İŞID’a karşı oluşturulan uluslar arası ittifakın, Kobane halkının YPG önderliğinde verdiği olağanüstü savunma ve direnişi; uluslar arası ittifakın hava güçlerinin etkin desteğiyle birlikte, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin ‘düştü’, ‘düşecek’ mutluluk şarkılarını, rüyalarını, boğazlarında takılı kalmasını beraberinde getirdi.
ABD önderliğindeki İŞID karşıtı birliğe Türkiye’nin de katılması, bu muhalif yapının aynı zamanda NATO ve AB üyelerinden oluşmasının getirdiği bir mecburiyet haliydi. Diğer yanı ise Rojova Kürdistanı esas olmak üzere Suriye ve Irak siyasetinin dışına düşmemekti.
Erdoğan-Davutoğlu hükümetinin tüm imkanlarını İŞID’ın arkasına koyması, bu hali bir veri olarak tüm çıplaklığı ile orta yerde dururken; ABD ve AB’de ki muhataplarının gözünün içine baka baka İŞID’a desteğimiz asla söz konusu olamaz demeleri, ABD ve AB devletleri tarafından ciddiye alınan, değer verilen bir izahat olarak ele almaktan uzak halde olmasını sonuç haline getirdi.
Rojova Kürdistanı’na askeri ve sağlık malzemelerinin ulaştırılması ve İŞID noktalarının hava saldırılarına uğratılması ve bunun da sadece bilgi vermek ekseninde TC devletine bildirilmesiyle; ABD-NATO-AB müttefiklerini karşısına alarak kendisini Kobane içine koymasıyla; Rojova Kürdistanı’nın kendisinin iç olarak ele aldığını açık ifadesinden başka bir şey değildir.
Bilinen gerçeği ilan etmiş olan Erdoğan-Davutoğlu politikası, Kürt özgürlük hareketi ve ittifaklarının barış sürecine evirtmeye çalıştığı çatışmasızlık sürecini; Rojova Kürdistanı üzerinden muhataplıktan çıkarma savaşı halinden başka bir şey değildir.
Erdoğan-Davutoğlu’lu TC devlet politikası tamamen yalnızlaşmasına rağmen, kendi denetiminde ve sınırları içinde eğittiği-donattığı ÖSO unsurlarını, yapılarını Kobane’ye ısrarla aktarmasıyla ve bunun da Rojova Kürdistanı kantonlarının itirazlarına rağmen yapması; bu güçlerin dayanışma için oraya aktarılmadığının en somut ifadesidir.
Amaç Kobane direnişini içerden vurmak.
Neden:
Kobane savunmasında El Ekrat ve devrimci Rakka örgütlenmeleri askeri olarak YPG ile oluşturdukları ittifaklarla İŞID’a karşı uzun bir zamandan beridir savaşıyorlar. Ve bu iki örgütle çeşitli düzeylerde ÖSO çatı örgütlenmesinin iki üyesi olarak ilişki halindeler. Dolayısıyla savaş alanında YPG’nin böyle bir talebi olmadığı gibi El Ekrat ve devrimci Rakka güçlerinin de böyle bir talebi yoktur.
İstanbul’da ki ÖSO albayının açıklanmasına: İlla ki bu savaşa kendinizi dahil etmek istiyorsanız, İŞID’a karşı yeni bir cephe açın; bu şekilde de bize yardım etmiş olursunuz. Üzerimizde ki yükü hafifletmiş olursunuz.
Kobane üç tarafından kuşatılmışken, TC devleti kendi sınırlarını Kobane direnişine kapatırken, İŞID’a yol geçen hanı yaparken; ÖSO’nun Türkiye’de ki güçlerini ısrarla Kobane’ye sokması, onun iyi niyet hali değildir. Rojova üzerinden, ısrarla Kürt özgürlük hareketini tasfiye etme çabasıdır.
İstanbul’da ki ÖSO’yu (Özgür Suriye Ordusu) Rojova Kürdistanı’na özellikle de Kobane’ye Truva atı olarak sokup, burada ki direnişe karşıtlık halinden vazgeçmeyip; İŞID kuşatmasına içerden kolaylık sağlama ve yeni bir noktadan söz söyleme imkanı yakalamaya çalışmaktadır.
Onun anlamamakta ısrar ettiği nokta, YPG ve giderekten HPG güçlerinin Ortadoğu halklarının direnme gücü haline gelmesidir.
Halkların otonom örgütlenmelerde kendilerini inanç ve etnik kimlik noktasında tamamen ifade edebilmeleri; Ortadoğu’da demokrasi konusunda asli muhatap güç olma halini de beraberinde getirmiş durumdadır.
Mevcut siyasi sınırlar içerisinde halkların özgürleşmesi ve demokrasinin kurumsallaşmasını kendisine hedef alan bu anlayışın siyasal İslam karşısında tek dayanma noktası halinde olması; Ortadoğu’da barıştan yana olan güçler için ayrıcalıklı bir seçenek halidir.
Türkiye devlet politikası, böyle bir politikayla ya barışık ve birlikte bulunacaktır ki doğrusu budur. Ya da ekonomik-sosyal-siyasal krizini yaratıp, kendisine bataklık yaratacaktır.
Dış politikasından bahsedecek olursak, evet tamamen tecrit olmuş olma halini kendisine kader edecektir.
Uygulanan politikanın içte ve dışta yaratmış olduğu kutuplaşma hali, sorunların giderek yumuşak bir şekilde çözülmesinin imkanlarını ortadan kaldırmaktadır.
Kimsenin Türkiye’yi bu hale düşürmeye hakkı yoktur.