kağosların belirsiz olma gerçeklri yukarda özetlenen birkaç nokta ile sanırım anlaşıldı. Giderek bazı koşular başta seçenek olarak konulan mezhepciliğin, giderek sınırlar belirleme gerçeği de gelişiyor. Ortak sınıfsal hareket veya ulusal yeniden ortaklaşma varolanın korunması ikilemi gelişmedikçe mezhepciliğin bölgesel kırılmalarda ve hegemonya kurmadaki esrumanı olmaya devam edilecektir. Boşuna doksanlarda Ortadoğu projesi kültürler çatışmalı

eksende kurgulanmadı! Şimdi onu yaşıyoruz.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin