Bu yazımda 2 konuya değinecem. İkisinden hareket le genele dek ulaşmaya uğraş verecem. Konu denilince de elbet Somadan gelen madenci faciyasından başlamamak olmaz dı! Başlarken de bazı “eski solculara” şöylesine bir dokunmadan edemem: “Hele kendisi makamcı olup, cinayet yaratan yasaları ısrarla posmoderin şovla kitlelere anlatan şahsın; Soma faciyasını duyarken biraz burukluk hiseti mi”! Birzamanlar kendileri en çok eleştirdikleri ve ilgili kuraların “faciya” yaratacağını söyleyenler; şimdi koltuk sevdası ile takındıkları posmoderincilik şovu altında; Somanın çığlığı kendileri için yüzleşme yaratıyor mu! Hepimiz zamanında tekrarlardık: “Neoliebral kurumsalaşma ile iş kazalarının artacağını” anlatıyorduk. Neyazık ki biryanda Soma çığlığı ile işçilerin cesetleri derin maden yataklarından çıkarılırken; Öte yanda ekranda “güzel sözlerle” ayni siaysssetin kandırmacasını anlatan “eski bazı mücadele arkadaşları” görmek; insanı daha bir sıkıntıya sokuyor. Daha dün; bu uygulamaların getireceği felaketi birlikte anlatığım bazı “solcular” şimdi ilgili yasaların kandırma figürüne “koltuk sevdası” ile oynamaları nedenli doğrudur? Ama insan değişir. Bizde eski yerini değil de şimdiki takındıkları tavırla onları konuşmak zorundayız. Sistemi de eleştirirken de on onlara da dokunarak yerlerini hatrlatmak da kaçınılmaz gerçektir….
Salı günü sadece Manisa değil; tüm dünya Soma madeninde oluşan felaketi haberleştirip yorumladılar. Sistemciler konuyu boşaltarak dinciler ve sermaye ekseni “kaçınılmaz, arıza” gibi sözcükler le geçiştirmek amacına yöneldiler. Medya kanalı ile “nekadar doğru tetbir aldıkalrını; denetimlerin yapıldığını” anlatıp durdular! İnsan faciyası çığlığını taktiksel “kadercilik ve manüpüle” ile örtmeye çalıştılar. Oysa daha 15 gün önce “TBMM” konuyu gündeme getirdi ve AKP vekilerin oyları ile Soma maden yataklarının araştırılması engelendi! “Herşey yerinde” dendi! Oysa dünyada yayınlanan 2 rapor Türkiyenin nedenli acımasız sınıfsal kıyıma uğradığını anlatıyordu! Üstelik resmi sermaye örgütlerince de yapılan araştırma rakamları ile! Dünyada Türkiye iş kazalarında üçüncü sırada* OECD ülkeleri arasında ise lider! Nedersiniz? Yine hepimiz biliriz ki Neoliberal yapılanma ile oluşan Kapitalist ölçüm ilkeleri arasında insanın değeri sıfır* Ekonomi tartışılırken “borsa, fayiz, döviz, bankalar, finansman, hise seneti” gibi kavramlar ölçü olarak alınmaktadır. İşçilik, işsizlik, yoksulaşma, eşit paylaşım, esnek emek ile oluşan taşaronlaşma gibi insani değerlerin etkisi hesaplamalara eklenmiyor! Sermaye sınıfının çıakrı üzerine konulan bir ekonomik kuram insanlra algılatılıp kandırılıyor. Zaten Türkiye medya ekseni dahi “çadırlarda yakılan, yeraltında kalan, çok basit ihmallar ile ölüme” giden cinayet haberlerini hiç doğrudürüs yazmıyorlar! Soma madenleri olayına ile onca ölüme karşın hala nedeni değil, örtülme çabası aldıbaşını gidiyor.
Soma olayı bize Neoliebralizmin bazı yaratığı eşitsiz gerçekleri de anlatması gerekir: Özeleştirme, esnek emek çalışma durumu, maliyetleri kurtarma hedefi, güvencesiz çalıştırma konumu, örgütsüzleştirme, daha fazla saat çalıştırma gibi uygulamaların birilerinin ceplerini doldururken; ezilenlerin neleri kaybetiklerini de anlatıyor. Tipik kapitalist Neoliebralizmin yerleşerek yaratığı bir insan faciyasıdır sOma madenleri!
Kapitalizmi unutanlra, sınıfsal bakışı beyinden silenler, elbet bu gerçekleri anlayamaz. Konu salt “trafo patlaması” değildir: sistemin daha fazla kar yapmanın inanılmaz faciyasının ortaya çıkmasıdır. Felaket ardından bazı dyarlı kesimler şunu da aktarıyor: Seksenlerde başlayan Neoliebraleşme ile özeleştirme furyası sonucu; iş kazaları artı! Sermaye kesimi ise inanılmaz karlar elde etti! Düşünsel algıya ise bu artan vahşetin kırıntıları dahi konulmak istenmedi! Gündem ve sistem adeta yaratılan eşitsiz derinliğin örten perdesi gibi yerini aldı.
******
Kıbrısa yansıma şekli ise resmen travma! Türkiyenin ilhaklaşma veya Acentası olma gerçeği ile Soma konusunun burada doğrudürüs haberleşmemesi gerçeği; birçok durumu açıklamaya yeter ve artar. Kimse bu duyarsızlığa saklamasın!Sendikaları bol, çalışanı oldukça fazla olan bir yerde; önemli işçi çığlığını duymuyorsa; bunun adını da kabulensinler: “duyarsızlık ve rant hesabı”! işte işbirlikcilik ile ilhaklaşmanın getirdiği düşünce! Bağışın saçmasapan sözüne “çarpıcı” deyip saatlaerce yorum yapan medya; dünyanın acı ile konuştuğu Soma faziyasına kaçarcasına duymamazılağa düşmesi kadar gerçek düşünce resmini başka yerde bulamazsınız!
*****
Kısaca AİHM kararına da değinelim: Enazından alınan karar ile Uluslararaası bir ilki vardır. “Devletler arası davalara da bakacak”! Konuyu özetleyecek değilim: Çünkü bizde kararın kendisi değil; sistemin korunması üzerine savunma refleksi başladı. Hatta cihaletin probaganda bilgisizliği ile hamaset işbirliği duruşuna da çok güzel kulanılma ortamına girildi. Olayın doğru yanlışı yerine; “Neden şimdi; tam da görüşmeler ilerlerken” gibi saçma argümanlara sarıldılar. Zaten ben kendimi bildim bileli, Kıbrıs ile hangi konu gündeme düşüp bizim kilerin ve Türkiyenin işine gelmeyince; ayni nakarat tekrarlanır. Nitekim; ilgili karar 2001 tarihinde alındı. Ozaman da Kıbrıs hükümetine kararı ileri getirmemesi ve ada ile ilgili önemli adımlrın atılacağı söylendi! Böylelikle tam karar 13 yıl sonra bağlandı! Ayni eleştiri nakarat tekrarlanıyor! Üstelik normal konuşurken ilgili kararın doğru olduğunu söyleyenler dahi; resmi eksene gelince de bunu eleştiriyorlar! Şu kolay kandırma devam ediyor; “Gerekirse AB girmeyelim; görüşmelerden kalkalım”! AİHM kurumunun Avrupa Konseyi organı olduğunu nedense cihalete vurp göz ardı etirme koşulu dahi vardır.
Madem yalanlar tutuyor ve ganimet tipi bölüşüm ile ilhak politikası hala rövançta oluyorsa, bu yalanlar tutar! Zaten sistem tüm gücünü kendine dokunulmadan ayni koşullar la yasalaşma arayıyışına takılıp kaldı. Onun için kararı değil; kendi resmi görüşü ekseninde beygir dolabı gibi dönüp duruyorlar. Hele yalanı yanlışı satacak Pazar buluyorsa, tüketicisi varsa; neden devam etmesinler!