yaklaşımlarÖzkan YıkıcıBaydemir’i izler Sadrazamı dinlerken – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Baydemir’i izler Sadrazamı dinlerken – Özkan Yıkıcı

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Geçenlerde Türkiye kanalarında eski Diyarbakır belediye başkanı ve Kürtlerin önemli sözcülerinden Osman Baydemir konuşuyordu. Baydemir özelikle Kobani olayları üzerine, hem Türkiye kamuoyu oluşturma ve gelmekte olan tehlikenin anlatımı için; politik ve insani değerleri ile olayın önemini anlatmaya çalışıyordu. Anlatmak istediği özelikle Türkiye’nin batısındaki kesimlere ve Türk eksenli ahaliye Kıbrıs benzetmesini de arada sıkıştırıverdi! “Sizin için Kıbrıs türkü neyse* Bizim için de Kobani o denli önemlidir” dedi! Baydemir Kobani ve geniş olarak Rojava haykırışını yaparken; karşıtın da anlaması için de “Kıbrıs’ı” örnekleştirip ortaklaştırarak, anlatma çabasına da girdi.

****

Birkaç gün sonra bu kez Halil Sadrazamın toparladığı belgelerle yayınladığı 4 ciltlik Kıbrıs kitabının tanıtımını da ekran veya radyolardan duymaya başladım. Sadrazam topladığı bilgiler yayınlattırdığı kitaplarla resmen senelerdir okunan resmi tarihten, ekranlarda ısrarla dayatarak anlatılan Kıbrıs’ın ötesine geçip, birçok yaşanan olayı çeşitli belgelerle kitaplaştırıp, resmi eksen dışında bir eser yayınladı. Bunu anlatıp bilgiler verirken de; şu ilginç ama gayet doğallaşan konuya da geldi: “Yayınlanan kitapların Türkiye de satışı mümkün değildi”! Ayrıca “Banyo katliamı” konuşulurken de katılan “Muala yaşlı kadının” dedikleri ile öğreti resmi görüş ile yaşanan çelişkisi de çok acı bir bıçak çarpışı gibiydi!

*****

Nerden bakarsanız bakın; sadece ufak iki anlatı ile başta Kıbrıs algısı ile gerçeklerin nasıl uyuşmadığının çok önemli kanıtları karşımıza geliyordu. Baydemir biranlamda KObani Kürt önemini anlatma adına resmi görüş Kıbrıs algısı ile ödeşleştirme kulanımına ihdiyaç duyarken; Satrazam açıklaması ise; yaratılan Türkiye Kıbrıs algısı ile kitapların dahi satırılmama gerçeği ile nasıl bir menem olduğu da öteki madalyon gerçeği oluyordu. Gerçekten Kıbrıs algısı ile yaşanan gerçekler nezaman deşilse banbaşka gerçekler karşımıza gelir. Ancak; Kıbrıs resmi algısı tabusal korku piskolojik probaganda ile öylesine kökleşti ki enbasit olay dahi resmi tabunun dışına çıkılıyorsa; onun konuşulması hep otosansürlenen bir tavra dönüştü. Kıbrısın Türkiye algısı ve Türkiye resmi Kıbrıs idolojikleşme gerçekleri sonucu; ne bizler Türkiye gerçekelrini konuşma durumuna geldik, nede Türkiye kesimi gerçek Kıbrıs bilgilendirmesine sahip olma şanısan ulaştı. Garip bir Kıbrıs paranoylaı arasına sıkışıp kalındı. Bunun basitleşmiş şeklini de Baydemirle Kobani benzetmesi veya Satrazamın kitaplarının dahi bazı resmi ezberleri resmi tarih bilgierlini bozduğu için de satırılmama gerçekerli ile karşılaşıyoruz. Ancak; duarsız kamuoyu ve yaratılan korkunun doğalaşması ile de kamuoyu bu gerçekerli öğrenme noktasına gelmeme direncine hala takılıp kalıyor. Dikatimi çeken öteki Satrazam sözleri ise; sık sık hepimizin karşılaştığı kültürel değer olmasıdır: “Şimdi yazmanın zamanı mı* neden yazdınız” gibi olanların yanlış olması değil de neden gerçekelrin yazılması tavırları ortaya çıkmasıdır!

Gerçekten Kıbrıs ve düne dek Kürt halkının durumu resmi eksende hep tabular, yasaklar ve onun üzerinden gelişen politikarların esiri oldu. Yetmişlerde devrimci hareketlerde olurken ve gerek Kıbrıs gerek se Kürt konusunda neyzaman geliştirilen bilgielrle konuşsam; birçok yakından dahi tepkiler aldım! Kürt ret ve Kıbrısı “kurtarma fetihcilik” algılarının düşünsel idolojikleşmesi ile konular oldukça çetrefili ve tehlilkeli halde idiler. Ancak gelişen devrimci hareketler ve evrensel enternasyonal ile sınıfsal yaklaşımların kökleşme sonucu da yine özelikle Kıbrısın işkal olma durumu dahi birçok çevrelerce kabulenildi. Örnek; Yetmişler sonunda “Bağımsız Kıbrıs Bütün halklar kardeştir” sloganları devrimci eylemlerde atılır hale geldi! Öğrenci yurtların kapanması veya Toplumlar arası görüşmelerle “Denktaş Kipriyano” ilkesel anlaşmalardaki Kıbrıslı Devrimci Gurup çalışmalrında Türkiye de belirli kesimlerce kabul görme aşamasına dek geldiler* ancak; 12 Eylül darbesi ve miliyetci dinci idolojik kökleşmenin toplumsal alt kesime dek indirgenmesi ile; tıpkı Türkiye sol hareketine vurduğu pranga kadar, Kıbrıs algısının da yeniden resmi gücünü aşan boyuta da getirdi. Anımsayın; Yetmişler sonunda bazı Kıbrıs la ilgili Türkiye de kitaplar dahi yayınlanıp müdahalenin eleştirisi dahi yapıldı.

dönemde dahi bazı kürt siaysal kesimlerle oluşan resmi algılar nedeni ile çelişkilerimiz vardı. Bunun nedeni de yine Kürtlerin kimi kesiminin yine Baydemir örneğinde olduğu gibi; Kıbrıs Türkiye ilhak politikası ile Kürtlerin tarihsel aclrının aynılaştırılıp “sizde olduğu gibi” benzetmesi yapılıyordu. Oysa KObani önemli bir direniş* Üstelik Kürtler arası ilişkielrde Kıbrıs olayında olduğu gibi Türkiyenin ilhaklaşma ve ötekini ikinci kul görme olayı da yoktur. Örneğin; Kobaniyi Türkiye Kürtleri işkal edip kendielrrine bağlı bir “alt birim” kurma prokramı yoktur! Ancak yaratılan resmi idoloji ile toplumsal oluşturulan algılar sonucu böylesi farkılı konular adeta aynılaştırılıp probaganda yaparak destek bulma koşulu da vardır. Burda Baydemiri eleştirmek değil amacım* Kıbrıs algısı ile Kürt gerçeğinin çok farklı olduğunu anlatma ve oluşan probganda resmi eksenin nedenli kamusal tehlikeler oluştuğuna parmak basmak isteyişimdendir.

Şu gariplik de vardır: Kıbrıs resmi eksenimiz hep bize “nedenli kötü konumda yaşadığımız” ezberletiliyor! Bunların kaçı doğru bilinmeden bir resmi algı oluşturuldu. Oysa eyer denildiği gibi gerçekten önemli travma yaratıysa;  enazından birçok yakın komşuda olan böylesi yıkım katliyam olayına da duyarlı olacaktık! Anlatılan resmi görüş, şuanda Kuzey Kıbrıs nifusunun önemli kısmı ataları dahi denilen dönemde Kıbrıs da olmamaları, günlük çıkara göre bir Kıbrıs algısı nedeni ile geçmiş adeta güncel faydacılığa konuldu. Bundandolayı Halil Satrazamın yayınladığı kitapların enazından resmi eksen bozan bilgileri nedeni ile insanlarda oluşması gereken duyarlılık ve yeniden sorgulama eylimi de hala tısı dahi çıkmadı! Dahası; yazdıklarının yanlış olduğunu da onca şaheser “akademisyen ve gazeteciye” karşın kimse sesi gıkı çıkmadı! Ama eski resmi görüşün güncel porsyonu ile aldıkalrı makamsal ve ekran şov gösterileri ile Kıbrıs sorunu denilince; direnç ve sistemi korumada ayni nakaratları okuyorlar.

Kıbrıs hala kendi gerçeği ile yüzleşmedi. Hatta; olayın sistemsel bütünsel birlikteliğini de tartışmadı. Satrazamın kitapalrı veya benimgibi arada yazanların bazı gerçekelri ise kimsenin umurunda dahi değildir. Anımsarım da; yetmişler döneminde biz Türkiye de resmi idolojik olsa da, Kıbrısla ilgili yayınları hep okurduk. Bazı bilgielri de alıp resmen araştırma konusunda kulanırdık. Öğrenme ve raştırma ile belirli bir seçenek oluşturma çabasındaydık. Doğrusunu da söyleyelim; şimdilerde bazı araştırmalarla yeniden tartışılan çoğu konuyu, çok daha ileri aşamasında odönemde yakaladık. Çünkü hala sağ olan canlı tanıklar ve Kıbrıs belgelerinin özelikle belirli kesimelrde havada uçuştuğu günlerdi! Ayrıca sadece bölgeyi değil; Emperyalist sorgulama ve alternatif arayışının örgütsel siaysal güç olma çabasının da bulunduğu günlerdir. Şimdi ise tek eksenli tutum nedeni ile eski birikimler de yerlebir oldu. Kalan daha sığ kaynaklarla bazı hakikaten gerçekelri bulamaya çalışan aydın ilerici insanlar uğraşıyor. Negarip değil mi; Kıbrısı Türkiye resmi idolojik tabusal noktada tutarken; Kıbrıs da yayınlanan ve direk Türkiye resmi görüşünü de sarsacak yayınlar orda okunamama gerçeği vardır. Bunun sonucu da; kendine ilerici Sosyalist damgasını vuran insanalr dahi; iş Kıbrısa gelince resmi görüşün terkisinden çıkamıyorlar. Tabi aynen bizde kendine demokrat veya ünlü “donayim” imgesini koyanların AKP hayranlığı da burada tekrarlanan öteki madalyon resmi yüzü olması gibi.

İşte size iki dinlemeden akılma getirilen birkaç söz! Gerisi size kaldı.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin