Kıbrıs sorunu suçlama oyunu olarak devam ediyor ama rolünü oynama konusunda ustalık gösterme yarışma konusudur. Kıbrıslılar rolünü iyi oynama yarışında kendilerine göre amaçlar da belirlemiş durumdadır.
Eskiden Türkiye yetkililerini en iyi izleyen olmak yanında en milliyetçi olmak da amaçların başında gelirdi. AKP yeni bir değer yarattı; en iyi milliyetçilik askerin arkasında olmak dolayısıyla AKP karşıtı olmakla da suçlanmayı getiriyor. Onun için yarış bir az değişti.
Her neyse şimdikiler amaçlarını bu gibi kendini beğendirme ama değişik şekillerde beğendirme yarışındadırlar.
Talat cumhurbaşkanlığına aday olmayacağını açıklamış da olsa, favorim Sibel’dir dese de bir aday gibi demeçlerini vermeye devam ediyor. Bu Sibel’e yardım için de olabilir ki mantıkidir, yeniden şansın kendine dönebileceğini umduğu için de olabilir, barışçı bir aday diyerek kendinin barış için adım atmamış biri gibi değerlendirilmesini önlemeye çalışıyor. Son açıklaması çok açıklayıcıdır.
Talat açıklamasında Eroğlu’nun 2010 yılında seçilir seçilmez çapraz oy önerilerinin geri çekildiğini ve bunun üzerine Anastasiadis’in de dönüşümlü başkanlığı reddettiğini ve görüşmelerin çıkmaza girdiğini belirtti.
Ancak dört yıldır Kıbrıs Türk basınının, YKP dışında siyasilerinin ve ünlü dış politika yorumcularının bıkmadan Rum tarafını bir Türk’ün cumhurbaşkanı olmasını içlerine sindiremediklerini tekrarlayıp durmalarına ses çıkarmadı. Hala da Eroğlu dışında kimseye ses çıkmadı. Onun yerine toplumda hiçbir Rum’un bir Türk cumhurbaşkanı olmasını kabul edemediğini söylemesindeki yanlışlığı düzeltmedi.
YKP sık sık konuşmacıları aracılığı ile bu iddianın geçersiz olduğunu belirtti. Türk tarafı, Rum tarafının yaptığı dönüşümlü başkanlığı kabul eden önerisinin şartı olan çapraz oyu reddetti diye sorun çıkarılmamasını destekledi. Dönüşümlü başkanlığın reddedilmesini doğal gördü. YKP’nin tek başına savunmasına Talat izin verdi.
Talat ayrıca uluslararası antlaşma yetkisinin de çözülemeyen bir sorun olduğunu belirtti ama çözüm getirilemediğini belirtmesine rağmen başına ne geldiğini açıklamadı. Denizdeki haklar konusunda da çözüm getirilemediğini ama Türklerin de çözümden sonra hak sahibi değil şimdiden yani sade hak sahibi olduğunu konuştuklarını ancak hakkın hesaba yatırılması mı çözümden sonra hesapta var yok hakkın karşılanmasını düşündüklerini açık bıraktıklarını söyledi.
Denizdeki hakları ele alırken Talat gene yan çizip konuşulmamış olması olası olmadığı için inanırım ki mecliste onaylanan kıta sahanlığı ve Türkiye’nin MEB’nin haritasından bahsetmedi.
Derdi gücü birilerine hoş görünmek olunca işine gelmeyeni saklamak ustalık olur ya, Talat ustalığını gösterdi.
O kadarla kalmadı. Amerika’nın doğal gazda Kıbrıslı Türklerin de hakkı vardır demesini, “Bana göre Kıbrıslı Türklerin haklarının çözüme bağlı olmadığını teslim etmeye başladı” diye yorumladı. İnanılacak gibi değil. Kıbrıs’ın doğal gaz alanlarını kendi hakkı diye parçalayıp cebe atmasını ve Kıbrıslı Türklerin hakkı diye Güney Kıbrıs’ın güneyindeki deniz alanlarında da aslan payı olduğunu ileri sürmesini değerlendirmedi. Amerika’nın da KKTC’ye onaylatılan bu haritalardaki hakları onaylamaya başladığını ima etti.
Durum ne Güney’in ne de Kuzey’deki Kıbrıslıların anlamadığı çünkü gerçek durum halka açıklanmadığı bellidir. Talat bundan yararlanarak yanlış düşünceler satıyor. Kendisinin gerçekleri bilmemesi olanaksız. Kıta sahanlığı diye bir haritayı onayladılar ama halk görmesin diye antlaşmayla beraber meclise sunmadılar. Ancak kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge haritalarını PRİO barış çalışmaları örgütü ve diğer kaynaklar yayımladı. Bu yayınları arayan bulur.
Kıbrıslı Türkler haritaları benim gibi gösterenler aracılığı ile yayımlarda gördüler.
Rumların hali daha acıklıdır. Amerika’nın ve AB’nin Kıbrıs’a hak verseler de görüşün ve uzlaşmaya varın, Kıbrıslı Türkler de hak sahibidir diye bıkmamadan ve onların tehditlerine kulak vermeden açıklama yapmaları gerçeğin ifadesidir. Bu işlerde adalet başka işlerde olduğu gibi tartışma kaldırır ama uzlaşma dünya barışını destekler. Onun için bazıları tatmin olmasa da görüşme önerilerini reddetmemelidir.
Bu benim hakkım gel de beni savun diyene dünya veya bölge barışını veya başka hakları ve çıkarları etkileyecekse dinletemezsin. AB’ye “üyenim mecbursun” demek tam bir aymazlıktır. Kanada, ABD, İzlanda ve Norveç arasındaki uzlaşma örnektir. Oturup anlaşacaksın.
Kuzey’de oturup Kıbrıs’ın egemenlik ortağıyım demek ve yarıyı talep etmek bağışlanmış bir hak değildir. Kıbrıs kuruluş antlaşmaları böyle bir hak öngörmez. Sonra, “neyin yarısı” diye sorarlar. Talat paşa bu soruya ne yanıt verecektir? Biz münasip gördük ve ne’yi kararlaştırdık, yarısını da size ayırdık mı diyecek?
Bir soru daha var. Vasiliou yönetimine Kıbrıslı Türklerin haklarını ayıracağınızı açıklayın ve bir hesapta tutun dedi, siz ne diyorsunuz diye sorarım. Talat ne yanıt verdi. Defter açsalar, masrafları yazıp Türklerin payını kaydetmeye ve ödenmediği için sermaye (harcaması) maliyetini (faizini) ekleseler ve kâr gelmeye başladığında onu da hesaba koyacağız deseler tamam mı?
ABD çözüm ile ilişkili olmadığını teslim etmeye başlamış derken Kuzey’in Kıbrıs’a pek bir şey bırakmadığını ve sondaj yapılan yerlere bile KKTC’nin hakkı diye antlaşma yaptığını bilerek mi teslime yanaştı?
Ayıp değil mi? Talat ile “sadece bir sismik araştırma buna bu kadar tepki niye” diye konuşan ve barış düşmanı diye eleştirilen Olgun farklı mı?
Halkı ahmak yerine koymakta da farklı değiller. Bir denesinler ve Güney’den bir balıkçı teknesi alıp Mağusa açıklarına geçsinler bakalım önce uyarı ateşi sonra gerçeğiyle tanışmayacaklar mı?
Ne de yaman yanıt verdiler ya? Bunu duymak istiyorlar ve halkı ahmak yerine koyuyorlar ancak halkı her zaman kandırmak olası değil, bilgi sahibi olanların gözünden de kaçmıyor. Onun için siyasilerin itibarı bu kadar dibe vurdu.
İtibarı yere çakılan sadece Denktaş-UBP çevresi değil, sadece Eroğlu yüzünden barış olmadı diye suçlanmıyorsunuz. Sizin gibiler de suçlanıyor. Aranızda bir fark olmadığını kanıtladınız. BM suçlama oyununu bırakınız dediğinde sizi de ele veriyor. Hepinizi kurtaran tek şey Rum tarafından da ihanete uğratılmalardır. Anastasiadis’in “Hiç değilse Downer’den sizi kurtardım” dediğini duymadılar mı sanıyorsunuz? AB politikası görüşmelere devam, Türkiye’ye Kıbrıs’la ilişkilerini düzelt derken Türkiye ile doğal gazı da konuşun demesine “yabancılardan da sizi kurtardım” diye böbürlenmesini de duydular.
Dünya küçük saklanacak yer yok!