Dünya insan hakları bildirgesini 1948 yılının aralık ayında okunarak kabulendi! Daha yayınlanırken dahi oldukça eksiklikleri ve iyice sulandırılmış iekli ile yetersiz görülüyordu! Yine de enazından ulaşılacak bir belgenin olması nedeni ile; tüm olumsuzluklarına karşın; varılacak hedef olarak kabulenildi. İnsan hakalrına karşı olan veya insani temel ölçeğe koyan çeşitli devletelrin buluştuğu bir belge olarak kabulendi. Ayrıca yaşanılan ikinci Paylaşım savaşı sonucu, oluşan yıkımın, acıların da; enazından bir ilkesel buluşma ile tortuların altında kalınmama gereksinimi de vardı. Sonuçta Kapitalistlerin özelikle sosyal haklara direnip sistemi koruma refleksi ile değişecek yeni dünya talepli kesimelrin buluştuğu bir insan hakları belgesi oluşturuldu. Çoğu içerik anlamsız, bazısı yüzeysel olsa da; somut olarak belirli kriterlerin olduğu temelin adımları atıldı…
Aradan epey yıl geçti. Yarım asrı çoktan devirdik. Artık adım adım asra doğru gidiyoruz. Eyer doğan insan olsaydı; yaşlanmış çağına gelmiş olacaktı! Eksik yetersiz görülen daha o dönemin belgesine günümüzde hala ayni eleştiri makinesine karşın; sorunlara yeni gelen siyasal sömürme ve otoriter unsurlarla hala pek de temel adımların atılmadığı görülmektedir. Dün sayılan ve ulaşılması gereken değerlerin; aynen günümüzde tekrarlandığı; yeniden üretilen sistemin yaratığı ek sorunalrla da Dünya insan haklarını tartışıyor. Politikalar ise insan haklarına aykırı durmadan yeni sorunlar ekleyerek, adeta zamanın sulandırılmış insancıl değerlere dahi uzak olunan bir dünyada yaşamaya devam ediyoruz. Tabi bunu imzalayan temel ülkelerin nasıl uygulamadıkalrını; ek konulan açılımlı insan hakları kararlarını direk imzalamama veya uygulamama tavırları; gayet doğal yapılmaktadır. En net kanıtı ise: işkence önleme kararını birçok ülkenin hem de siyasal gerekçelerle imzalamama tutumu, bunun en çarpıcı örneğidir. Yine Uluslar arası ceza mahkemesi kurdurulup develt yetkililerini yarglılama yapısını en başta Amerika ve Türkiye imzalamayarak resmen konulan ilkelere nasıl başkalaşma yartıldığının önemli kanıtlarıdır.
Yeni insan hakları gününde en önemli kanıt ise şu: Amerikan Demokrat senatörlerinin CİA hakında açıkladıkları rapordur. Bu rapor dahi şu eksikliği taşıyor: Birçok önemli işkence olayı ve siyasal tercih, “özel çıkar, devlet sırrı” adıyla açıklanmadı! Oysa Buş döneminin “altın politik hedefli” bu bilgileri, zaten daha önce birçok çevre yazdı. Amerikan CİA yapısının dünya çapında uyguladıkları işkenceleri kanıtlayan ama başta resmi basının sansürlediği birkaç bilgi idi açıklanan! Fakat neyazık ki ister işkenceyi sistemsel sorgu biçimi olarak uygulayan CİA, veya buna direk katgı yapan devletlerin yarglanması veya soruşturulması sözkonusu olmadı. Böyle bir geliş le günümüze gelinen insan hakalrından sözediyoruz…..
Önemli öteki gerçek ise; Dünyaya “demokrasi” ihraç edip, müdahale yapan Amerika; en temel insan hakkı olan yaşamayı işkence ile katletmesine rağmen; herkes Amerikancı dünyanın “özgürlük” getireceğini anlatma yarışındadırlar! Yine temel insan haklarına 48 yılından beri aykırı olan işkenceyi yapan temel güç Amerika neyazık ki bu anlaşmayı imzalamayan en başta gelen devletdir!
Dünyada böylesi gerçek örneklem duruken; mülteciden kadın seks köleliği artarken de yine insan hakları gününde bu devletler demeç parçalıyorlar! İşkenceli, IŞİD tipi yapılarla Dünyaya özgürlük taşıyacaklarını belirtiyorlar! Tabi ki sistemin hem sömürgesel, hem de ilhaklaşma ikileminde sıkışan Kıbrıs da bu adımalrı izlemekten geri kalmadı! Daha dün Vijdani ret nedeni ile hapse giden Tufanlı olayı yaşandı. Denizlerimizde mülteci göçmen cesetleri ile doludur. Ülkemize getirilen kadınlar Fuhuş sektörünün önemli metaları halinde kulanılıyor. Çocuklara varan tecavüz olayları normaleşti!insanların mülkiyet hakları darmadağınlaştırıldı! Yandaşlı öteki ayrımlı heryerde uygulanan politik tavır olarak yerleşti!Cinayetlerin ayuka çıktığı, cinsel ayrımın dinsel olgularla gelişletildiği, hertürlü ayrımcılığın siyasal ölçeklerle tetiklendiği bir ortamda yaşanıyor. Peki insan hakları örgütleri nerede?
Özelikle Dünya Bankasının de evrensel yapılandırması ile birçok sivil adıyla ama resmi projeli rantiye eksenli örgütler de mantar gibi artırıldı. Eylemsel veya konuları öne çıkarma yerine; projelere göre resmi eksenin alt birimleri gibi çalışmaya başladılar. Böylelikle bedel ödeyerek toplumsal etki yaratan insan hakları örgütleri yanına; beslenen ve projelerle şekilenen resmi uzantıları olan yapıalr da piyasada dolmaya başladı. Bunlar sadece sisteme dokunmayan bazı açıklamalarla yetinilmektedir. Nitekim hiç uzağa gitmeyelim: adamızda onca mülteci dramı, bolca insan hakları ihlali varken; Vijdani ret gibi siaysal bedeli de oluşan gelişmeler yaşanırken; bu yapıları pek destek amaçlı duruşlarda bulmak mümkün değildir! Ama şu kentde ki konferansa veya içi boş bazı açıklamalarda isimlerini mahşetlerle birlikte sık sık yakalamak mümkündür. Böylelikle insan hakları konusunda yaşam ile sistem farklılığını, aynen kurdurtulan örgütlerle gerçek faliyetli örgütler arasına da eklenmiş oldu.
Bu yıl da bol insan hakları ihlalleri yaşandı. Hatta özelikle insan tacirliği ile dinin siyasalaşması ile yeni boyutlar eklendi. Klasik işkence yanına, inanılmaz ufak ayrıntılar dahi ötekileştirilip insan aşağlama noktasına taşındı. Sistem everenseleşip sorunalr ortaklaştırıldıkça da gücün ezme altında resmen insanlar hep bedel ödetilen araçlar haline sokuldu. Neyaızık bu yanlışlar ayni zamanda birilerine rant, birilerine siyasal güç ve elit kesimelre de devletsel sermayesel kazanç salamaktadır. Sistemin özü işletielrek bunlar gerçekleşiyor.
Kısaca; son açıklanan resmi senatör belgeleri ile CİA gerçeği ile bizdeki Vijdani ret olayından denizlerimizdeki mülteci gerçekleri senelerdir yetersiz denilen insan hakları bildirgesinin neresinde olduğumuzun renkleridir. Dünyalaşan cinsel tacizler, kadın cinayetleri, mafya pençesine düşen milyonlarca insanın dramları, savaş yoksuluk nedeni ile göçmenleşip savrulanlar, devletlerin baskılarına uğrayıp katledilenler, işs,z barakılan taplolarla; “neredeğiz” sorusunun çok yalın yanıtlarıdır. Öyle ise; insan temel ölçeğinin her konuda dışltalanıp, sermayenin büyümesi ile bilim, kalkınma yapan Kapitalizmin bu alanda çözücü olması imkansızdır! İnanmayanlar; Son Amerikan sokaklarına ve Senatörlerin CİA açklamasına baksınlar* Avrupada isgandinab ülkelerinde dahi üçüncü sıraya gelen ırkçı Faşist partielrin konumunu anlasınlar. Yok Kıbrısa gelecek olurlarsa…. Zaten insana hangi kuralın önem verdiğini pratikte bulmak lüks olan yaşamsal ayna vardır! Anlayan anlar.