Dışişleri bin bir badireden geçen bir meslektir. İşleri öyle tehlikeli bir iş idi ki bin türlü kılıf uydurularak usuller icat etti ve dokunulursa içinden çıkması zor dertler ortaya çıkaracağına inanılmasını sağlamaya çalıştı. En büyük tehlike en yakın tehlikedir ama onlar hep yakından tehlikede yaşadılar ve sonunda intikamlarının alınacağını gösterseler de umursamazlıkla kellelerini kaybettiler.
Bu tehlikeli hallerinin yanında işlerini sağ gösterip sol vurarak yapmaya da zorlandılar ve diplomaside ustalaştılar yani aslında amaçlarını sağlamaya olanak olmadığı zamanlarda bile büyük işler yaparmış gibi yapmayı öğrendiler.
Ustalık onlara has kalmadı. İnsanları da özendirdi ve ustalığı sergileme yayıldı.
Şimdi RTE ziyarete geldi. Diplomatlar ve özenenler RTE’nin gelişinden ve sözlerinden bin bir anlam çıkarmaya başladılar. Haklısı var haksızı var. Böyle hareket edilmemeli mi? Edilmeli. Önemli olan sağlıklılık testi yapmaktır.
Bazı çıkarımlar anlam taşımaz. Bunu değerlendirmek ve hemen inanmamak gerektir.
Rumlar zamanında uyarılarımıza rağmen tek sorumlu Denktaş’tır o gittiğinde işleri yoluna girebilir kanısındaydı. O gitti, değişen bir şey olmadı. Talat geldi sadece retorik (lafız) değişti. Erdoğan geldi ciddiye aldılar ve umutlandılar. Ancak o da fos çıktı. Şimdi gene o geldi havasındadırlar ama hayal kırıklığına uğradılar.
Bizde de sokaklarda barış çığlığı atanlar meclise ve hükümete girdiler çıktılar ama Eroğlu onları tiye aldı. Varsa aksi bir hal açıklayın dedi gık çıkaramadılar. İte Talat geldi o barış yapabildi mi diye gırgır geçtiler. Bilgi mi istersiniz denildi, bilgiyi aldılar bir aksilik görmediler. Eroğlu olmasa meclistekilerden başkası olsa bir şey değişmeyeceğini kanıtladıklarını iddia edebildiler.
Ortada sesi duyulanlar barış şarkılarına devam etse de etmese de yıllardır değişik bir görüş ileri sürüp de Rum tarafında istek uyandıracak veya istek uyandırması beklentisinde olan uluslararası kurumlardakilere umut verecek dikkati çeken bir girişim önemediler.
Arada gene barışı bir dayatmalıyız, girişim önceliğini veya önderliğini ele almalıyız diyenler veyahut eski deyimle proaktif politika yapmalıyız diyenlere rastlıyoruz ama örnek vermeye gelince örnek vermiyorlar. Örneğin bir çıkıp da Türkiye’nin veya Eroğlu veya Kudret Özersay’ın şu açıklaması değişip şöyle bir açıklamayla ve teklifle yolu açmaya çalışmalıyız demiyor.
Erdoğan’dan böyle bir açıklama ve uluslararası destek alacak bir yenilik bekleyenler umduklarını bulamadılar.
Tam tersine Erdoğan, iki devletli çözümün esas olduğunu açıkça ortaya koydu. Bilinen ama gözden sürekli kaçırılan garantörlük yetkisini de temel aldı ve Kuzey ile yetinmeyeceğini Güneyin de garantörü yani koşullu bir devlet olduğunu vurguladı.
Buna Yunanistan da garantördür üstüne düşeni yapmalıdır dedi. İki anavatan vurgusunu da yaptığına göre biz iki anavatan bu işi ele alalım dedi. Zürih Londra dönemi ve hatta öncesinde ikisinden beklenen de oydu. Nüfuz bölgeleri ve emperyalist politikaların sahibi İngiltere de bunu piyasaya sokmayı yararlı buldu idi. Hala daha o dönemin statükosu önemle korunuyor ve korunmak isteniyor.
Masada bunlara yer yok. Onlar işin büyük işler onların ufak işler de masadakilerin. Görüşmeciler ve dışişleri “Türkiye’nin çizdiği çerçeve içinde esas aktör biziz”, “Rum tarafı bunu bilmeli ve Türkiye ile değil bizimle işi yürütmelidir” açıklamaları bunu ele verir.
Rum tarafı bunu bilmeli derken “sen de uslu ol Yunanistan’ı yetkili say, bırak zamanı gelince garantörler esasları görüşsün” demektedirler.
Erdoğan’ın mesajında yeni değil hatta en eski türkü var. Garantörlük devam etmeli, Kıbrıslılar bunu içlerine sindirmeli ve anavatanlarını beklemeli türküsü… Doğal gaz mı dedin, bizde de su var işareti anlamsız değil. Yunanistan’a “gel biz anlaşalım, Kıbrıs’a Kuzey’den umut edebileceğinizde fazla toprak ve başka menfaatler sağlayalım, siz de Kuzeyi unutun” mesajı havada asılı kaldı.
Hatırlarsak Mitsodakis’e Dışişleri bakanı “Mesut, ne kadar toprak istersiniz Kuzeyi unutmak için diye sormuş” o da “ne kadar ne kadar düşünüyorsunuz” diye sormuştu. Büyük tepkiler üzerine yanıtı beklemeden geri adım atmıştı.
Şimdi de yeni yol haritası söylentileri var. Doğal gaz rezervleri ve saire de var. Pazarlık edecek konulara yenileri eklendi.
Masada ele alınan hususlar sonuç verecek kadar değildir. Sonuç getirecek olanlar ele alınmayan hususlardır. Tesadüf mü?
Güya işin başında kolay konuları seçmişler ve onlardan hız alıp gerisini getireceklermiş. Ne zaman?
Eroğlu ve dışişleri bakanına göre Maraş desen oyalamaya sebep olurmuş. Kapı desen ha keza. Güven artırmaya gerek yok, çünkü güven artacak değilmiş. Bir bakasınız kendileri öneriler yapar olurlar. Maraş için ayrı bir ekip kurar görüşürlermiş da derler. Sanki masayı bırak da Maraş’a asıl diyen olmuş gibi…
Korkular Kıbrıslılar bıkıp da çözüm diye baskıya başlar korkusudur. Çünkü Zürih Londra’yı ve masadaki safsatayı devre dışı bırakacak olan büyük dış destek alamaya aday bir eylem Kıbrıslıların bastırmasıdır.
RET geldi gitti. Hesabın Kıbrıs olduğundan çok Türkiye üzerine yapıldığını düşünerek yorumlamak gerekir sanırım.