BM genel sekreteri Ban yeni raporunda Kıbrıs’ta görüşmelerde suçlama oyunundan vazgeçilmesini istedi. Son BM genel sekreteri gibi Ban da görüşmelerde çözüm için çaba harcanacağına dünyanın karşı tarafı suçlu görmesi için uğraşıldığını vurguladı ve bundan vazgeçilmesini istedi. Buna ek olarak da diğerleri gibi toplumlarını diğer tarafa karşı kışkırttıklarını ve vazgeçilmesini istedi.
Halkımızın bunu duymaması ve yalnızca karşı tarafı suçlu görmesi için siyasi partilerin de medyanın da kampanyaya katıldığını izliyoruz. Ban’ın raporu ile ilgili haberlerde halkın bu suçlama oyununa ve kışkırtmaya dikkati çekilmediği gibi Kıbrıs sorununu ele almaya aday olarak cumhurbaşkanlığı seçimine katılmaya hazırlananlar da konuyu hiç irdelemediler. Suçlama oyunu var bunu bozacağız ve kışkırtmalara son vereceğiz diyeni de görülmedi.
Siyasi partiler de bazı adayları destekleri ilan edilmiş olsa da konu etmedi. Tam tersine Rum tarafını eleştirmeye devam edip Eroğlu’nun temsil ettiği liderliğe destek olan siyasi partiler onun “ilk kez ulusal birlik ve beraberliği sağladım” demesine fırsat verdiler.
Sivil toplum örgütleri de bilgilendirme toplantılarında birlik ve beraberliğe destek oldular.
Halkın bu durum karşısında her ankette en büyük sorun Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğe takılması olduğu görüşü çaresiz bir hastalığa işaretten başka bir şey olmadı.
Konuyu en uyanık bir şekilde izlemekte olan ve görüşler açıklayan YKP’nin eleştirilerinin halka ulaşmasına izin verilmediği de büyük bir sorun olmaya devam ediyor.
Özelleştirmeler ve çok sesliliğe sağlanan olanakların yasadışı teşvik ve ayrımcılıkla düşünce özgürlüğünün engellendiği apaçık karşımızda durmaktadır. Devlet ve kumar, uyuşturucu ve fuhuş sektörü ile tehdit edilemeyen basın kuruluşu bırakılmadığı bir ortamda özgürlüklerin gerçekleri ortaya çıkarmaya ve halka bilgi sağlanmasına olanak kalmadığı bir zaman içinde yaşamaktayız.
Çıkmaz her alanı kapsamıştır.
Rum tarafı da yolsuzluk ve gerçekdışı idealleri aşılamaya çalışanlara uygun bir ortam yarattığı için orada da siyaset iflas etmiştir. Halkı bunu seçime katılmamakla göstermektedir. Yani orada da çıkmaz yaşanmaktadır.
O taraftaki siyasi akımlar içinde çözüm için bıkmadan uğraşanlar topluma ulaşamamaktadır. Egemen olan haksızlığa uğramışlık travmasıdır (vurukluktur) . Ne yazık ki halk kendini mağdur olmuşluk duygusundan kurtaramamakta ve 1974 olaylarında yaşadığı vurukluktan uzaklaşıp gerçek dünyada dünya ile birlikte ondan yararlanarak çözüm için enerji yaratamamaktadır. Liderliği BM genel sekreterliği ile didişme içindedir. Ab üyesidir ama AB’nin Kıbrıs politikası ile çatışma içindedir.
Denizlerdeki haklar konusunda bile açıkça AB, BM ve Rusya ile ayrı telden çalmaktadır.
Bir dizi politikası ile Kıbrıs yalnızlığa kendini kapamıştır ama tek haklı da odur. Yunanistan ile bile tam uyum içinde değildir.
Tam bir zavallı dış politika Ada’nın kuzeyinde de güneyinde de egemendir. Kıbrıslılara bakarsak tek haklı kendileridir. Dünyanın görevi de onlara yapılan haksızlığa bir çare bulmaktır.
Tek başına BM genel sekreterinin onları kışkırtıcılıkla suçlamasının iki tarafın medyası tarafından da çok büyük önemle ele almasını sağlaması gerekir ama yaprak kıpırdamamaktadır.
Bu garabet nereden kaynaklanmaktadır? Kör ve sağır değillerdir. Haber olarak da basın yayında önemle yer almıştır. Öyleyse nedeni derindedir. Basın yayın dikkat edilirse iki tarafa da yönelen eleştiri yayınlanır ama eleştiri yapılmaz çünkü hepsi de iki tarafa eşit davranılırsa savunma gereği kalmaz yani onların görevi sadece taraf tutup savunmaya geçmektir.
Genel sekreterin Kıbrıs özel danışmanı iken iki tarafa da eleştiri yönelttiğinde Downer Rum tarafından gelen saldırılara maruz kalınca “Rumlar gene özel temsilciyle kavgaya girdi” diye eleştirilmiş amma Downer gibi Eroğlu da onun raporunu kabul etmediğini söyleyince ona eleştiri getirilmemişti. Yani kime nasıl etki ettiği ve ne zaman ortaya çıktığı esas konu olmaktadır. Geçekler onlar için önemli değildir. Konuları bir tarafı savunmaktır.
Bunlar mevziiye girmiş ordu gibi davranmaktadır.
Bazılarının serbest atış yapması da kısıtlı noktalarda sıkışıp kalmıştır. Çözüm isterim, çözüm için kavgaya hazırım demekle sınırlıdır. Özellikle bir tarafın olumlu yanını ortaya çıkarmak yapabilecekleri şey değildir. İç politikadaki aktörleri de bu açıdan değerlendirip gerçekten bir çözüm için yollar arayana fırsat tanımaya açık bir tutum izleyemezler.
Deniz haklarında ortaya çıkan büyük çarpıklığa oy veren ve destek olanlara ışık tutacak bir eleştirel tutuma bile girmemişlerdir. Halk hala Limasol’un hemen güneyinde bulunan deniz havzasının nasıl olur da KKTC’nin olduğunu iddia edebiliyorlar ve ayni zamanda tüm Kıbrıs’ın deniz havzasında eşit söz hakkı isterler bilmemektedir. Bir harita yayımlanıp da iddialar halkın önüne konulmamıştır. Bu haritaları onaylayanların kimler olduğu da açıklanmamıştır.
Burada “iki keçi bir köprüde buluşmuş” masalında olduğu gibi boynuz boynuza gelmiş iki keçi tutumu vardır. Bir adım geri atıp da durumu gözden geçirecek sırayla geçiş için anlaşacak iki keçi yoktur. Boynuzlarını vura vura ömürlerini tüketeceklerdir.
Onlara durun nefes alın ve uzlaştıklarınızı uygulanabilecek mi diye bakın diyen YKP’yi duyanlar oldu veya duymadan o yönde görüşler ortaya atan oldu. O kadar. Durun ve tüm ilgililerin ele alınıp görüşlerini saptama yolu da var ki daha böyle bir öneri yapılmadan bıkıp usanan ilgililer ortam sağlanmadan diyaloga girmeyiz diye açıklamalar görüldü.
İki keçi takıldı ve durup bir durum değerlendirmesine bile yanaşmıyor.
Yazıklar olsun!