Nicelerine göre oldukça rahat bir askerlik süreci geçirmeme rağmen, ben ve arkadaşlarımın da kendimize has sorun ve zorluklar yaşadığımız bir gerçek. Fakat hiç biri içimi dökmek istediğim bu konu kadar sıkmadı ruhumu, ağrıtmadı başımı ve doldurmadı düşüncelerimi.
Güv. K. K.‘lığı, 1976 yılından beri şu veya bu sebeple çeşitli yaşlardaki İngiltere ve Hollanda asıllı Kıbrıslılar dahil, bir çok kişiyi bünyesinde barındırdı. Ben de mükellef asker olarak, 15 Nisan 2013’te diğer mükellefler gibi Gülseren olarak adlandırılan acemi eğitim birliğinde başladım askerliğe. Askerin hayatı basittir, ihtiyaçları sınırlıdır ve sadece ihtiyaçlar çerçevesi içinde sürdürür yaşamını. Sınırlı ihtiyaçlar da zaten sadece hayatı sürdürmeye yöneliktir ki, bu da hemen her noktada karşınıza çıkan tabela içindeki mottolarla kazınmaya çalışır beyninize: İhtiyaca evet, yeteri kadar israfa hayır, lükse asla!
Beyninize kazınan bu olmaz ama! Yemekhanecilik yaptıysanız, her öğün dökülen kazan kazan yemeklerdir beyninize kazınan. İsraf olmasın diye atılacak yemekle beslediğimiz köpekleri taşlayan yüzbaşı, hepsini toplatıp attıran alay komutanı olacak albaydır beyninize kazınan. Muayeme komisyonundaysanız ya da şöför seçildiyseniz bir subayın gururlu eşine, bu şık hanım için tahsis edilmiş, o senenin binek aracıdır beyninize kazınan. Elementi yandığı için, duşlarda sıcak su olmadığından yıkanamıyorsanız bir kaç gündür, çay suyu 90 derece diye savunmanızı isteyen astsubayın damak tadıdır beyninize kazınan. Halk için vatan görevi adı altında, halkın görmediği, girmesinin bile yasak olduğu alanlarda, yağ bulaşmış siyah mıncırlar ile kuru beyazları ayırmanızı emreden albayın üstünde durduğu tören alanıdır, aynı albayın oğlu ölen askere ‘yenisini yapsın’ diyen çirkin yüzüdür beyninize kazınan.
Askere geç geldiğiniz için azarlamak amaçlı yaptığı konuşmada, Doğu Anadolu’da ölen gencecik askerleri örnek göstererek kabaran komutanınızın, tören provasında güneşin altında geçen 10 dakika sonrası küfrettiği zafer bayramı, rahatın bir taraflarına battığını söyledikleri çapulculara küfür yağdıran ağızların sabah 10’da kahvaltılarını bitirmeleri, haftada bir kez ses açmak için 5 dakika çalışmaya giren aynı ağızların 12’ye kadar çay ve kahve ile çalışıp, 12‘den 2’ye uyumak için kapanmaları, 3‘den 4’e yaptıkları futbol maçı ardından 4:30’da mesai bitimini beklerken, o rahat tarafları üzerinde sabırsızlanmaları ve sizin gibi lise mezunu olmalarına rağmen çok daha az okumuş gözlerin kontrol ettikleri 2500 TL üzeri net maaş çekleridir beyninize kazınan.
Bugün 14 Mayıs 2014. 399 günlük monotonumda uyandığım günde saat 16:00. Türkiye’ nin yaşadığı en büyük facialardan birinin ardından, kendini haklı çıkarmak için tam 107 sene önce 1907’de Amerika’da olmuş patlamayı, o zamanın Amerikan teknolojisini 2014 teknolojisine örnek olabilecekmiş gibi anlatan Recep Tayyip Erdoğan’ı izliyoruz Haber Turk’te. Bu hep böyledir. Biz yine halimize şükredelim diyen kalabalık, onlarda bile böyleymiş diyen bir kabullenmişlik. Bu hep böyledir. Bir tek bizde yok ki diyerek yapılanı, olanı biteni doğru göstermeye, normak diye adlandırmaya çalışan adamlar ve onları ünlü filmlerin müzikleri eşliğinde sunarak gerçeği dramatize edip, bizi olandan, esastan uzaklaştıran TV kanalları.
Ne var ki yanıbaşımdaki insanlar böyle değiller, hiç olmadılar. Bu sebeple alışık değilim duyarsızlığa, bencilliğe. Bu sebeple düşüncesizlik, görülen haksızlıkların temeli benim için. Bu sebeple bugün yazıyorum bunlar ve sonrası için sizden düşünmenizi istiyorum çünkü 238‘inin öldüğü kesinleştiği sırada, bayrakların yarıya indirilmesi yönünde emir geldiğinde, bir ekran kadar yakın oldukları işçilere karşı, o boş kutu kadar açık vicdanlarından hiç ses çıkmayan rütbelilerin, 19 Mayıs törenlerinin iptal edilmesi ihtimalini haber ederken gülümseyerek açtıkları o aynı ağızları kazındı beynime.
Bir bu kazındı beynime, bir de ‘keşke 20lerimin başında girip, bu riya ile kavrulsaydım, o gençlik ve ateşle daha bir yoğun tükürseydim sırtlarını devlete dayamış tüm bu asalak zihniyete’ düşüncesi.