Seçim nedeniyle ciddi konular gündeme geliyor. Ancak yasal, hukuk devletinin ilkeleri, demokrasi ve adalet için duyarlı iseniz gündeme katıldığınız kadar küçük bir azınlığın mensubu olduğunuzu anlarsınız. Yalnızlığı omuzlarınızda duyarsınız. Rahatlamak için duyarlılıklarınızı bastırmanız gerekir. Onun için rahatlamak uğruna beyninizde hücreler oluşturup konuları birbirine etki etmeyecek hücrelere tıkmanız gerekir. Beyninize şimdi zamanı mı deyip birbirine etki etmelerini engellersiniz. Yoksa yalnızlığın yükünü taşımayı benimser ve yolunuza devam dersiniz.
Bölünmüş ve suçları gurubunun çıkarı uğruna görmezden gelen insanlar çoğunlukta ise gerçeklere şimdi değil zamanı geldiğinde deyip göz kapama egemen karakter olur.
Şimdi değil sonra deyip bir insanın peşine düşülüp söz ve eylem hakkını kullanmasına engel olmak için öldürülmesi veya bombalara hedef yapılıp izole edilmesine çalışıldığını unutup zamanının gelmesini beklersiniz. Zaman geldiğinde yani iktidara geldiğinde partinizin çıkarı yani eğreti, etkisiz ve yasadışı, gayrı meşru şekilde sınırlanmış makamlarda kalamayacağını düşündüğünüz için susarsınız.
Aman kimse gündeme getirmesin diye önlemler alırsınız. Adamlarınızı muhalif kesimlere salarak işiniz buraya kadar iktidara gelmenin keyfini çıkarın, siyaseti siyasi partilere bırakın dersiniz. Devrimci teorilerden de alıntılar yapar siyasi olmayan örgütlerle partiler arasındaki ilişkiler üzerine pasajlar okutursunuz.
Siyasi partiler umurunuzda olsa çoğu partinin muhalefette kaldığını bilen demokratların demokratik parlamentodaki rolünü olması gereken yere getirirsiniz. Bunu yapmadığınıza göre söyledikleriniz anlamı kalmaz diyen olsa diğer partileri mutlak hasım olarak kabul ettirdiğiniz için kulak asan olmaz. Muhalefetteki partiler de ayni kafada oldukları için beş yıl, gelecek seçime kadar parlamentoda laf ebeliği ile yetinecek miyiz diye eleştiri yapıp demokratik parlamentonun bulunduğuna inanılan ülkelerin veya Avrupa Konseyi parlamenter asamblesinin kararlarını yayımlayıp yetki istemezler. Fasulyenin yahnisi gibi davranırlar.
Ortada sözleri dolaşır. Hukuk devleti, demokrasi ve hesap sorma iddialarını gevelerler. Sorulmamış hesaplar, kan, can, işkence, bombalı saldırılar, kurşunlamalar ve kundaklamalar faili meçhul kalır ortada kalırken usanmazlar ve utanmazlar. Şimdi zamanı değil mazereti arkasında iktidar veya muhalefet makamlarında yandaş beslemeye çalışırlar.
Biri saldırıya maruz kaldı ise saldıranlar kovuşturulmaktan masun bırakılmışsa yandaşlar da tehdit altındadır. Onları sevdiklerini sanırsanız yanlıştır. Kendilerini sevdiklerini bile sanmayın. Yalnız korku miskin miskin olmuşlardır veya bana ucu bana dokunmaz güçlüyüm rüyası görürler. Yanılırlar çünkü devran döner sıra onlara da gelir.
Sahte bir refahın içinde endişe yüreklerindedir. Beyinlerinde hücrelere hapsettikleri bilgiler istemedikleri zamanda ortaya çıkar ve onları güvensizlik içinde yaşatır.
Zamanı değil demek ve ilgilenmemek işe yaramaz. Meclis ve hükümet doğal olarak sahip olduğu görevini tümüyle ilgi alanında tutmaktan sorumludur. Tek bir konu ile uğraşmaz. Her işle uğraşmak için çok geniş bir iş alanında çalışmak için vardır. Kıbrıs sorunu var diye başka sorunlar ilgi alanından çıkarılamaz.
Hesap sorma, yeraltı güçlerinin güçleri, suçlarla mücadele ve suçluları dokunulmaz yapan sistem hedeften uzaklaştırılamaz. Yönetimin sakat yapısından göz kaçırılamaz. Kaçırılırsa biliriz ki onun rızasına dayanarak günü geçirmek esas tutumdur.
Kim ne iddialarla makamlardan oturursa veya muhalefet sıralarında zaman yitirirse demokrasi, hukuk devlet, adalet veya sosyal adalet sözleri kandırmacadır.
Bakın adaylara ve desteklerine Kutlu Adalı’nın öldürülmesi veya LTB’nin içindeki yolsuzluk dosyaları dururken, polis şiddetinin örnekleri ortada dururken oturdukları makamlarda rahat oturanların destekledikleri adayalar sivil savunma, merkez bankası, polisin sivile başlanması veya dini baskı kaynakları hakkında vaatler vermesi anlaşılacak gibi değildir. Seçmen hücrelere hapsettikleri bilgileri hatırlamadığı için ses etmeyebilir ama gerçek de ortadadır. Yabancılara yurttaşlık vermek için cami inşaatı yapma şartı da konulması gibi kararları alan hükümet kime hizmet eder? Kıbrıslı cami inşaatı yaptı diye birinin yurttaşlık almasını destekler mi? Siz CTP hükümetinden bunu mu beklersiniz? Okul belki ama cami nereden akıllarına gelir.
YKP makineli ile tarandı. Soruşturma başlatmak kimsenin aklına gelmezse bundan sonra olmayacak demek olur mu? Soruşturma başlatmayı düşünmeyenlerin hükümet ve meclisinde yanınıza kar kalacak denilmekte değil mi? Yoksa polis sivilleştiğinde umut olacak diye bekleyelim mi?
CTP başkanının evine bombalı tehdit saldırısı düzenlendi, Yenidüzen’e kapatacak kararların uygulanması için polis kuşatması oldu, törenle savunanları andılar ama aralarında elektrikli cop yemeyi göze alan CTP’li olmayan milletvekilleri ana olmadı. CTP’den Yeniçağ’ın yayınını durdurmasıyla ilgili kurşunlara karşı bir destek gelmemesi hazin değil mi?
Daha yazalım mı?
Laflar büyük ama sahipleri o kadar büyük değil. Adayın biri en layık olanı halk seçecek der, en layıkları kimi tatmin eder ki? Aczinden kırk yıl sonra bile yönetimin gelirlerini karşılayamadığı ve giderek barajdan insanına su taşımaya bile yeteneğinin olmadığını söyleyecek duruma gelmesinin sorumluları ne kadar liyakat sahibidir ki en layığından umut bekleyelim!
Yazdıkça içim kararıyor. Durumun farkında olmanın yalnızlığını tüm ağırlığı ile duyuyorum. IŞİD tehdidi altındaki Yezidi kadar azınlığın parçası gibi yalnızlığı iliklerimde hissediyorum.