güncel haberkıbrıs haberAndros Kiprianu: Çözüm AKEL için en yüksek öncelik
yazarın tüm yazıları:

Andros Kiprianu: Çözüm AKEL için en yüksek öncelik

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

AKELAKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu, Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasının AKEL için en yüksek öncelik olduğunu, bu yüzden partinin müzakere sürecini destekleyeceğini söyledi.

AKEL’in iki gün sürecek olan “program kongresinde” konuşan Kiprianu, Kıbrıs sorununun partisel çıkarlar temelinde ele alınması durumunda AKEL’in verdiği desteği keseceğini belirtti.

Kiprianu, Hristofyas-Talat açıklamalarının terk edilmesi durumunda Kıbrıs Rum tarafının bunun bedelini ödeyeceğini ancak bunun görüşmelerin başlamaması gerektiği anlamına da gelmediğini söyledi.

AKEL Genel Sekreteri, bir önceki görüşmelerde masada kalan tüm konuların kaldığı yerden devam edecek olmasına ortak açıklamada yer verilmesinin de olumlu olduğunu kaydetti.

Ekonomi konularına da değinen Andros Kiprianu, memorandumun uygulamaya başlamasından bu yana geçen bir yılda halkın söz verilen baharı kaygıyla beklediğini dile getirdi.

 

Kongresi’nde AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu tarafından yapılan konuşmadan bölümler

AKEL Merkez Komitesi adına hepinize, Partimizin bundan sonraki sürecine damgasını vurmasını arzuladığımız ve hedeflediğimiz Program Kongresi’ne hoş geldiniz diyorum. Program Kongresi aylardır gerçekleştirilen parti içi tartışmalar sürecinin doruğudur. Bu süreç Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından başladı. Tüm bu zaman süresi boyunca seçim sonuçlarının ve beş yıllık Yoldaş Dimitris Hristofyas hükümetinin değerlendirilmesini yaptık. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin hemen ardından verdiğimiz sözü böylece yaşama geçirdik.

AKEL’in yerel örgütlerinde iki tur tartışmalar gerçekleştirildi. Yaratıcı ve özgür bir biçimde her şeyi tartıştık. Bütün meseleler hakkında partinin bütününün görüş ve önerilerini büyük bir dikkatle dinledik.

Halktan insanların da mesajlarını büyük dikkatle dinledik ve dinliyoruz. İnceledik ve inceliyoruz. Zaten kongre öncesi diyaloğun ve Kongre’nin ana hedefi de buydu. Mesajları almak, tezler ve politikalar üzerinde çalışmaktı. Bizi yönlendiren temel ilkelerimizden ve aynı zamanda emek dünyasının düşüncelerinden, kaygılarından ve endişelerinden kaynaklanan tezler ve politikalar üzerinde çalışmaktı. Bu kaygıları paylaşıyoruz. Emekçilerin çıkarlarına hizmet etmek için varız ve çalışıyoruz. Bu süreçte de halka ve kriterine inandık. Sınıfımızın kriterine inandık. Emekçilerin, küçük ve orta kesimlerin, gençliğin, çiftçilerin, halkın kriterine inandık. Bu, Kongre’de tartışacağımız tezlerin üzerinde inşa edildikleri temel taşıdır.

Ayrıca Anastasiadis hükümetinin seçilmesiyle ortaya çıkan durumun da değerlendirilmesini yaptık. Seçimlerin ardından hızlı ve yoğun gelişmeler yaşandı. 2013 Martında Memorandum’u doğuran olaylar ve politikalar ülkemiz açısından daha öncesinde görülmemiş olan koşullara yol açtı. Bu zor koşullara karşı koyabilmek için bizim geleneğimize, tarihimize ve tutarlılığımıza sahip olan bir siyasal gücün değerlendirmeler yapması ve ciddi tezler ortaya koyması şarttır. Bu halk karşıtı saldırıya karşı direnmek, halkımızın alın teriyle, mücadeleleriyle ve özverileriyle başardıklarını savunmak partimizin yükümlülüğü, önceliği ve görevidir.

Bunun için bugün buradayız. Zafere götürecek mücadeleler için yeteneklerimize güç katacak ve halkın kendi geleceğini inşa etmesi için halkın gücü olmamıza yardımcı olacak tezleri özgür ve demokratik bir şekilde biçimlendirmek için buradayız. AKEL’in, halk karşıtı politikalara direniş demek olduğunu, mücadele demek olduğunu teyit etmek için buradayız. AKEL, daha iyi bir gelecek için umut ve perspektif demektir.

Burada geçmişi detaylı bir şekilde ele almamın söz konusunu olmadığını net olarak belirtmek istiyoruz. Zaten bu Kongre’nin hedefi de bu değildir. Geçmişe sadece ana hatlarıyla değineceğim. İleriye, ülkemizin ve halkımızın geleceğine bakacağız. İki gün sürecek bu Kongre’nin hedefi budur. Kongre dört bölüme ayrılmıştır.

Her bölümde iki konu ele alınacak ve bu konularda ana sunumu yapacak konuşmacılar olacaktır. Devamında gerçekleştirilecek tartışmanın ardından, sonuçta kararlarımıza varacağız.

AKEL, Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas ile 2008’de ülkenin yönetiminde DİKO ve EDEK ile işbirliği yaptı. O hükümetin zengin ve çok boyutlu çalışmalar üretmesine rağmen, Kıbrıs sorununun çözümü için yapılan görüşmelerde karşılaştığı engeller ve ilk kez görülen boyutlardaki uluslararası kapitalist kriz, içerisinde çalıştığımız çerçeveyi tasavvur edilemeyecek derecede zorlaştırdı.

Bir yandan hem görüşme masasında Türk tarafının uzlaşmaz tutumuna karşı, hem de uluslararası alanda güçlü bir rakip olarak Türkiye’ye karşı mücadele etme durumundaydık. İç cephede, daha öncesinde görülmemiş derecedeki bir polemikle karşılaştık. Hatta Kıbrısrum tarafının yıllardır var olan tezleri hakkında dahi şüphe dile getirenler oldu. Bu durum, görüşmeler döneminde var olması gereken birliği gün be gün kemirdi. Sayın Anastasiadis ve DİSİ başkalarıyla aynı safta yer alıp Dimitris Hristofyas’ın ortaya koyduğu tutumlara karşı çıktı. Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça, bir zamanlar “retçi” ve “çıkmaza götüren” olarak niteledikleri tezleri daha fazla paylaşır oldular.

Diğer yandan ekonomik krizin yol açtığı olumsuz gelişmelerle karşı karşıyaydık. Bazı konularda kısmi bir uzlaşı sağlanarak, uzun yıllardır var olan bazı çarpıklıkların ortadan kaldırılması için gerekli bazı önlemlerin alınması mümkün oldu. Ancak siyasi anlayışlardaki farklılıklar, çıkarlar ve partisel kasıtlar gerçekleşmesini arzuladığımız derecede değişikliklerin yapılmasına izin vermedi. Kararların alınması gereken anda tüm bu farklılıklar yüzeye çıktı.

Mari’deki kazadan sonra, histeri ve her şeyi yerle bir etme çabası adeta mantık ve uzlaşının yerini aldı. İnsanların acısı siyasi istismar aracı haline getirildi. Dimitris Hristofyas’a ve AKEL’e karşı saldırılar sadece yaşanan trajik kazayla ilgili değildi. Aynı zamanda Sol’un Kıbrıs sorununa, ekonomiye ve daha bir dizi konuya ilişkin tezlerini de hedef alan saldırılardı. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın önünde yapılan gösterileri hepimiz hatırlıyoruz. Kıbrıs sorununa ilişkin taksimci tezleri, ülkenin siyasal yaşamı ve demokrasi açısından tehlikeli olan ırkçı, yabancı düşmanı tezleri pek çokları alkışlıyor, destekliyordu. Bu tezleri karşısında engel olarak bulacağı yönünde Sayın Anastasiadis’i uyarmıştık.

O dönemde yaratılan atmosfer ne yazık ki bir siyasi histerinin ve her şeyi yerle bir edici bir anlayışın gelişmesine yol açtı. Halkta, Hristofyas hükümeti döneminde hiçbir şeyin doğru yapılmadığı kanaatini yaratmaya çalışıldı. Bu çabanın ne kadar haksız ve kanıtsız olduğunu göstermek için o dönemde gerçekleştirilen önemli başarılardan sadece bazılarına değineceğim. O dönemden uzaklaştıkça, giderek daha geniş kesimler tarafından bunun farkına varılacağından eminim.

Geçen 5 yıllık sürede, Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinde doğal gaz bulunmasına ilişkin araştırmalar süreci ve izinlerin verilmesi süreci başarıyla sonuçlandırıldı. Bu süreç büyük engellerle karşılaştı. Türkiye’nin sürekli tehditlerini hepimiz hatırlıyoruz. Cumhurbaşkanı’nın ve hükümetin ortaya koydukları doğru tutumlar nedeniyle, uluslararası toplum sondajlar için egemenlik hakkımızı destekledi. Bunun, 1974 sonrasında Türkiye’nin ilk büyük siyasi yenilgisi olduğunun söylenmesi abartı değildir.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk AB Dönem Başkanlığı başarıyla gerçekleştirildi.

Kıbrıs sorununda önemli görüş birlikleri kaydedildi. Bunlardan biri, bugün tekrar dile getirilmesi maalesef başarılamayan bir, tek ve bölünmez egemenliktir.

Sosyoekonomik konularda, ne kadar tartışılırsa tartışılsın, halk karşıtı ve kabul edilemez taleplere karşı Hristofyas hükümetinin gösterdiği direnişi hiç kimse reddedemez. Hristofyas hükümetinin çalışanların haklarını, kamu servetini ve ihtiyacı olan herkesi savunduğunu hiç kimse reddedemez. En fanatik bir biçimde Hristofyas hükümetine karşı olanlar dahi bunu reddedemez. Kreditörlerin mevduatların traşlanması, özelleştirmeler ve daha başka ek taleplerde bulunmak ve bunların Memorandum’da yer alması için hükümetin değişmesini beklediklerini bugün herkes anlamaktadır.

AKEL’e karşı yoğun siyasi saldırılara rağmen, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bizim desteklediğimiz Stavros Malas’ın bağımsız adaylığı Sol’un önerilerine halkın güvenini kanıtlayan %43 oranında oy aldı. Sol güçlerin ülkeye farklı bir perspektif sunma yönünde pek çok olanakları olduğunu kanıtladı.

Bunları derken, kendimizi pohpohlamıyoruz. Yaşanan bazı olayların ardından, kimileri bizim tezlerimizde tutarlılığımız, politikalarımızın sonuç alıcılığı ve etik ilkelerimize bağlılığımız konusunda şüphelerini ifade ettiler etik olarak örnek olmamıza darbe vurmaya kalkıştılar. AKEL açısından asla hiç şüphe götürmeyen bu iki hususta suçlanmamız bizi düşündürdü. Ve bunun için de hiç çekinmeksizin özeleştirel bir anlayışla ilerledik.

AKEL, başkalarının aksine, seçimler öncesinde meaculpa keşiflerinde bulunmamaktadır. Ülkede korkusuzca, bütünsel, kanıtlı ve özgür tartışmayla özeleştirisini yapan tek siyasi partiyiz. Sadece hiçbir şey yapmayan hata yapmaz. Ancak hatalarımız hakkında değerlendirmede bulunanlar, bizi tezlerimizin özü hakkında da değerlendirmelidir. Bunu yaptıkları takdirde, AKEL’in tezlerini çoğunlukla yaşamın kendisinin haklı çıkardığını tespit edecektirler. Bunun doğruluğuna ilişkin bazı örnekler vermek istiyorum.

Avrupa Birliği’ne ilişkin tezlerimiz hakkında bizi yıllarca hor gördüler, küçümsediler. Bizi Avrupa Birliği’ni içerisinde “ortakların dayanışmasının” hâkim olduğu bir “aile” olarak göremeyen “dogmatik” bir parti olarak suçladılar.

Kıbrıs Avrupa Birliği’ne girdiğinde, AKEL’in bildirgesinde şunlar dile getiriliyordu: “AKEL, Avrupa Birliği’nin ne olduğunu bilmektedir. Söz konusu olan, bizim vizyonlarımızdan ve sosyal adalet anlayışımızdan çok uzak olan neoliberal politikaları en azından bugünkü koşullarda temel alan bölgesel bir bütünleşmedir”. 2010 Kasım’ında AKEL, “kapitalist siyasi-ekonomik bütünleşmenin öne çıkarılan biçimi olarak Avrupa Birliği’nin karakterini” teşhir etmekte ısrar ediyor ve “Brüksel’de alınan kararların ve Avrupa Birliği’nde hâkim olan durumun Kıbrıslıların yaşamını etkilediğinin giderek daha da fazla anlaşılır olduğunu” kaydediyordu. 2011 Aralık ayında, bütçe tartışmalarında, “Avrupa Birliği’nin hâkim çevrelerinin arzusunun, her ülkenin ekonomik koşullarının tamamen dogmatik ve aşırı uç bir biçimde ele alınması” olduğunu vurgulamıştık. O dönemde ideolojik saplantı içerisinde olmakla suçlanmıştık. Ancak bugün bu gerçekleri kim görmezden gelebilir? Üstelik Kıbrıs’ın ve Kıbrıslıların geleceği hakkındaki kararları alması için Avrupalıların kendisine şantaj yaptıklarını Cumhurbaşkanı’nın bizzat kendisinin iddia ettiği koşullarda, bu gerçekleri kim reddedebilir?

Kıbrıs’ın Avro para birimine girdiği gün, AKEL, bunun, sorunlar ve güçlüklerle dolu zor bir sürecin başlangıcı olduğuna işaret etmişti. Aynı gün DİSİ, AKEL’in yaptığı açıklamayla “Avrupa aleyhtarı eğilimini” ve “ülkemizi geçmişte bırakan ideolojik ve siyasi takıntılarını sergilediğini” iddia ederek alelacele AKEL’i suçlamıştı. Avro Bölgesi’ne girişimizin aceleye getirildiğini, politika uygulama olanağımızı sınırladığını ve Kıbrıs ekonomisinin sorunlarının yoğunlaşmasına katkıda bulunduğunu bugün giderek daha büyük bir çoğunluk kabul etmektedir.

Kıbrıs’ta krize, Sayın Averof Neofitu’nun o dönemde iddia ettiği gibi devletin sosyal yardım “çekleri”nin değil, bankaların yanlış kararlarının yol açtığını belirttiğimizde, tüm muhalefet gece gündüz, “gerekli önlemler alınmadığı için Troyka’ya başvurmak zorunda kaldığımızı” söylüyordu. O dönemde pek çok Avrupalı yetkilinin ve özellikle Troyka’nın Kıbrıs Temsilcisi Maarten Verveik’in “bu krizin bir borç krizi olduğu yönündeki görüş yanıltıcıdır… Krize neden olan ana sorunlar bankaların kararlarındadır” dedikleri beyanlarını kendilerine hatırlatmıştık. O dönemde, bugünkü Hükümet Sözcüsü, o zamanki gazeteci Viktoras Papadopulos’un unutulmaz bir televizyon programında Sayın Anastasiadis “krizi devletin mali işlerini iyi idare edemeyenler getirdi” diyordu. Hatta Viktoras Papadopulos’a, eğer Kıbrıs’taki krize bankaların neden olduğunu düşünüyorsa, o zaman Hristofyas hükümetinin propagandasının kurbanı olduğunu söylüyordu. Kıbrıs ekonomisinin büyük sorununun bankacılık sektöründeki kara delik olduğunu bugün herkes kabul ediyor.

Kârların vergilendirilmesi gerektiğini belirtiyor ve krizin yükünün çalışanların sırtına yüklenmemesi gerektiğinde ısrar ediyorduk. O dönemde bizi “girişimciliği boğmayı istemekle” suçladılar. Bugün, Troyka’nın dayattığı ve hükümetin yaşama geçirdiği politikalarla beklenen oluyor: Avrupa Komisyonu’nun verilerine göre Kıbrıs’ta işletmelerin kârı %10,5 oranında arttı. 2014’te işletmelerin kâr oranı son yirmi yılın en yüksek noktasına ulaşacak. Aynı zamanda ücretler yılsonuna kadar %30 oranında azaltılacak. Yıllık kârlar 4,2 milyar, aylık maaşlar ise 500 ya da daha da az avro olacak.

Bütün bu tezler bugün doğrulanmaktadır. Bu elbette ki, kendimize öz eleştirel bir biçimde bakmakta tereddüt ettiğimiz anlamına gelmez. Hatalarımızı tespit etmeli ve bunlardan ders almalıyız. Kendimizi sürekli olarak düzeltmeli ve ileriye doğru gitmeliyiz. Somut önlemler alıp, somut adımlar atarak son aylarda bunu yapmaya çalıştık.

Partimizin yenilenmesi ve güçlenmesi yönündeki çabamız iki ekseni temel almaktadır. Örgütsel olarak yeniden yapılanma ve partimizin güçlenmesi, halkı ve AKEL’i meşgul eden en önemli meseleler hakkında net siyasal tezlerin ortaya koyulması. İnsan için oksijen neyse, sürekli olarak yenilenmenin de partimiz için o olduğunu bilerek hareket ettik. Önce üç ilçe komitesinin liderlik düzeyinde değişiklikler yapıldı. Parti Sekreteryası’nın ve Polit Büro’nun yenilenmesi yönünde ilerledik. Aynı esnada parti gruplarının çalışmalarının değerlendirilmesinin yapılmasını istedik. Hedef, parti taban örgütlerinin doğru çalışmaları ve halkla temas ve ilişkilerin geliştirilmesidir. Yerel sorunların çözümü ve gereksinimleri olanların desteklenmesi hedefiyle, yerel yaşamda etkinliklerinin arttırılması, faaliyetlerinin yoğunlaştırılmasıdır.

İkinci eksen net siyasal tezlerin belirlenmesidir. Bunun için de bugün burada bulunuyoruz. Çalkantılı bir beş yıl ve geçen Mart ayından bu yana yaşanan yoğun ve hızlı gelişmelerin ardından, ülkemizi ilgilendiren ana meseleleri tartışmamamızın, tezlerimizi teyit etmemizin gerekli olduğu değerlendirmesi yapıldı. Pusulamız, AKEL’in ne yapması ya da nasıl olması gerektiğine dair başkalarının dedikleri değildir. Pusulamız halkın çıkarlarıdır, emekçilerin çıkarlarıdır. Bugün Kongreye sunulan tezler somut bir yönelime sahiptir: Sınıfsal yönelime. Düzenle çatışan tezlerdir; muhafazakârlık, ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizmle çatışan tezlerdir. Halkımızın geleceğini ve emekçilerin kazanımlarını tehdit eden her şeye karşı mücadelede partimizi güçlendiren tezlerdir.

Partimiz az sayıda bir grup insanın, bir aydınlar grubunun partisi olarak kurulmadı. AKEL, emekçi halkın partisi tarihsel gereksinimin sonucu doğdu. O zamandan itibaren Kıbrıs halkının mücadelelerinde öncü oldu. Kıbrıslıların en doğal hakkı olan özgür bir vatanda yaşamaları için halkla birlikte mücadele ettik. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin çalışanların gündelik ücretleri için, sekiz saatlik iş günü için, sosyal sigorta ve eşel mobil sistemi için mücadelelerinde öncü olduk. Emekçilerin önemli haklarını birlikte verdiğimiz mücadelelerde kazandık. Kültür ve spor derneklerinin faaliyetleriyle işçinin, çiftçinin bilincinde pencere açtık. Halkımızın en önemli sosyal ve siyasal kazanımlarına mücadelelerimizle damgamızı vurduk.

Kıbrıs sorunu sömürgecilik döneminden bugüne kadar çeşitli aşamalardan geçti. Karşılaştığımız tüm tepkilere rağmen, doğru tezleri tutarlılıkla savunduk. Britanya boyunduruğundan kurtulmak için kitlesel siyasi mücadeleyi önerdik. Tarih bizi haklı çıkardı. Milliyetçiliğe ve şovenizme karşı mücadele ettik. 1974’ün yıkıntıları üzerinde Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler arasında yeniden yakınlaşmayı, dostluk ve karşılıklı saygıyı inşa ettik. Kıbrıs’ın kurtuluşu ve yeniden birleşmesi için, antiemperyalist mücadelede tüm Kıbrıslıların seslerini birleştirdik. Döneme göre hangi maskeyi takarsa taksın, faşizme karşı mücadele ettik. Enternasyonalizm, mücadele ve dayanışma cephesinde tüm dünya halklarıyla sesimizi birleştirdik. Attığımız her adımda kör fanatizmle, şiddetle, takibatlarla, hapislerle ve hatta cinayetlerle karşılaştık.

AKEL tüm bu mücadeleleriyle halkın bilincinde layık olduğu yeri kazandı. Düşmanları dahi AKEL’i güçlü bir direniş ve mücadele gücü olarak görmek durumunda kaldı. Bu, bağışlanan değil, mücadeleyle kazanılan bir vasıftır. AKEL bunu kazandı, çünkü Kıbrıs halkının tümünün çıkarlarını tutarlılık ve mücadeleyle savunan, emekçilerin sözcüsü olan bir parti, sınıf partisi oldu ve öyle olmaya devam etmektedir.

AKEL’in politikasını ve tezlerini herkesin paylaşmaması doğaldır. Eğer tezlerimizi herkes sempatiyle görüyor olsaydı, örneğin Kıbrıs’ı bölünmüş ama yarısını Helen olarak görmeyi tercih edenler, halkın servetini tekellere peşkeş çekmek isteyenler, 60’lı yılların muhafazakârlığının, gerici ve ırkçı görüşlerin, ekonomik oligarşi düzeninin esiri olarak kalmamızı isteyenler, tezlerimizi herkes sempatiyle görüyor olsaydı, bu, en azından, çok endişe verici bir şey olurdu. AKEL’in böylesi görüşlerle uzlaşması söz konusu olamaz. AKEL, 90 yıldır olduğu gibi, sosyal ilerlemenin gücü olmaya devam edecektir.

Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak vatanlarında ortak geleceklerini savunan güç olmaya devam edecektir. Halkın aleyhine olan neoliberal politikalara karşı direnen ve halkın haklarını savunan güç olmaya devam edecektir.

Bilginin, ekonomik ve siyasal gelişimin durmayan ilerleyişiyle gelişen Marksist-Leninist dünya görüşüyle faaliyetlerini sürdüren güç olmaya devam edecektir. Emek dünyasının çıkarları için mücadele eden, insanlığın sosyalist perspektifine inanan güç olmaya devam edecektir. AKEL olarak, büyük uluslar üstü ve ulusal sermayenin bencil çıkarlarının milyarlarca insanın kaderini belirlediği bir dünyayı reddediyoruz. Soygun savaşlarının ve emperyalist politikaların katliamlara yol açtığı, ülkeleri ve gezegenin bölgelerini gelecek umudundan yoksun kıldığı bir dünyayı reddediyoruz. Üretilen servet tüm dünyayı besleyebilecek durumdayken, eşitsizliklerin, insanın insan tarafından sömürüsünün milyarlarca insanı açlığa mahkûm ettiği bir dünyayı reddediyoruz.

AKEL’in birinci hedefi Kıbrıs’ın kurtuluşu ve yeniden birleşmesiydi ve birinci hedefi bu olmaya devam etmektedir. Tüm siyasal işbirlikleri ve ittifaklar bu stratejik hedefin yaşama geçirilmesinin temellerinin atılması için hedeflendi. İşbirliği Kıbrıs sorununun temel ilkelerini ve çözüm çerçevesini tartıştığında, bir noktaya kadar görüş birliğinin olduğunu yaşam gösterdi. Güçlükler daha sonra başlıyor. Müzakere süreci başladığında başlıyor. Bunun için artık bildirgeler, duyurular yeterli değil. İşbirliği içerisindeki güçlerin kritik an geldiğinde gerekeni layığıyla yapmaları için, daha somut bir şekilde tezlerin yer aldığı anlaşma gerekiyor. Aynı zamanda, mevcut koşullar nedeniyle, sosyoekonomik meselelere ilişkin tezler giderek ağırlık kazanıyor. Dolayısıyla, AKEL açısından işbirliği, işbirliği içerisindeki güçlerin radikal bir programın hazırlanmasında uzlaşmaları da demektir. İşbirlikleri ve ittifaklar duygusallıklarla ya da pazarlıklarla inşa edilemez. İşbirlikleri ve ittifaklar daha başından itibaren net bir biçimde ortaya koyulan siyasal temel ve ortak tezler üzerinde inşa edilmelidir.

AKEL için Kıbrıs sorununun çözümü önceliktir, değişmeyen hedeftir. Emperyalizmin yazdığı ve 1974’te ülkemizde sahnelediği yabancıların yol açtığı trajediyi sonlandırmak, mutlu sona ulaşmak için ülkemizin yeniden birleştirmeliyiz. Yeniden birleşme aynı zamanda kalkınmanın önkoşullarını da yaratacaktır. Ekonomiyi yeniden canlandıracak, Kıbrıs halkının tümünü ilerleme ve refaha götürecek kalkınmanın koşullarını yaratacaktır.

Cunta’nın, Grivas’ın ve EOKA B’nin ihanetini ülkemizin yaşamasından bu yana kırk yıl oldu. Bu ihanet Türkiye’ye istila etmesi için bahane sundu. Bu yıl işgalin ve ülkemizin bölünmesinin kırkıncı yılı doluyor. Pasif bir biçimde zamanın geçmesi giderek işgal koşullarının daha da fazla yer etmesine yol açıyor. Kıbrısrum tarafının temel ilkelerinin ve hedeflerinin aşamalı bir biçimde altı oyuluyor. Bunu, kabul edilemez her hangi bir çözüme halkın rıza göstermesi amacıyla şantaj yapmak için söylemiyoruz. Bilakis, taksimin kapının eşiğini geçtiği koşullarda, sahte ve büyük sözlerle halkın uyutulmasını istemediğimiz için bunu söylüyoruz.

Yerleşikler giderek artıyorlar, işgal altındaki bölgede şimdiden çoğunluk oldular. Devam etmekte olan yasadışı bir biçimde nüfus taşınmasının ve yerleştirilmesinin Kıbrıstürk toplumunun varlığını ve kimliğini tehdit ettiğini, demografik yapıyı değiştirdiğini ve bir anlaşmaya varılabilmesinin olanaklarını azalttığını çözüm ve yeniden birleşmeyi destekleyen Kıbrıslıtürkler kaygı ve endişeyle dile getiriyorlar. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin doğdukları topraklarda geleceği doğrudan tehdit edilmektedir. Doğru, adil, işler ve kalıcı çözüm için çabalarımızı yoğunlaştırmamız acilen gerekmektedir. Kıbrıs içinde ve dışında herkes çözümün uluslararası hukuk ve Avrupa hukuku ilke ve değerlerini, BM’nin ilgili kararlarını ve Doruk Anlaşmaları’nı temel alması gerektiğinin bilincine varmalıdır. Çözüm, tamamen askersizleştirmeyi ve yerleşiklerin adadan ayrılmasını güvence altına almalıdır. Çözüm, Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çerçevesinde ülkeyi ve halkı yeniden birleştirmelidir. Tek egemenliği, tek vatandaşlığı ve tek uluslararası kimliği olacak birleşik bir devlete götürmelidir. Göçmenlerin evlerine ve mülklerine dönme hakkı da dâhil olmak üzere, Kıbrıslıların tümünün insan haklarını ve temel özgürlüklerini güvence altına almalıdır. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ayrı bir biçimde yaşamalarını kurumsallaştıran değil, devleti ve halkı yeniden birleştiren bir çözüm olmalıdır. Bunun dışında başka bir tercih, hangi örtü altında sunulursa sunulsun, nihai taksime götürecektir ve böylesi sözde bir “çözüm” Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarının sadece peşkeş çekilmesi demek değil, aynı zamanda yurdumuzun ve halkımızın yeni acılar yaşaması demek olacaktır.

Cumhurbaşkanı Anastasiadis tarafından bu yönde ortaya koyulan her çabayı destekleyeceğiz. Ancak art niyetli tutumları, çelişkiler ve ileri-geri gidişler içeren tutumları desteklememiz söz konusu olamaz. Bizi maceralara sürükleyecek deneyleri ve taktik hareketleri desteklememiz söz konusu olamaz. Ortak Açıklama’nın hazırlanması sürecinde Cumhurbaşkanı’nın ve diğer partilerin tercih ettikleri taktikle hemfikir olmadığımız çok iyi bilinmektedir. Görüşmelerin kaldıkları yerden devam etmesinin talep etmemiz gerektiğini vurgulamıştık. Cumhurbaşkanı’nın ve diğer partilerin çözüm çerçevesinin iyileştirilmesi yönündeki yaklaşımının sadece sonuç vermemekle kalmayıp, aynı zamanda Sayın Eroğlu’nun kendi kabul edilemez taleplerini öne sürmesine izin vereceği yönünde uyarmıştık. Bizi dinlemediler. Maalesef, gelişmeler bizi haklı çıkardı. Yaklaşık beş ay süren bir maceranın ardından, Sayın Anastasiadis, Hristofyas-Talat ortak açıklamalarına nazaran somut noktalarda eksiklikleri olan bir açıklamanın hazırlanması sonucuna ulaştı. Eksikliklerin olduğu noktalar şunlardır:

Bu açıklamada, BM Şartı altındaki BM üyesi bütün devletlerin sahip olduğu egemenlik olarak tanımlanan egemenlik ifadesinin eklenmesiyle bağlantılı olarak, “bölünmez” belirlemesinin silinmesiyle, Ortak Açıklama’da egemenliğin dış yanının güvence altına alındığı yönünde hiçbir şüphe kalmamakta, ancak egemenliğin iç boyutu konusu açık kalmaktadır.

Hristofyas-Talat görüşmeleri süresince, tezimiz, öncelikle merkezi federal yönetimin yetkileri üzerinde anlaşmaya varılmadan, geri kalan yetkilerin tartışılmaması yönündeydi. Ortak Açıklama’da merkezi hükümetin yeterli yetkileri hakkında taahhüt olmaksızın, geri kalan yetkiler oluşturucu devletlere bırakılmaktadır. Bu, Cumhurbaşkanı’nın -bizim hemfikir olmadığımız- desentralize federasyon teziyle bağlantılı olarak ele alındığında, sorunun ilk bakışta görülenden daha büyük olduğu anlaşılmaktadır.

Oluşturucu devletlere ilişkin atıf Hristofyas-Talat ortak açıklamalarında da yer alıyorduysa da, süreç içerisinde, bunun, Kıbrıstürk tarafınca kötü niyetli yorumlarını tespit ettiğimizde, görüş birlikleri/görüş ayrılıkları belgelerinde bu, değiştirildi ve söz konusu belgelerde federal birimlerden söz edilmektedir.

Partimiz, Ortak Açıklama’nın daha önceki çerçeveye nazaran eksikliklerini tespit etmiş olmasına rağmen, görüşmelerin başlamasını destekledi. Zaten bu beklenen bir şeydi. Hristofyas-Talat açıklamalarının terk edilmesiyle Kıbrısrum tarafının bir bedel ödeyeceğini belirtmiştik. Nitekim de öyle oldu. Ancak bu görüşmelerin başlamaması gerektiği anlamına gelmez. Artık önemli olan, müzakere süreci başladığında, yaşananlardan ders alınmasıdır, çünkü sağlanmış olan görüş birlikleri reddedilirse, benzer ve daha kötü sonuçlara varılacaktır. Bu nedenle, objektif olarak, görüşmelerin kalmış oldukları yerden devamına gönderme yapan ve bütün askıda olan konuların masa olacağına dair Ortak Açıklama’daki atfı olumlu olarak değerlendiriyoruz.

Kıbrıs sorununun çözümü AKEL için en yüksek önceliktir, bunun için de müzakere sürecini destekleyeceğiz. Bu, kimilerinin göstermeye çalıştıkları gibi bir aşmayı teşkil etmemektedir. Tam aksine AKEL’in yıllardır savunduğu yurtsever politikada tutarlılığını göstermektedir. Müzakerelerin yeniden başlamasına desteğimiz hiçbir biçimde ilkesel konularda geri adım atma anlamına gelmez. Tam aksine, Cumhurbaşkanı’ndan Kıbrıs sorununun çözüm ilkelerinde tutarlı olmasını, çelişkili ve ileri geri hareketlerde bulunmamasını ve kolektif bir biçimde hareket etmesini talep ediyoruz.

Kıbrıs sorununun çözümü için AKEL, DİSİ ile birlikte “komplo mu düzenleyecek”? Böylesi senaryolar, hayal ürünü senaryolar ilk kez duyulmuyor. AKEL, Kıbrıs sorununun üzerinde anlaşmaya varılan çerçevede çözümü hedefiyle Ulusal Konsey çerçevesinde bütün partilerle işbirliği yapacaktır. Bunun ötesinde, Demokratik Seferberlik Partisi’yle dev ideolojik, siyasi farklılıklarımızı göremeyenlerin muhtemelen miyopluklarını tekrar gözden geçirmeleridirler. Kıbrıs sorununda müzakere sürecinin desteklememiz, hiçbir şekilde diğer tüm konularda tezlerimizi değiştirmemiz anlamına gelmez.

AKEL, yurtsever ve sorumlu bir partidir. Yurdumuzun yarısını kaybetsek de, siyasi oyunlarında puan kazanma hedefiyle hareket eden başkaları gibi, Kıbrıs sorununda AKEL’in art niyetle hareket etmesi söz konusu olamaz. Kolektif, sorumlu ve yapıcı bir şekilde hareket etmemiz için bütün partilere çağrıda bulunuyoruz. Çözümün, eğer gerçekleşirse, adil, işler ve yaşayabilir olmasını sadece bu şekilde sağlayabiliriz.

 

Partimiz, Kıbrıs’ın kurtuluşu için Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak mücadelelerinde öncü rol oynadı. Bu rolü hiçbir zaman terk etmedik. Milliyetçiliğe ve şovenizme karşı siper olacak inisiyatifler ve faaliyetlerle, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak direniş cephesinde en önde yer alanlardan olma arzusundayız. Birkaç yıl öncesinde, Kıbrıs’ta neofaşizmin dallanıp budaklandığına işaret ettiğimizde, kimileri bizimle alay ediyordu. Sonuçta biz haklı çıktık. AKEL, Yunanistan’daki Altın Şafak tipindeki olguları Kıbrıs halkının yaşamasına göz yummayacaktır. Neofaşizme, ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz. Dileğimiz, benzer bir sorumluluğu hükümetin ve aynı zamanda Kilise üst yönetimindekilerin de üstlenmesidir.

Bu kongrede doğal olarak ekonomiyle ilgili konuları da tartışacağız. Kıbrıs ekonomisinde yaşananlara ilişkin tartışmalar pek çok kez yapıldı. Basında yer alan yüzeysel ve fanatikçe yapılan analizlerdeki “her şeyin suçlusu Hristofyas ve AKEL” olduğu iddiaları artık kimseyi ikna etmiyor. Zaman ilerledikçe, Dimitris Hristofyas döneminde çalışanların, gençlerin, halk katmanlarının müttefiki olan bir Cumhurbaşkanı’nın ve hükümetin olduğunu artık herkes yavaş yavaş anlıyor.

Sayın Anastasiadis daha iyisini yapabileceğine halkın çoğunluğunu ikna etmeyi başardığı için Cumhurbaşkanı seçildi. Mevduatların traşlanmasını kabul etmeyeceğini taahhüt etti. Memorandum’un acı veren yanlarını değiştirmek için Troyka ile müzakerede bulunması yönünde kendisini rahatlatacak devletlerarası iki kredinin hazır olduğunu söyledi. Özelleştirmeler yapılması niyetinde olmadığını taahhüt etti. Sonuçta 2013 Mart’ında yaşananlar, “taahhüt” sözüne başka bir içerik verdi.

Bir gece içerisinde, Kıbrıs kreditörlerin denek hayvanı oldu. “Büyük Avrupa Ailesi” Kıbrıs’ı aile içi şiddetin en büyük kurbanı kıldı. Bankacılık sektörü zorbaca daraltıldı ve yeniden yapılandırıldı. Bunun sonucunda çalışanlar, aileler, başta küçük ve orta boyuttakiler olmak üzere işletmeler yükümlülüklerini yerine getirmekte daha öncesinde görülmemiş derecede büyük güçlüklerle karşı karşıya kaldılar. Kamu harcamalarında ek kesintiler yapıldı ve tüketime yönelik gelirler önemli derecede azaltıldı. Özelleştirmeler Anastasiadis hükümeti tarafından kabul edilir oldu ve bu karar kamu servetinin ucuza satılmasının yolunu açtı.

Anastasiadis hükümeti Memorandum’un tek yol olduğunu iddia ediyor. Biz, Memorandum’un çıkmaz bir yol olduğunu söylüyoruz. Kıbrıs ekonomisi kalkınma alanında en kötü performanslarından birini kaydediyor. 2013 yılı için “iyimser senaryo” % 5,5 oranında daralma öngörüyor.

Kamu borçları şimdiden gayrisafi hâsılanın %110’unu geçmiş durumdadır. Troyka kaydedilmekte olan açık sürecini tersine çevirmek için birincil fazlalıkların 2016 yılından önce olamayacağı değerlendirmesini yapmaktadır. İşsizlik Kasım sonunda %17,5’e ulaştı, gençlerde de %40’ı aştı. Bankacılık sektöründe taksitleri ödenemeyen borçlar 24,1 milyar avroya ulaştı. Bankalar reel ekonomiye yönelik kredilerin sunumunu durdurdu ve bunun sonucunda durgunluk daha da derinleşmektedir.

Memorandum’un uygulanmasından bir yıl sonra, kendisine vaat edilen baharı beklemekte olan halk ufukta bunu görememenin endişesi içerisindedir. Hükümetin “zorlukların geride kaldığı” yönündeki değerlendirmesini günlük yaşamında gerçekleşmesini görme beklentisi içerisindedir. Ancak şu ana kadar yaşadıkları, zorlukların burada olmaya devam ettiğini göstermektedir. Küçük bir kesimin kârı için planlanan bir politikanın mengenesinde kendisinin her gün sıkıştırıldığını görmektedir. Sadece Troyka’nın taleplerinden değil, hükümetin aldığı siyasi kararlardan da söz ediyorum. İçişleri Bakanı’nın kamuoyuna açık olarak hitaben söylediği gibi “ekonomiyi canlandıracak olanların” yükünün hafifletilmesi için istisnasız herkesin gayrimenkul vergisi ödemeye çağrılması başka nasıl yorumlanabilir? Dükkânların çalışma saatlerinin arttırılmasına yönelik siyasi karar başka nasıl yorumlanabilir? Bu konuya ilişkin talebin kimlerin talebi olduğunu ve binlerce küçük ve orta boyutlu işletmenin boğazı sıkılarak kimlere daha fazla kâr elde etme olanağının sağlandığını bilmeyen var mı?

Ne kadar iyimser olabiliriz ve “zorlukların geride kaldığını” söyleyebiliriz? Daha birkaç ay önce memorandum’a yeni maddeler eklendi. İlk konutun hacizden korunmasını yasaklayan, faizlerin azaltılmasını yasaklayan, doğal gaz altyapılarını Troyka’nın emri altında ipotek altına alan maddeler. Eğitim ve Sağlık alanlarında yapılan kesintiler 70 milyonu aşarken, ne kadar iyimser olabiliriz?

Troyka artık tüm Avrupa’da sorgulanmaktadır. Troyka’nın politikaları pratikte ortadan kaldırılmadığı takdirde, sadece Troyka’nın lağvedilmesinin yeterli olduğuna biz kesinlikle inanmıyoruz. Kreditörlere karşı direnme cesaretini sadece Kıbrıs’ta hükümette olanlar gösteremiyorlar. Tüm Avrupa’da Avro Bölgesi’nin geleceği nice zamandır tartışılıyor.

Bu Kongre’den AKEL’in daha da güçlenerek çıkacağından eminiz. Samimi olalım: son yıllarda bunca saldırıya maruz kaldık. Kimileri AKEL’e güvenen insanların bir kısmının sarsıldığını söyleyebilirler. Ancak partimiz hiçbir zaman güçlükleri, sınavları kendinden şüphe ederek aşmadı. Diğer siyasal partilerden nitel farkından şüphe duyulmasına asla izin vermediği gibi… AKEL’e, partisel yaşama yabancı olgularla karşılaştığımızda ya da bunlara göz yumduğumuzda, partimizin karşısında sorumluluğumuzun olduğunun bilincinde olmalıyız.

AKEL sadece bugün bu salonda bulunanlar değildir. Halk için bir kalkan olan bu radikal gücün rolünü teyit etmemizi bizden bekleyen binlerce insan var. Onları hayal kırıklığına uğratma hakkımız yok. Bunun için de gücümüzü tartışmalarda tüketmemeli, işe koyulmalıyız.

AKEL, profesyonel kadrolarının günlük işi değildir. Kentlerin semtlerinde, köylerde, derneklerde, her yerde bulunan binlerce insanın, halkın nehridir. AKEL, sadece partinin kadroları ve üyeleri değildir. Devletin ve toplumun çağdaşlaştırılması ve demokratikleştirilmesi için ortak faaliyetlerde karşılaşabileceğimiz tüm bu politikleşmiş insanlardır. Toplumumuzu eski ve çürümüş olana bağlı tutmak isteyen zamanı geçmiş anlayışlar içerisinde nefesi daralan insanlardır. Toplum ve ekonomi hakkında, içinde yaşadığımız sistem hakkında bizim kendi analizlerimiz olabilir; ancak bu, onlarla tartışamayacağımız, fikirlerini ve tezlerini dinleyemeyeceğimiz, birlikte ortak inisiyatifler alamayacağımız anlamına gelmez.

Yürüdüğümüz caddelerde bayrakları yere bırakmakta acele edenlerin sayısı az değildi. Rüzgârın yön değiştirdiğini, ufukların değiştiğini iddia edenler az değildi. Bize katlanma iyiliğinde bulunduklarını sananlar az değildi. Onların tümü az değildi. Ama bizi yıldıracak kadar da değiller. Çünkü hiç kimse karşısına dikildiğimiz her seferinde Halk Hareketi’ni, hepimizi durdurabilecek güçte değildir. Şimdi de bunu yapacağız. Ülkeyi savunmak için, halkı kazanmak için, geleceği inşa etmek için!

 

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
318AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin