Medyamız bol. Tarihcimiz ise diplomalara bakacak olursanız, sayısal epey “akademisyenimiz” var. Yaşadığımız coğrafya ise oldukça sistemin sömürgeleşmenin en iğrenç olaylarının uçuştuğu noktada. Adamız ise hertürlü oyunun oynandığı ve yalanın kolayca yuturlduğu bir kamuoyuna sayip. Sistem ise oldukça zorda: Kapitalist Neoliberal tıkanma sonucu krizden krize sıçrıyoruz. Merkezleri vuran derin ekonomik krizler dalga dalga gelip vuruyor. Ama negariptir ki dün bizimle Neoliebralizmin sistemsel gerçeğini anlatan bazı eski “arkadaşları” ekranda kukla neoliberal çocuklar övgücüleri olarak görmek de bana çok paradoksal gerçek olarak yakıcı oluyor! Ortadoğunun derinleşen projesi ise oldukça kaynamakta ve bazı buharlaşmaları resmen sınırlarda yaşatıyor. Tarihin birikimi ile yeni siyasal Emperyalist stratejilenin yansıyan aynası ile Ortadoğuda yaşıyoruz. Daha daraltılan biçimi ile de Kıbrıs! Enerji rekabeti, Ortadoğu projesi gibi genel bölgesel kağosa dönüşen Hameller; Gazle katliyamı, Kobane saldırısı ise yeni bir Kürt IŞİD denklemi; bitmeyen Kıbrıs sorunu ile çakışan yıldönümler….. Hepsi Ortadoğu coğrafyasının kayganlığını gösteriyor. Buna karşın da; acı ile itiraf gibi gelecek, bölgede sistem karşıtı emek ezilen halkların seçeneklerinin hala siyasal örgütlenme anlamında oluşamama tıkacı da vardır… Bunun eksikliği ise şöyle görülür: Emperyalizmin adı dahi unuturuldu* Bazı adını araştırmacı koyanların kavram fetişizminin yaygınlaşmasına da tanık oluyoruz* “Demokratiklik, devrimcilik, özgürlük” gibi kuramlar, adeta fetiştirilerek bazen basitleştirilerek bazen tam tersini söyleterek de anlamsızlaştırılıp hiçeleştiriliyor. Buna kendine sol sosyalist etiketini koyanların dahi kolay koay düştükleri yanılgılar manzumezsine erişiliyor….
Uzun bir giriş yaptım. İstedim ki herkese biraz dokunmakla belki bir şeyler alanlar olur! Çünkü karşımızda sadece sistemin güçlri değil; bazen sol adına yapılıp aslında sistemin sözcülüğüne dönüşen açıklamalr tavırlar da epey yaygınlaştı. Hatta önemi çok ve içeriği zengin değerlerle doldurulan “demokratik, barış, devrimcilik” gibi kavramlar dahi bu kesimlerin dedikleri ile hiçeleştirilip anlamsızlaştırıldığı bir boşaltım döneminden geçiyoruz. Buna bir de şunu ekleyecem: Türkiyenin Erdoğanı, Amerikanın sermayesi, almanın politik yönetsel kesimi veya onlar adına uzmanlık adıyla konuşanlar; buna medya ile politik tarafcıl probagandayı takarak, her şeyi kesimine göre şekilendirme başarısı vardır. Gazle olayında sanki katledilen Filistinliler değilmiş gibi? Senelerdir Filistin sornu yokmuşcasına* Başta Amerikan ve Alman yetkilileri olmak üzere; resmi sistem “israilin haklılığını” resmen savunup tavır koyuyorlar! İsrail işkalci olmanın ve güçlü askeri politik gerçeği yokmuşcasına; “madur olan, toprağını koruyan” kesim olarak kamuoyu oluşturma etkisi ve siyasal karar alınmada önemli gücün katgısını kulanıyor. Dikat edin; ayni argümanla inanılmaz otoriteleşen ve yetkileri ile tüm kurumları etkileyen Erdoğan da kitellre hep “madurlukla” yaklaşan kitle piskolojisini kulanıyor. Öldürtülen Berkinin “terörist yuhlaması” yapma gibi anormal olayı dahi uyguluyor. Yolsuzluk, hırsızlık, cinayet işlyene, mafya tipi işler çeviren, ırkçılıkla dinle politik katliyam yapan herkes; kulandıkları güçleri değil de; sanki “madurmuşcasına” algılar yaratarak kitlesel destekler kazanıyorlar….
Ortadoğu bu gibi olaylarla doludur. Hatta adamızda ayni durumda. Güçle işkal etme, darbe yapma, baskı uygulayıp kayırma yapma, yolsuzluk veya öteki gerçeklerin konuşulmasını engeleme baskılanmaları güçle yapılırken; bunların savunusu da sanki “madurmuşlarcasına” haklılık kuralı oluşturuluyor. Çığlıklardan, cinayetlerden ve kirli işlerden güç sağlanarak maduruluk oynanma bizde çoktur. Nitekim birçok gerçekler oluşan güç ile yaratılan korku sonucu;konuşulup bilinmesi adeta engelendi….
Kıbrıs darbe ve işkalin yıldönümünden geçti. Kıbrıs sorununun hala varlığını kimse imkar etmiyor. Ama hem sorunun varlığı hem de “barış içinde yaşanıyor” safsatası birlikte kolayca bulunmayacak birliktelikte kulanılıyor.Olan belgelerin dahi konuşulmayarak yok saydırtma varken; tutup “özgürlükten ve örneği olmayan hoşgörülükten” sözediliyor! B Bunları tekrar tekrar yazsak da son gelişmelrde gördük ki boşalta boşalta hamasetin de söyleyecek fazla sözü kalmadı. Sadece “kutlama” ile hem “barış” hem de “çözümsüzlük” sorununu birlikte kulanma acemiliğin kabuleniliş çizgisine tanık oluyoruz. Bunu ifade etmek dahi “muhbirleşmeye” varan bir uygulamaya da uğrarız.
Hafta sonu Ortadoğunun 3 önemli bölgesinde tarihi ve günümüz gerçekelrini birlikte yaşadık. Kıbrıs darbesi ve işkalin yıldönümleri ile Kırklanan zamanda şimdi onca övgü değil de; sistemin artık tıkandığı itirafı arasına sıkıştık. Gördük ki “hem güney hem kuzey” uluslar arası Emperyalist ilişkilerinde siz sömürge halindeyseniz; bir gecede onca iyi taplolarınız biranda berhava edilir. Drbe ve işkal bunu anlatır. Son ekonomik krizler yine bunların kanıtı. Emperyalistsiz Kıbrısı konuşamaacağımızın gerçeğidir. Ayrıca tüm kamuoyu konuşur ki* Kıbrıs sorununu liderler değil,dış güçlerin isteğine göre çözüleceği de kabulenildi. Onuniçin anketörler kamuoyu yaparken bu noktayı hep kaçırırlar. Tüm günahı adaya ve gelecek umudu sömürge efendilerine ihale eden bir düşünce kültürü yerleşti….
Biz kendi sarmalımızda dolaşırken de komşularımız kaynıyor. İşte size ikinci olgu: Filistin sorunu! Emperyalist Yeni sömürge sürecinde kangrenleşen Filistin gerçeği; şimdi yine israilin Gazle katliyamı ile yeniden kalınlaşan kitaba sadece bir sayfa ekliyor. Kimisi Haması, kimisi ise Filistinsiz Ortadoğu arayışında konuları dağıtırken; değişmeyen gerçek; israilin Ortadoğu temel güç olayı ile genel Emperyalist sömürgeleşmenin yansımasının karşımızda oluşudur. Fakat biz Emperyalistsiz ve tarihsel süreçlerden kopuk bir Gazle ile başlayıp bunu eşit güçerlin çatışması biçiminde algıalrsak; hep kısır tartışma ile gerçek çözümün anahtarını bilmeden atıp tutarız. Hatta bolca gafın uzmanı olan “Meclis başkanı Sibelin” yaptığı gibi de: “Dünya sesiz kalıyor” lafını söylersiniz! Oysa adet yerini ve demeçle gündemde kalma imajına oynayarak; saray hülyalarına takılmaya başlayan Sibel Siberin demeci verilmeden kısa zaman önce; Almanya başbakanı ve Amerikan dışişleri Bakanı “israile dierk destek verdiler”! Hatta yine bizim de umutlar gönderdiğimiz Güvenlik Konseği sekreteri Mun da “Hamas roketlerini kınar, israile itilal” öneriyordu! Ama bunları bilmeyen birileri “dünya sesiz kalıyor” lafını söylemek için söyler! Tabi Eroğlunun tavla oynunlu kağıt tan okuma olayına değinecek değilim!
Yukarda sıraladığım israile destek verme yarışçı liderler, bizim için de önemli yansımaları vardır! Biz Amerikan Baydınından çözüm bekliyoruz* almanyanın adamıza refah getireceğine inanıyoruz* kendi kararlarını dahi İsrail ve Kıbrıs da uygulamayan Güvenlik Konseğinden yardımcı ve çözüm umuyoruz! Hatta onlar “2 lider” dese de; kamuoyumuzda sorunu ancak onların çözeceğine inanç büyük! Fakat Filistin sorunu ile Gazle gerçeği eyer hakikaten inanan veya bilmek isteyen varsa; çok ders alınacak bir öteki gelişmedir….
Üçüncü Ortadoğu etkenli gelişme ise bizde hiç haberleştirilmiyor! Gerek Türkiye politikasının duvara vurduğu Suriye gerçeği; gerek se ıŞİD ile Türkiye ilişkisi nedeni ile Rohova olayı pek haberleştirilip tartışılmıyor. Nitekim: haftalrdır süren IŞİD ın Rohova kantonlarından Kobaneye yapılan saldırılar haber önemi olarak şanlı medya ekranına pek düşmüyor. Oysa yeni Ortadoğu projesinin “ki bize de rüzgarı ile çözüm geleceğine inanan da boldu” yaratığı IŞİD canavarı ile çok mesaj almaya yeterdi. Birgariplik şu: Musul işkali veya Rohova saldırısı nedense direk etkilenen Türkiye de fazla önemsetirmeme çabası vardır. Burda kürt olayına bakış ile bölgesel itifakların önemli etkisini imkar etmeyecem. Ayrıca Rohova onca çirkin “IŞİD” gibi örgütleri yaratırken; Suriye bataklığı ile ırak sınırları buharlaşırken; Rohova önemli bir kantonal özerklik deneğimi girişimi vardı. Belli ki bölge ülkeleri böylesi demokratik yapılara pek iyi gözle bakmıyor. Nitekim herkesin kötüleme sırasına girdiği IŞID nedense Rohova saldırısında brakın eleştirilmeyi; resmen başta Türkiye gibi ülkelerden destek aldığı dahi belirtiliniyor. Hatta yalanlanmayan bir bilgiye göre; Tacekistandan IŞİD a milisler THY tarafından taşındığı dahi ajanslarca açıklandı!
Şimdi bu olayları alın. Yanyana koyun. Bir Ortadoğu haritası ile kıyaslayın. Kıbrısın Akdeniz içindeki yelkenli durumuna bakın. Rengarenk birçok dış etkenli sömürge hesabını iyi okuyun* Sonra benim nedemek istediğimi daha kolay anlarsınız. Dün bunarlı bilip eleştirenlerin; tamda çöken ve sistemin dahi “bitti” dediği anda; bunarlın savunma şovuna makam sevdası ile girişmesini; bana basit kelime ile ifade kimse etmesin. Artık kimse Neoliebralizimi savunamazken, zamanında eleştirenlerin şimdi “altın Firatmancı” gibi ekranda güzel dilerinin kelimesi ile anlatmasına kendileri dahi nedendiğini çok iyi beyinlerinin bir yerinde vardır. Tabi onlarda şok tedavisi ile bunları sildirtmediyse! Yine; IŞİD gibi yeni canavarı ile kendini ele veren Ortadoğu projesi karşımızda dururken; israilin tarihi Gazle ile Filistin gerçeği varken;Kürtlerin tarihi dramı artık gizlenemeyecek kadar pandoradan çıkarken; Bu Ortadoğu siaysal gelişmelerinde Emperyalist gerçeğin gizlenemeyecek kadar net yansımasına rağmen; hala münferit ve artık günü kurtarma adına çıkara dayanırsak; o
bolca kulandığımız “tükendik” kelimesi; yaşamda çok acıtarak yol alacaktır.