yaklaşımlarÖzkan YıkıcıResmi algılarla tarih kurgularsanız! – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Resmi algılarla tarih kurgularsanız! – Özkan Yıkıcı

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Cumartesi gecesi Kasımın 15 tarihinde, yağan yağmurun serin havasında makaleyi yazmaya karar verdim. Köy sesizliğinde adeta resmi kuşatılmış günlerin artık silikleşen ortamında, rahatlıkla konuya girmeye çalışıyorum. Yakın tarihin önemli yıldönümleri içinde olmam sonucu; enazından resmiyet ile gerçek arasında savrulup durulma tehlikesinde kalıyorum. Normal denilen şekli ile konuşulsa; bazı günlerin anlama banbaşka noktada konuşulur olacakken; bazısı da adeta sıfırlamadan gerçeğe çıkış ışığını görmeye başlayan bir kafa karışıklığına doğru insanları sokacaktır. Tarihi bilimsel ve yaşanmışları ile değil; resmi idolojik algıalrla kurgulayarak “akademikeştirip” günceleştirince de garip bir çelişkiler yumağı da oluşur. Tarihi algılarla kurgulayıp resmileştirirseniz; her araştırma sonrası tersini bulmak da olasılık dan doğala gelinir! Neyazık ki yaşanılan yakın tarih ile günümüz köprüsü hep ayni anlayışların devam etmesi nedeni ile resmen yaşananın yaşanmışlığı dahi bilimsel konuşulmayarak, banbaşşka resmi söylemle kurgulanıp günü kurtaran ve resmi idolojiyi yeniden üreten bir aygıt haline geldi. Tarihi kurgularla resmi algılara hapsederseniz de adı tarih değil, resmi idolojik probaganda algıalr dizisi haline gelir. Elbet bilinmeyen tarihin de alınacak dersleri değil idolojik kurtaran algılar manzumesi haline sokulup kalınır.

Gün 15 Kasım: “KKTC ilanının” yıldönümü! Tam 31 yıl geçti. Gerçi hala bizim resmi söyelmler bahane olarak yanlışları örtme adına da “genç devlet” ifadesi ile başka bir aldatmaca sığıntısı da yaratılar. Gün içinde arada medya haberlerini ve sitelerde internet dolaşımını da yaptım. Sonda söyleceğim kurgusal önemli çıkarsamayı hemen ilk bölümde belirtecem: “KKTC ilanında” Türkiye gerçeği ve dahası; bu adımla temel hedeflerden biri olan Türkiye ile bütünleşip bağlanma noktası olmasına karşın; nedense Türkiye resmi ekseni yayınalrda konuya pek yer vermediler. Oysa Arınç ve Çiçeğin adada olmlaarı ve burada askeri önemli erkanların “Galip Mengü gibi” generalerin katılmasına rağmen; konu pek önemli görülmeyip öne konulmadı! Oysa Türkiye Kıbrıs konusunu “Kırmızı ilkeleştirdi* Ulusal tabusal noktaya koyduğu” bilinen resmi devlet yaklaşımı olmaktadır! Ama bazı algıalr ve istenilen mavzeme kulanım resmiyet dışında konu pek konuşturulmaz. Hele bazı gerçekler… Başka açıdan bakacak olursak; yine de “KKTC bağımsız” ifadesi bolca kulanılır. Bunun üzerinden de bolca idolojik probaganda algıalrı da sıralanır. Son Doğu Akdeniz Kıbrıs sahilerine araştırma gemileri gönderme krizi de buna dahildir. Fakat yine de konu onca balonlaştırılan kurgusal resmi gözü ile yerine konulmama travması da vardır. Böyle garip bir Türkiye Kıbrıs içeleşen siaysal gerçek “KKTC ilanında” da oluştu…

Konuyu dalandırmadan şunları ekleyelim: ikidebir Bağımsızlık lafı nerdeise tabu gibi kulanılır. Kurguların algıalrla donatılan resmi tekrar tekrar idolojik ihdiyaca göre kulanılır. Oysa “KKTC ilanı” sonrası şu kararlar da başta bu konuyu savunanlarca kabulendi: “Kuzey Kıbrıs Türkiyenin alt idari birimi hukuksal kararları uygulanıyor. Kuzey Kıbrıs sorumlusu Türkiye olup, olaylardan yargılanıp Uluslar arası hukukta kararlar buna endeksli kabulenmektedir. Yine Kuzey Kıbrıs da kurdurtulan AİHM bağlı Mal Tazmin komisyonu da Türkiyenin iç hukuk işleyen birimi olarak işlev görmektedir.Kıbrısın her konusunda resmen taraf Türkiye ile Kıbrıs cumhuriyeti ekseni oluşmaktadır. Son Türkiyenin Leymosun açıklarına gönderilen gemilerin de kriz nedeni ayni eksende oluşuyor. Gerçi şu gaf  da hep yapılıyor: B.M. temsilcisi sanki gemileri Eroğlu göndermiş gibi de “2 lider bunu masada çözsün” lafını söyler söylemesine* Ancak, herkes de bilir ki bunun karşılığı Türkiyedir! Tabi Kuzey Kıbrıs sınırlarındaki Maraş bölgesine Kuzey Kıbrıs yetkililerinin giremediğini de kimse vurgulamak istemiyor! Bilmem buradaki bazı gazetecilerimiz törenlere gelen Galip Mengü ismi ile Kutlu Adalı cinayeti konusunda akılarına bir çağrı geliyor mu? Hele AİHM kararını da beleklerinde anımsayarak bunu enazından yazma zahmetlerine düşme olasılığı var mı?

Sonuç neolursa olsun: 15 Kasım Kuzey Kıbrıs da “KKTC ilanı” oalrak kutlandı. Ama resmi değil de normal birielrine sorsanız da “bunun bağımsızlıkla alakası” olmadığını söylerler! Resmi idolojikleşmenin kültürleşerek çıkarlar sağlandığı ortam; böylesi bir garip algısal belek oluşturdu. Buna sanki kurguları bilimseleştirme becerili “akademisyenelr” de eklenip kervan uzayıp gider. Belli olan; heryerde “KKTC” değişik simgelerle Türkiye bağımlı ilişkisinin vurgulanıp yaşatıldığıdır. Tabi önceki yazımdaki ilanın süreci de pek yaşanıldığı gibi değil de bugünün resmi ihdiyacına göre bir algıların kurgusal anlatımı ile sürüyor. Tabi AKP Yeni Osmanlı adımalrla makamcılarımızın da nasıl görüntü verdiği de taplonun son şekli olarak karşımıza geliyor. Kesin olan: “KKTC ilanı” ile Türkiye bütünleşme konusunda epey adım alındığı noktası kesindir! Elbet Amerika çıkarı ve İngiliz hesabına uygun olmasa bu adım atılmazdı! Bakın ilan sonrası burası nasıl şekilendirildiği vde belli! Sadece “kara paranın, kadın ticaretinin ve yasadışılıkalrın” yoğun olmları raporlara konulup birçok hukuki karar alınıp orda brakılıyor. Çünkü sistemle olanlar uyumludur!

Kıbrıs için başka bir tarihi gün de yine 15 Kasım Köfünye olaylarıdır. Köfünyeye saldırıp orayı işkal eden Grivas yönetimli Rumlar; olay sonrası Kıbrıs krizi yeni bir noktaya sıçradı. 67 olayları olarak yaşanan Köfünye saldırıları sonrası, adamızda girilen kriz dönemi yumuşamaya girdi. Adaya solu ezme adına gelmesine izin verilen Grivasın yeniden Yunanistan askerleri ile adadan ayrılmalarına neden oldu. Köfünye olayları biranlamda Kıbrıs ekseninde Türk Rum çatışmasından gidrek Kıbrıs Yunanistan kayışına neden oluşturan sürecin başlangıç tarihi de kavranılmalıdır.

Köfünye olayları hep eksikliklerle brakılıyor. Çünkü oluşturulan resmi algılarla karşıtı suçlama düşüncesi etkin şekilde baskılanma yönetiminde başarılı oluyordu. Köfünye sancaktarı kot adı “Çetinin” yol keserek yaptığı provakasyonlar* Grivasın Kıbrıs da etkin olup savunma bakanlığını alma askeri istenci ve hala gergin olunan Türk Rum çelişkilerinin birikimi ile oluştuğu bütünseliği hiç tartışılmaz. Dahası; General faşist Grivası adaya gelirken Türkiye onaylı ve Nato amaçlı solu ezme amaçlı olduğu; ancak Grivasın saldırıalrını Türklere yönlendirdiği de pek sorunalra konulmaz. Sadece tek eksenle yetinilir.

Genel koşul ise hiç ama hiç ele aldırtılmaz: “Garantör” Yunanistan da askeri darbeler döneminin olması ve Kıbrıs ile bazı çelişkilerin oluşması* Amerikanın özelikle Haziran Ortadoğu savaşı ın da etkisi ile bölgede artık daha net tavır koyması* Yine Amerikanın Ortadoğuda artık ingilterenin yerini doldururken; Soviyetlerle nifus alanının İsrail eksenli yükselmesi de Kıbrısa yansımalar bakımından tartışma katalizarönüne konulmaz! Sadece saldıran veya kışkırtan la işler başlanıp brakılır. Bir de Türkiyenin rolunun daha büyülterek “zafer” kazanma ile kavratılma algısı büyütülüyor. Bilmem odönem Türkiye de okuyan öğrencielr eyer belekleri sağlam sa orda yaşananları çok iyi anlatma şansları vardır. Hele de Türkiyenin askeri Kıbrıs müdahale yapma olasılığı da işin öteki konuşulması gereken durumudur.

Tekrar edelim: Tarih yaşandı ve “keşkelerle” birdaha yaşanma şansı yoktur. Gereken şu: alınması olası dersleri doğru anlamaktır! Neyaızık yukarda bizlik olaylarda bu gerçeklik çok uzak. Yüzleşme ve alıncak dersler bakımından Kurgusal algı tarih resmiyeti nedeni ile; bizde bu düşünce şimdilik imkansızdır.***

Ayni gün Türkiye tarihi bakımından da önemli bir katliyamn yıldönümünün önemli idam tarihi! Dersim Katliyamının önemli seyit Rıza ve arkadaşlarının idam edilişlerinin yıldönümü olmaktadır. Tıpkı Kıbrıs yakın tarih olayları gibi; Türkiye Dersim olayalrını da pek yüzleşerek gereken dersleri alarak tartışmıyor! Daha acısı; tıpkı “Maraş, madımak, Hayatadönüş operasyonu” gibi yapılan katliyanları, ya hiç konuşmuyor veya “olaylar” kelimesi ile sınırlayıp geçiştiriyor! Seyit Rızanın idamı ve hala mezarının dahi bilinmediği bir Dersim katliyam dönemi de Türkiye yaşadı. Olay son dönemde ötekine karşıt olarak kulanma dışına hala çıkamadı. Kürt ve Alevi gibi iki önemli gerçeğin tarihsel yüzleşmenin önemli sayfalarından birisidir! Daha yeni yeni Türkiye Dersim katliyamını konuşmaya çalışıyor. Burda; özelikle Dersimlilerin konuyu Uluslararasına belgeselerle taşıyıp duyarlılık sağlamalarının da önemli bir etkisi de vardır.

Şimdi anlatığım 3 yakın tarih olayının; Algılarla ve güncel resmi kurgusal geçmiş oluşturma sonucu yanlış bilinmesi ile; ne biçim bilim oluşturup toplumsal belek kaybı sağlandığının farkına vardınız mı? Tarihi ders alma, yüzleşme ve gelecek ortak paylaşıma oturtmadıkça, güncel resmi idolojik anlayışı algıarla kurgulayan tarihe çevririsek; hep düşmanlık yaratarak, geçmişi silerek günü kurtarma algıları ile sürdürüp gideriz. Hele de bu yanlışların, bilgisizliklerin kazandırdığı iktidarlar ve güçlü yapılar da oluşturursa! Ozaman gerçek ile yanlışın örtüşüğ yalanın önemsenip idolojikleştiği bir bilim le kitlesel doğalaşma yaratırız. Sanırım en yakın “KKTC ilan” ile olanların hala gerçeklerle konuşulmama ortamı bize her şeyi kısa ve öz olarak anlatır. Sistemler değişik yanışların yüzleşildiği oranda ancak daha doğru aydınlık yarınlara doğru ulaşırız.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin