Siber uzayda bomba patlamak adet oldu. Birinde Erdoğan’ın cumhura başkanlık için aday olması üzerine kullandırdığı bir propaganda afişi yayımlandı ve yanında Malibu reklamına yer verildi. İkisi benzerlik taşıyordu ve bak nelere tevessül ediyorlar diye dikkat çekildi. İçki reklamından mülhem afişin Erdoğan’a reklam olması elbet garip kaçtı. Ancak hemen savunma geldi. Gelen savunmada benzerliğin az olduğu ve aslında Malibu reklamında kullanılan beyaz desenin (şeklin) Muhammet adının Arapça yazılısı olduğu ileri sürüldü.
Arapça bilenler benzerliği görebilirler ama bu savunma siber uzayda yayıldı. İlgili değilim ancak fark edilip eleştirilse idi duyardım sanırım. Diğer aday ve partileri de duyardı.
Tekrar sandığım gibi Türkiye halkı ve bizimkilerin de son ulaştığı dejenerasyon sonunda vardığı noktada yasaları çiğnemek açıkgözlük haline gelmiştir ve çiğnedi diye kınama akla gelmemektedir.
Erdoğan’ın devletin uçağıyla seçim mitinglerine katıldığı göze battı ve eleştirildi ama seçimlerde propaganda amacıyla dini simgeler kullanmak yasaktır. Din propagandası yapmak da yasaktır. İsmet İnönü, Malatya’da yaptığı bir konuşmada “Din istismarcılığı yapmak yasak ve yanlıştır, biz Allah’u Azimüşşan’ın Azze, Celle, Celalehu ve şanehu hazretlerinin ismi alisini seçimlerde kullanmayız” gibi konuşmuş ve bu suretle din istismarına istismarla yanıt vermişti. Bu da siyasetin haline örnek olarak kullanılmıştı.
Erdoğan’ın kampanyasında Hz. Muhammet’in adının kullanılmasın devam edilmesi ve tam belirli olmayan Arapça ile yazılması ne yazık ki konu bile olmamıştı.
Bizim belediyeler de başkanları için bizim paramızla reklam yapmayı artık normal karşılamaya başladılar. Basın yayında sıkça paralı reklamlar yaptırırlar ve basın parayı kapıp ses çıkarmaz. Parası bizden çıkar bizim tepkimiz de umursamazlar. Katıldığım söyleşilerde buna dikkat çeksem de umursayan olmadı.
Ünlü deyiş vardır. Pijama ile sokağa çıksan kınarlar ama moda değişse ve pijama giyen çoğalsa kınayan kalmazmış. Bizde ve Türkiye’de de pijama giyenler yani halkın parasıyla seçim kampanyası yapanlar o kadar çoğaldı ki artık yadırganmaz oldu.
Bal tutan parmağını yalar, adamın yüzüne vurmuşlar aman arkam demiş, ne bildiğin değil kimi tanıdığın önemlidir ve becer de nasıl becerirsen becer gibi atasözleri vardır. Gemisini kurtaran kaptan gemiyi kurtaran değil kendini kurtaran olarak anlaşılması, her koyun kendi bacağından asılır sözünün yalnız adaletin önünde değil sosyal ve siyasal hayatta da geçerli olarak anlaşılması gibi çarpıtmalar vardır. Atasözünün değerini hiçe sayan anlayışlardır ve yayılmışlardır.
Ancak insan sosyal ortamda yaşamak zorundadır ve mutlaka bir ortak kamu hizmetine muhtaçtır.
Bugün kendini muayene edecek bir doktorun yanlış teşhis ve tedavi yapmaması için bir denetim düzenine muhtaçtır. Almanya gibi yetkin bir denetim kurulu bir ülkede bile insanların yılda on binlercesi yanlış teşhis ve tedavinin kurbanıdır. Gereksiz ilaç kullanımının en çok olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Trafik can almaktadır ve biliyoruz ki trafik ve yol yapım denetimi olsa üçte birine indirmek olasıdır. Hırsızlık ve dolandırıcılık oranı çok yüksektir. Kayırımcılıktan acı çeken gençlerin sayısı kayrılanlardan çok çok fazladır.
Refah, mutluluk ve ekonomik kalkınma ancak iyi bir idare ile sağlanabilir. Kapitalist olsa bile iyi idarenin şart olduğu kapitalist devletlerdeki iyi idare çabalarından bellidir.
Bunun için yeter sayıda insanımızın da seçmen olarak kendine oyuyla idarenin başını belirleme hakkını hediye olarak verdiklerine göre verenleri pişman edecek kadar kullanmalarının önemini kavraması gereklidir.
Sorumluluk alıp işe karışmalıdırlar. Herkes karışmıyor ama karışanlar yeter sayıya ulaşmalıdır.
Bizim paramızla propaganda yapıldığını görünce susup oturmayanlar olmalıdır.
Propagandaya en büyük engel de propaganda yapanı cezalandırmak ve oy vermemektir. Yeter mi? Yetmez. Propaganda yapanın partisinin üyelerinden de tepkiler görülmelidir.
Bunlar insanların güdülmesine sınır getirir.
Bakın Ortadoğu dini fraksiyonların egemenliği bir birinin yiyecek kadar arttı. Hangisinin Müslüman hangisinin başka dinden bozma olduğu bile fark edilmez hale geldi. Ne için savaşıyorlar? Canlarını bile ortaya koyan insanlar sadece cennete gitmek için mi savaşıyor?
Emin olun insanların çoğu kendine güç ve çıkar için ortaya atılan kişilerin istismar ettiği bir avuç militan kurban dışında cennet rüyası görmez.
Öyle olsaydı mezhebi ayni mollalar Şii başbakanı destekler ve Sunilerin bile desteğini alacak bir başka Şii’yi seçerek Irak’ın birliğini korumaya çalışırlardı. Şii başbakan izin vermez, mollalar da onu desteklemekte birleşmezler. Bir insanlık dramının uzamasına neden olurlar. Başbakan belki kötü bir kişi olmadığına inanır ama birliği sağlamaya gücü yetmemiş ve kendisi sorun olmuştur. Mollalar arasından neden Şii olmak bu kadar önemli; çünkü onayladıkları anayasaya saygı gösterileceğine inanmazlar. Kendileri de anayasanın uygulanmasına engel olurlar. Demek ki Şii olmaktan ziyade kendi otoriteleri her şeyden önemlidir.
Canını intihar bombacısı olarak feda edenler bunlara nasıl kapılırlar. Ayrı bir konudur. Sosyolojik nedenleri eşitsiz refah dağılımıdır ve sorumluları da savunucuları da bellidir. Ne yazık ki daha uzun süre kapitalizmin ve kapitalizmi tek seçenek olarak dayatanların gücü kırılmayacak ve dinden buna karşı alternatif çıkarmak isteyen sosyalleşmiş insanlar çıkacaktır.
Dinden Osmanlı modeli ile yararlanıp dünya gücü olmayı hayal edenler de çıkmaya devam etmektedir. Bizim başımıza çorap örecek olanlar da onlar olacaklardır.
Bu tiplere liderlik eden örgütlerin başına geçen ve otoritenin tadını alanlar da hep bulunacaktır. Onlara seçim sisteminden de yararlanma ve güç kazanma olanağını almak gerekir. Bunun için de bir yol suiistimali önlemek ve tek kuruşa sahip çıkıp hesabını sormak için gereken düzeni kurmaktır.