yaklaşımlarAlpay DurduranGerçek için savaş seçimde sürdürülmelidir – Alpay Durduran
yazarın tüm yazıları:

Gerçek için savaş seçimde sürdürülmelidir – Alpay Durduran

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

durduran2Yaşamımız yalan dolana mahkûm edildi. Basından veya yayınlardan izlediğimiz uygarlıkta ileri ülkelerde olan ne varsa bizde de var ama uygulananlara bakınca hepsinin asıllara uymadığı görülür.

Bu yalnız Kıbrıs sorunu dolayısıyla tanınmamışlık yüzünden değil bize bizim hatırımıza yutturulan şeyler yüzündendir. Örneğin siyasi partiler dünyada adı duyulan siyasi akımlara benzediğini iddia ederler ama uygulama sırasında hepsi bir kenara bırakılır ve başka şeyler yapılır.

Adayların seçimi bunlardan en basiti ve kolay izlene biliridir.

Seçim süreci Pazar günü başlayacak diye Yüksek Seçim Kurulu duyurusu vardır. Adaylar ise çok öncesinden belirlenmiş gibidir. Partiler seçime katılacaksa adaylarını belirlemişlerdir. Ancak bu partilerden CTP iken ek olarak birleşik güçler adını ucuna ekleyen parti kendi adayını ilan etmiş ama adayının birleşik güçlerden olduğu bilinir ve o da herkese kucağını açmıştır. UBP üyesi olmayan birini aday göstermiş ve adına Ulusal Güçler ekini alan DP tarafından da destekleneceği açıklanmıştır. TDP kendini terk eden ve şimdi herkesin veya halkın isteği ile aday olduğunu açıklayan adayı destekleme kararı almıştır. Nedeni anlaşılamamış bir şekilde eskiden destekleyip sonra kopup gittiği adayı destekleme kararı BKP’den de geldi. Birisi bağımsız adayım derken kucak açmadık gurup bırakmadı ama aday olmayı birisine de onaylatmadı, seçimin başlamasını da beklemedi.

Bunun siyasi partilerle yürüyen ve anayasasına göre partileri demokrasinin temel unsuru sayan bir ülkede olmasını nasıl izah ederiz?

Aslında tam bir Batı türü çoğulcu demokrasi kurumlarının adını taşıyan ülkede yaşıyoruz ama partiler seçim davulu çalar çalmaz kendilerinin üyeleri arasında adaylığa layık birisinin çıkmayacağını veya en azından başka adaylarla daha çok oy alacağını ve üyelerini arada sandıktan çıkarabileceğini düşünmektedir.

Siyasi partiler bir okul gibidir. Bilmememiz olanaksız çünkü ülkemizde de etkinlikleri olan bazı siyasi parti uzantısı veya siyasi görüşlü vakıfları basınımızda izleriz. STK’larımız onlarla projeler yapar etkinlik düzenler. Bilmez değiliz. Onlar siyasi partilere eğitim verirler ve düşünce kuruluşu olarak düşünce üretirler. Onun için bizim partilerimiz de parti akademisi gibi laflar da ederek güya girişim yapsalar da ortadan kaybolurlar. Sanki partiler bize ne eğitimden bize ne fikirden der gibidirler.

Yani bu demek mi ki bizde bir kusur var ve doğru dürüst bir parti sahibi olamıyoruz.

Unutmayalım! Türkiye burada bir toplum var ve kendi yönetimi var diyebilmek için Türk yönetimlerini, arkasından tam bir devlet yapısı ve iddiasıyla KTFD ve en sonunda KKTC’yi kurdurdu. Yalnız kendi tanımış gibi yaptı. Ancak OKTY bakanlar kurulunda ve mecliste elçilikten birisi devamlı görev yaptı. Daha sonra buna son verdi ise de para basma etme yetkisi olmasa da dünyanın en yetkili merkez bankasını kurdurdu ve başına adamını koydu. BRT dâhil kurumlarına askerden temsilci koydu. Yeraltına tam egemen oldu. Polis belli… Öncesi ise bayraktarlık dönemi idi.

Buna siyasi partileri eklersek protokollerle tüm devlet fonksiyonları (sosyal, kültürel, ekonomik ve mali) belirlendiğine göre onlara ne iş kalır!

Kendimizi seçilirsek diklenmeyeceğiz ama dik duracağız demekle oyalayabilir ve kendimizden birilerini suçlayabiliriz ancak suçlularımızı ilan etmekle sade bizi protektora olarak tutan tutumun rolünü desteklemiş oluruz.

Suçlular özgür seçimlerle yönetime egemen olan bir halk iradesini engelleyen reel durumu içinde rol alarak yaşatan insanlardır. Bunu empoze eden Anavatanlarının savunmasını üstlenirler şikâyetçi olan ve değişmesini isteyenlerle benzer görünerek onlara engel olurlar. Siyaseti demagojiye getirirler.

Adaylara bakın koltuk uğruna başaramayacaklarını bile bile dik duracağını söyleyenleri göreceksiniz. Onlar ya hükümet partisi olmuşlar ama tek adım atmamışların partisinden destek almaktadırlar ya da arkalarında halk desteği yoktur.

İşin esası bir siyasi partinin açıkça ne yapacağını anlatmış ve yapmaya kalktığında halkın desteğini almaya devam edeceğini garantilemiş olması şartıdır. Çünkü Türkiye burada stratejik kararını almış ve dilediği yapıyı oluşturmuştur. Bundan vaz geçecek değildir. Adım atmaya kalkanın ansızın beş parasız kalmasını sağlayabilecek yapıyı oluşturmuştur. Siz dik durursanız o da dik duracaktır. Halk size gerekli önlemleri almak için hazır olmalıdır. Bunu sağlamak partinin görevidir.

Şunu da unutmamak gerekir. Siz niyetlerinizi anlatmaya başladığınızda halkla bağınızı kesmeye çalışacak çok etkili bir yeraltı hazırda beklemektedir.

Deneyen olmadı mı? Oldu elbette… Hatta hükümete kadar uzandığı sanılan parti de oldu. Ancak halkın desteğini açıkça anlatarak alabilmiş olmamanın çok önemli olduğunu gösterecek şekilde bir adım ileri gidecek hamle bile yapamadı çünkü kendini sıfırla çarpacak hareketlere katıldı. Meclisi tıkamak yerine meclis başkanının seçilmesini sağlamaya alet oldu. Sonraki denemede mecliste tıkanma yaratacak yere meclis ayrı, hükümet ayrı deyip kendi kuyusunu kazdı.

Oradan buradan toplama ünlülerle oy avlamaya kalkıldığı için hepsi de kendi içlerinden aman hükümet şansını kaybetmeyelim yoluna girmeyi “akıllıca hareket” olarak görenler parti içinde başarılı oldular.

Çok gerilere gitmeye veya ders kitaplarından ders almak gerekmez, yakın tarihimiz bize siyasetin ilkelerini izlememiz gereğini öğretir.

Siyasi parti öncelikle siyasetine bağlı adaylarla seçime girecekse girmeli ve seçim kampanyası boyunca halka statükoyu hedef aldığını söyleyip adım attığında yaşayacağı sıkıntıları göğüslemeyi kabul etmesi sağlanmalıdır. Sıkıntılar bitecek ve daha iyi bir yönetim sahibi olacağı halka gösterilmelidir.

Burada sürekli bir çatışma ortamı ortaya çıkar mı diye endişe olduğunu biliyoruz. Onun için diklenmeyeceğiz denilir. Dik durmakla diklenme arasında sade üslup farkı var. Ancak Türkiye canımıza okuyacak değildir. Tam tersine kaderine sahip bir toplumun onların ne kadar işine gelmeyeceğini ve bir tehlike karşısında duruma el koyup koyamayacağını değerlendirip yeni bir yol arayacaktır. İlk adımlar ne olacak, onu ne izleyecek yaşayıp göreceğiz. Güç Türkiye’den yana ama akıl ve evrensel siyaset bizden yanadır.

Atılacak adımlar adil ve verimli olmalıdır. Halkın desteği için baştan güven vermeli ve süratle atılmalıdır.

Syriza Yunanistan’da denemeye başladığı radikal eylemlerle bize örnek verecek. Önlemleri adil ve verimli olmazsa işi zor. Halkın desteğini yitirirse işi biter. Bakıp izleyelim.

Seçim merakı olanlara bu yazıyla siyasetin ilkelerini işaret etmek istedim. Bunları bu seçim kampanyasında dile getirmek istedim. Yasaların bile desteklemediği yani yetki vermediği işleri başaracaklarını söyleyenlerin yaratacağı karmaşa içinde ne kadar anlatabilirsek anlatalım.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin