YKP Yürütme Kurulu basın açıklaması şöyle:
Lefkoşa Kaza Mahkemesinde yarın (8 Eylül, Pazartesi) saat 14’de, 19 Temmuz 2011 tarihinde KTHY önünde Tayyip Erdoğan’ın adaya gelişini ve Ankara’dan dayatılan politikaları protesto ederken polisin tam bir terör estirerek eylemcilere saldırması, birçok kişi tartaklaması ve bazı eylemcilerin hastahanelik edilmesi sürecinde gözaltına alınan aralarında YKP Yürütme Kurulu üyesi Nevzat Hami’nin de olduğu 6 eylemci hakkındaki davada karar okunacak!
Dava sırasında birbiri ile çelişen polis ifadelerine tanık olmuştuk, zaten daha önceki bir davada Yüksek Mahkeme’de bir polis subayının ifadesinin güvenilmez bulunması nedeniyle pek şaşırmadık!
Mahkeme sunulan görüntülerde polis şiddeti apaçık ortadayken Başsavcılık polis teşkilatına da henüz herhangi bir dava açmadı… Başsavcılık zaten bir süredir açtığı davalarla tarafsızlığını yitirdi, yasalarda belirtildiği gibi bağımsız bir kurum gibi hareket etmiyor, polisin avukatlığını yapmaktadır.
Böylesi bir ortamda yarın 19 Temmuz davasında karar okunacak…
YKP, tüm demokratik kitle örgütlerini, siyasi partileri dayanışmaya ilerici, demokrat bireyleri bu davada yargılananlarla dayanışarak mahkemede bulunmaya çağırıyoruz.
Polis şiddeti sürüyor, 1 Eylül’de bir kez daha bunu hatırladık, polis şiddetine karşı dayanışmaya, mücadeleye!
İLK DAVA İLK AÇIKLAMA
YKP, ilk davanın görüşüldüğü gün olan 3 Ağustos, Cuma günü parti merkezinden mahkemelere yürüyerek burada basın açıklaması yapmıştı…
Mahkemeler önüne saat 09.30’da gelen YKP’liler, geçen yıl polis el koymaya çalıştığı “Emperyalist Kuşatmayı Reddediyoruz. Paranı Da, Memurunu Da Paketini De İstemiyoruz” pankartını açtı, “polis devleti istemiyoruz” diye slogan atmışlardı.
Yeni Kıbrıs Partisi’nin mahkemeler önünde okuduğu açıklama şöyleydi:
Türkiye’nin yerel bir alt idaresi olan Kıbrıs’ın kuzeyinde, isminden bile bahsedilmesi lüks olan demokratik hukuk devleti ilkeleri içinde işkence yapan polislerin yargılanması gerekirken hiçbir hukuksal dayanağı ve kamu menfaati olmadan, Ağustos’ta Adli Tatilin olduğu bir zamanda acele dava açma emrinin kendisine nerden geldiği bizler açısından tartışmasız olan Başsavcılık, polis tarafından darp edilen göstericilere dava açmıştır.
Bizler darp edilen eylemciler ile birlikte darp eden polisler hakkında gerek Başsavcılığına gerekse Lefkoşa Polis Müdürlüğüne bazılarını isimleriyle, birçoğunu fotoğraflardan teşhis ederek şikayette bulunmuştuk. Ama Başsavcılığın bu şikayetlerle ilgili sessizliği sürüyor…
Bir kez daha altını çiziyoruz ki, 19 Temmuz 2011’de sokak ortasında yaşanan bir işkencedir!
“İşkence ve diğer zalimane gayrı insani veya küçültücü muamele veya cezaya karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”nin 1. maddesi işkenceyi tanımlar:
Bir şahsa veya bir üçüncü şahsa, bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle, cezalandırmak amacıyla, bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayrım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatiyle uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ıstırap veren bir fiil anlamına gelir.
Başsavcılık daha önce de yaptığı gibi işkenceci polisleri korurken, mağdur olanlara dava açtı, bugün davanın oturumları başlıyor. Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesindeki işkence yasağının ihlalidir ve yalnız yapana değil, bunu önlemeyen, göz yuman otoriteye de sorumluluk yüklemektedir.
YKP olarak bizler konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşıdık… Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesindeki 11. maddede tanımlanan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkımızın ihlal edildiğini belirterek, Kıbrıs’ın kuzeyindeki alt yönetimden sorumlu olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı AİHM’deki davamızın ilk kısmı kabül edildi. Bu konuyu başka uluslararası platformlara da taşımakta kararlıyız. Hukuksal alanlarla ilgili Avukatımız Öncel Polili ile gerekli prosedürler için de çalışmaktayız.
Bizler isimleri belli, fotoğraflardan teşhis edilmiş Cevdet Durmuş, Aslan Coşkun, Ali Adalıer ve eylemcilere şiddet uygulayan diğer polis teşkilatı mensuplarını teşhis edebilmiş ve şikayet etmişken ve ne yazık ki bunlarla ilgili herhangi bir hukuki işlem başlatılmazken polis tarafından darp edilen, işkenceye uğrayan eylemcilerin Başsavcılık tarafından yargılanmak üzere mahkemeye çağrılması buyuran – emir alan, emri uygulayan ilişkilerin Kıbrıs’ın kuzeyindeki hukuk sisteminde de ‘olağanlaşmaya’ başladığını görüp kaygı duymaktayız. Bunun yanında geçen ay Lefkoşa Adli Şube Amiri Mahmut Barış Sel’in Yüksek İdare Mahkemesindeki tanıklığı güvenilmez bulunmuştu, bugün buraya ne kadar güvenilir olduğu tartışmalı polis ifadeleri temelinde çağrıldık, bu da diğer kaygılandığımız konudur…
12 Eylül dönemi işkenceci polis amirlerinin AKP tarafından Türkiye’de “Terörle Mücadele” bahanesiyle Polis Müdürlüklerine atandığı bugünlerde, adamızda “devlet şiddetini” alışkanlık haline getirme çabası bunun devamıdır. Nitekim İrsen Küçük tarafından da itiraf edildiği gibi Polis Müdürlüğü’ne AKP tarafından atanacak Türkiyeli bir polis yetkilisi ile de, dini tarikatlarla bağlantılı, Sünnileştirme ve faşistleştirme operasyonunun, Kıbrıs’ın kuzey ayağı da oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Bizler insanlığın bedel ödeyerek yüzyıllar boyunca verdiği mücadelenin eseri olarak ortaya çıkan insan hak ve özgürlüklerinin birileri tarafından keyfi olarak kaldırılmasına da hiçbir şekilde göz yummayacağız.
Baskılar karşısında;
Susmadık, susmuyoruz, susmayacağız!
Direndik, direniyoruz, direneceğiz!
Çünkü vardık, varız, var olacağız!
19 Temmuz saldırısı AİHM’e de taşınmıştı
Yeni Kıbrıs Partisi (YKP) ve Kıbrıs Türk Öğretmenler Sensikası (KTÖS) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) bu konu ile ilgili dava dosyalamıştı.
İkinci YKP vs Türkiye AİHM davası olan bu başvurunun numarası 13213/12, davayı açan ise Avukat Öncel Polili… YKP daha önce de Türkiye’yi nüfus konusundan AİHM’de dava etmişti…
YKP, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesindeki örgütlenme ve toplantı özgürlüğü, 13. maddesindeki etkili başvuru hakkı, 14. maddedeki ayırımcılık yasağı başlıklarında anlatılan insan hak ve özgürlüklerinin 19 Temmuz’da polis şiddeti ile ihlal edildiğini belirterek, AİHM’de Türkiye’nin yerel bir alt idaresi olan kuzeydeki idarenin de yaptırımlarından Türkiye’nin sorumluğu olduğunu belirten daha önceki AİHM kararlarına dayanarak Türkiye’yi dava etmişti.