Gündem Avrupa’nın iki en büyük kuruluşu ile ilgili durum geldi.
Önce Avrupa Birliği adında bir kuruluş olmadığını o kuruluşun adının Avrupalı Birliği olduğunu anımsatayım. Adını bile yanlış çevirip işleri karıştırdığımız AB’nin bir de parlamentosu vardır ve adı Avrupa Parlamentosu değil Avrupalı Parlamento’dur. Onun seçimleri olacak ancak ve Avrupalılar oy verecekler. Türk veya Rum Kıbrıslı olmaları gerekmez, Kıbrıs’ta yasasal olarak yerleşmiş olan ve seçmen olarak kaydını yapan seçme veya seçilme hakkını elde edip oy kullanacak.
Avrupalı Birliği federasyona doğru değişmeyi sürdürüp sonunda dünya çapında bir güç olup dünya barışına katkı yapacak ancak ondan başka bir amacı da uluslararası rekabete karşılık büyük bir yatırım pazarı kurabilmek ve özellikle ABD ile baş etmek olacaktır.
Bu yol ilk olarak demir çelik birliği ile başladı, ortak Pazar ve AET adıyla sürdü ve sonunda AB oldu. İnsanların kendini bir Avrupalı olarak görmesi için gereken yapılmak istenildi ise de bazı üye devletler ve bazı politik guruplar Avrupalılaşmayı içlerine sindirmediler. Onun için AB hala birliğin ayaklarından ortak dış politika ve tek savunma politikasını oluşturamadı. İnsanlarına ortak bir Pazarı bile tam olarak sağlayamadı. Gümrük birliği alanı durumuna geldi ise de ticari işlemlerin çok çeşitliliğinin açıkgöz maliyecilere adı duyulmadık usullerle fiyat eşitliğini sağlayacak önlemlerden kaçınma olanağı vermeyi sürdürmüştür.
Ben Avrupalıyım deyip Avrupa’nın kuruluş anlaşmalarına sahip çıkma çabası yeterli olmadı. Siyasi uğraşlar sürüyor ancak tersi de söz konusudur. İngiltere bunun örneğidir ancak yalnız da değildir. Sosyal Avrupa niteliğini koruma yolunda ilerlerken ABD rekabeti göğüslenemeyerek ondan etkilenmeye karşı çıkılamadı. Rekabeti dikkate alarak sosyal hakların kısıtlanması yolu seçildi. Ve hala sürdürülüyor. Fransa onlardan birisidir. Fransa büyük bir baskı altına alındı ve sosyalist hükümet baskıyı göğüsleyemiyor. Ona Avrupa içinden yeterli destek yok.
Avrupa Solu ki YKP de üyedir. Başka bir Avrupa olumsudur deyip ABD ile rekabet uğruna sosyal hakların kısıtlanmasına karşı çıkmaktadır ama onun da rekabete Avrupalı dayanışması ile yeni Avrupa kişiliği sağlama çalışmaları başarılı görünmüyor. Çok çalışmak gereklidir.
Sanırım Avrupalıların uluslararası ekonomik ilişkilerde Avrupa aleyhine bir durum yaratmayacak gerçekçi bir programa sahip olduğunu Avrupa Solu’nun inandırıcı bir şekilde ortaya koyabilmesi gerekir. Daha iyi bir ortam savunmasına uluslararası yarışta geri kalmayacağını kanıtlama çabası daha çok tanıtılmalıdır.
Daha adil bir gelir dağılımı hızı daha az bir büyüme ile sağlanacak ve geri kalacağız diye Avrupalıların endişe etmemesi gerekir. Soğuk savaş sırasında kapitalist ekonominin israfçı ve verimsiz yatırımlarının ortaya çıkardığı kayıplara işaret eden kitaplar yazılmış ve Sovyetler Birliği’nin arayı açıp Kapitalizmin batacağı iddia edilmişti. Ancak zaman içinde Sovyet ekonomisi dar boğaza girdi ve yıkıldı. Hastalıklarına çare bulamadı. Tarih en adil dünya düzeni rüyasının nasıl fiyaskoyla sonuçlandığını irdelemeyi sürdürüyor ve sürdürecektir. Avrupa Solu kendi programını Kapitalizm de bunalımlara girip çıkıyor örnekleriyle sunup neden solun hala yenileştirilmiş bir veya birkaç programla yolunu sürdüremiyor sorusunu yanıtlamalıdır.
İnsanlar hem işlerin ters gittiğini görüyor ama gene de pazarın güzel görünümlü ürünlerine kapılıp sağlıklı ve sürdürülebilir gelişmeye yönelmiyor diye üzülmek yetmez. Evlerini gerekmeden yeni teknolojilerin ürünleriyle doldurup eskilerini çöpe atarak yaşamayı beğeniyorlarsa başlarına geleni de çekeceklerdir. Antibiyotikleri leblebi gibi yutup artık yararsız hale bile getirdiler ama denetimli ilaç kullanma düzenini sağlayabilecek sol bir çözümü değil antibiyotik bulamayan milyonlar yanında uf demedin ilaç yutmayı sağlayan serbest pazarı seçtiler.
AB kapitalist ABD’nin hegemonyasına karşı çıkabilecek güçte olabilir ve serbest pazarı o kadar serbest olmayan bir hale dönüştürebilir. Şimdi parlamentosuna üye seçme hakkımız varken bu gibi konuları konuşmak boynumuzun borcudur. O serbest Pazar yüzünden denizlerden göçmen ölüleri toplanıyor. Afrika yurdunu terk edip yaşayabilecek bir yer aramaya mecbur kalan insanların ülkesi iken denizden toplananlara çözüm aramak yetmez. Bu gerilik Afrika’nın kaderi değildir. Rakip ülkeler onlara rekabet edecek üretim yapın ya da sefalete boyun eğin şansından başka bir şey bırakmıyor. Çünkü aralarından birisi çürümüş idarelerinden kurtulması için harekete geçse diğerleri o çürümüş idarenin başındakilerle anlaşmalar imzalayıp payını artırmaya kalkıyor. En korkuncu da hiçbir sorumluluk almayan uluslararası sermayedir. Onun hiç Allah’ı yoktur.
Biz ne diyoruz? AP’nin bu işlerde sözü olsun istiyor muyuz? Kıbrıs’ta yaşadığımıza göre AP’den ne istiyoruz? AB’nin Kıbrıs politikası ayrıntılı bir şekilde olmasa da vardır. O politika hakkında ne düşünüyoruz? Rum siyasiler AB’li çözüm diye slogan atıyor ama ayni zamanda işimize karıştırmayalım derler. Halka AB’nin Kıbrıs politikası nedir, beğeniyor muyuz; var mı başka isteğimiz?
Bunları anlatmak için ortaya çıkacağımıza Türk iki yere taliptir, madem vermediniz biz de boykot ederiz dediler. Türk aday gösterenle savaşırız diyen parti de çıktı.
Tanınmamış bir ülkede yaşıyoruz diye sızlanıyoruz ama işte size dünya ile ilgilenecek fırsat dediler Türk’ün güncel politikasına başımızı gömdük.
Türk Rum Kıbrıslılar dünyayı umursamadıklarını kanıtlayan tutum sergiledi. YKP bu hayhuy içinde bir Türk Rum kavgasına istemeyerek de olsa katılmayı istemedi. Seçim sonrasında Rumlar Türklere oy vermedi diye patırtı çıkaranlara alet olmak istemedi. Yasal kesimde bile AB ruhuna aykırı bir havaya ortak olmamayı seçti.
AB, Ukrayna sorununda bir politika izliyor. Çok büyük bir sorunla karşı karşıyayız ancak Kıbrıs AB karşıtı bir politika izliyor. Hangi parti bunları irdeliyor? Kıbrıs sorununda AB bir politikaya sahip kim irdeleyip halkı aydınlatıyor? Bilgi edinme hakkı olan bir halka kim hizmet sunuyor?
Biz kim Avrupalı kim!
Avrupa’nın daha kat edecek çok uzun yolu var.