iktibasçeviriYunanistan'ın SYRIZA'sı, Avrupa'nın Ekonomisini Değiştirebilir mi? - Yanis Varoufakis
yazarın tüm yazıları:

Yunanistan’ın SYRIZA’sı, Avrupa’nın Ekonomisini Değiştirebilir mi? – Yanis Varoufakis

279 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Yunanistan’ın solcu koalisyonuna en büyük tehdit yine kendisinden geliyor…

syrizaYunanistan’ın büyüyen siyasi partisi SYRIZA, “Radikal Solun Koalisyonu”nun kısaltması. Radikal soldaki bir partinin güç kazanması Amerikalılar gibi yakın zamana kadar Yunanlar için de düşünülemezdi. Ama ekonomik çöküşten sonra Avrupa Birliği’nin Yunanistan’a dayattığı sert tasarruf tedbirleri, çok güç koşullar yarattı: 10 gençten 6’sının işsiz olması, ücretler ve emeklilik maaşlarının kesilmesi ulusal gelir bir çeyrek kadar düşmesi.

Avrupa şu anda, kurulu siyasi sürecin kaçamadığı bir olumsuz geri dönüş sarmalına yakalanmış durumda. Üç yıldan beridir, Yunan Parlamentosu’nun gündemini bitmek bilmeyen harcama kesintileri ve vergi artışları meşgul ediyor. Olası bir SYRIZA yenilgisi, Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu şok etkisini yaratabilir: Ülkeyi hem Avro bölgesinde hem de Avrupa Birliği’nde tutmaya bağlı Avrupa yanlısı bir partinin ama aynı zamanda özellikle de radikal eğilimi sayesinde, nihayet Avrupalı liderlere geçtiğimiz beş yıl boyunca görmezden geldikleri problemleri göstermek için Avrupa Konseyi seviyesinde müzakere etmeye hazır da bir partinin zaferi. Geçtiğimiz Haziran’da, New York Times sayfalarında James K. Galbraith ve ben “SYRIZA, Avrupa’nın tek umudu olabilir” demiştik ve altı ay sonra bu hala doğru.

SYRIZA, değişik şekillerde 90’ların başından bu yana var olsa da popülerliği Avro kriziyle birlikte patladı ve şimdi anketlerde %20 ve %30 arasında görünüyor. İktidar koalisyonunun “Yunan iyileşmesi” sözleri tutmadığı için Haziran’dan bu yana anketlerde önde çıkmaya başladı. 2016’ya kadar seçim yok ama şu andaki hükumet, Mayıs 2014’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde alacağı olası bir seçim yenilgisinden sonra dağılabilecek kadar az bir çoğunlukla iktidarda. Eğer genel seçim çağrısı yapılırsa SYRIZA, Yunan Parlamentosu’ndaki en büyük parti haline gelebilir.

Burada bir soru ortaya çıkıyor: Bu tür bir zafer, SYRIZA üzerinde nasıl bir etki yaratır? Radikal sol bir parti, neo liberal merkez bankacıları ve Almanya, Hollanda, Finlandiya, Fransa ve İspanya gibi muhafazakâr mevkidaşları karşısında tutarlılığını nasıl koruyabilir? Bu tür koşullarda herhangi bir sol hükumet kısa ömürlü olacaktır. Eğer Avrupalı yetkililer ve siyasi liderler SYRIZA’nın sahip olabileceği gücü görüp önceden davranırlarsa, SYRIZA’nın pazarlık yapma, yeni ittifaklar oluşturma ve Avrupa Birliği’nin Brüksel karargâhlarındaki ürkütücü sessizliği kırma kapasitesi ciddi olarak kısıtlanacaktır.

 

Kısa Bir SYRIZA Tarihi 

SYRIZA’nın tarihi, 1968’deki Prag Baharını bastırmak için Kızıl Ordu’nun Çekoslovakya’yı işgaline kadar götürülebilir. O zaman Yunanistan neo faşist askeri dikatatörlüğün ikinci yılını yaşıyordu ve Komünist Parti’nin liderleri coğrafi olarak bölünmüşlerdi: bir kısmı Doğu Bloku ülkelerindeydi ama bir kısmı da Yunan hapishanelerinde çürüyordu. Tutuklu liderlerin çoğu Prag’ın Sovyet işgaline karşı çıkarken Demir Perde’nin diğer tarafındakilerin Moskova’nın katı tutumuna bağlı kalmasıyla birlikte ideolojik bölünme geldi. 1974’te Yunan diktatörlüğünün çökmesi ve Komünist Parti’nin yasallaşmasıyla birlikte iki grup tam olarak ayrıldı ve Yunanistan iki komünist partiye sahip oldu: liderleri diktatörlük döneminde ülke içinde bulunan Sovyet karşıtı, Avrupa yanlısı İç Komünist Parti ve onların Dış Komünist Parti diye adlandırdığı Komünist Parti. SYRIZA için, kabaca, İç Komünist Parti’nin mirasçısı denilebilir.

Elbette, yetmişlerin ortalarından bu yana siyasi manzara tamamen değişti. 1981’de Yunanistan’ın sosyalist partisi, PASOK, karizmatik Andreas Papandreou liderlerinde iktidara geldi. Diğer pek çok şeyin yanı sıra Yunanistan’ın Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve NATO’dan çıkmasını, tüm ABD askeri üslerinin kaldırılmasını, sanayinin geniş ölçüde kamulaştırılmasını ve kamu harcamalarında büyük artışları destekleyen programı, herhangi bir Avrupalı sosyal demokrat partiden belirgin ölçüde daha soldaydı. İki komünist parti, Yunan solu üzerinde sahip oldukları tekeli kırmakla tehdit eden PASOK’a karşı kendilerini konumlandırmak için yeni yollar bulmaya uğraştılar.

Seksenlerin sonuna doğru PASOK’un programı yumuşamıştı. NATO ve AET’den çıkma fikrini terk etti ve sadece seksenlerin başındaki küresel durgunluğun ardından zaten iflas etmiş olan şirketleri kamulaştırdı. Komünist Parti ve İç Komünist Parti, PASOK’un solcu Yunanlar arasında azalan popülaritesinden faydalanmak için Synaspismos (Koalisyon) adı altında bir ittifak oluşturdular. 1989 genel seçimlerinde Parlamento’da hiç kimse çoğunluk sağlayamadı ve ülke çapında %15 oy alan yeni parti Synaspismos , sağcı Yeni Demokrasi partisiyle birlikte PASOK ve Andreas Papandreou antipatisi temelinde oportünist bir koalisyona girdi.

Papandreou’yu, zayıf yolsuzluk kanıtlarıyla mahkemeler yoluyla saf dışı etmeye çalışan bu geçici ittifak sadece birkaç ay sürdü. Beraat eden Papandreou geri döndü ve Synaspismos anketlerde düşmeye başladı. Kısa zaman sonra Synaspismos içindeki Komünist Parti liderleri koalisyondan çekilmeye karar verdiler ve pek çok önde gelen üyelerinin Synaspismos içinde kalmayı tercih etmesiyle başka bir büyük bölünmenin yaşanmasına yol açmış oldular.

Ayrılan Komünist Parti, Avrupa Birliği karşıtı söyleme geri döndü. Dogmatik ve Stalinist ezberlerinin rahatlığıyla, seçimlerde ülke genelinde ortalama %5 oy alarak Synaspismos’tan daha iyi bir sonuç elde etti. Buna karşın, hayal kırıklığına uğramış sosyal demokratlar, yeşiller, eko eylemciler, ırkçılık karşıtı grupları da içeren solun tüm renklerini kapsayan grupların gevşek bir konfederasyonu haline gelerek etki alanını genişletmeye çalışan Synaspismos, sürekli bir iç çalışmaya odaklandı oldu. Synaspismos, bu kadar birbirine benzemeyen, sıklıkla inatçı grupları bir araya getirmek için benim esprili bir şekilde Synaspismos’un Karesi dediğim hale dönüştü: Zaten farklı grupların koalisyonu olan Synaspismos (hatırlatalım; synaspismos, koalisyon anlamına geliyor), Synaspismos’un bir parçası olmak istemeyen ama siyasi ittifak düşünen gruplarla koalisyona girdi. Böyle 2004’te Synaspismos, SYRIZA’ya “Radikal Solun Koalisyonu”na dönüştü. Partinin vurgusu, yeni gelenlerin kendilerini Synaspismos’la kaynaştırmaları için “radikal” sözcüğünde. Bu tür içedönük hareketliliklerin seçmene etkisinin çok az olduğu bilinen bir şey; 90’ların ortasından çok çok yakın zamana kadar SYRIZA, seçim barajı olan %3’le %5 arasında gidip geliyordu. 2010’daki Avro krizine kadar durum böyle devam etti.

Ekim 2009’daki seçimlerde, Andreas Papandreou’nun oğlu George’un sosyalist PASOK’u birkaç ay sonra Yunanistan’ın içe çöküşünü görecek hükumeti oluşturmasına imkan veren %44 oy oranını görürken, SYRIZA %5’in biraz üzerinde bir oy aldı. Yunanistan’ın iflasından bir yıl sonra, anketler PASOK’un %10’a düştüğünü, SYRIZA’nın ise neredeyse %30’a fırladığını gösteriyordu. Siyasi sistem genel seçimden kaçamaz hale gelince yapılan 2012 Mayıs’ındaki seçimlerde SYRIZA, sağcı Yeni Demokrasi’nin hemen ardından ikinci sıraya gelerek bu popülaritesini kanıtlamış oldu. Bir ay sonra yapılan Haziran 2012 seçimlerinde, Yeni Demokrasi %29.7, SYRIZA %26.9 oy oranına sahip oldu.

Ekonomik kriz şiddetini azaltmadan devam etti ve SYRIZA anketlerde istikrarlı bir şekilde önde çıkmaya devam ediyor. Olası bir zafer, Yunanistan, Avrupa ve SYRIZA’nın kendisi için ne anlama gelebilir?

 

SYRIZA’ya Tehdit 

SYRIZA destekçileri ve eylemcileri, bir seçim zaferinin onları, PASOK gibi, istemedikleri bir uzlaşma yoluna sokacağından endişeliler. 1981’de hükumete büyük sol vaatlerle giren ama çabucak yolunu kurulu düzene çeviren PASOK gibi SYRIZA liderliği de Yunanistan’ın iflasını Berlin, Frankfurt ve Brüksel’le müzakere etmenin yüksek gerilimi karşısında, SYRIZA’nın Yunanistan’da sosyal ve ekonomik değişim için sahip olduğu radikal duruştan vazgeçebilir. Bu, SYRIZA liderlerinin yok saymayı göze alamayacağı kadar gerçek bir korku.

İktidar koalisyonundaki Yeni Demokrasi ve PASOK da dâhil olmak üzere çoğu Yunan siyasi partisi, sözde Yunanistan’ın kurtarılması programlarının koşullarının adil olmadığına ve borç veren troykanın (Avrupa Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası ve Uluslararası Para Fonu) Yunanistan’a ülkenin sosyal dokusunu bozan ve neredeyse yerine getirilmesi imkânsız olan koşulları dayattığına katılıyor. İflas etmiş bir hükumeti ulusal geliri korkunç bir şekilde azaltacak koşullara sahip devasa büyüklükte yeni krediler almaya zorlayan mantığın aptallığını görmek için bırakın radikal olmayı solcu bile olmaya gerek yok. Yine de iktidar koalisyonu örnek bir tutuklu olarak troykanın talimatlarına uyarken bir yandan da dayatılan politikalar, kurallar ve koşulların akla yatkın hale gelmesi için uğraşıyor.

SYRIZA’nın duruşu iki önemli yönde ayrışıyor. İlk olarak, SYRIZA, Avrupa Birliği’nin Yunanistan’a makul yaklaşması ve cezalandırıcı tasarruf önlemlerini kaldırması için “Yunan Programını” derhal gözden geçirmesini sağlamak amacıyla troyka tarafından talep edilen politikaların tek taraflı olarak veya Avrupa Konseyi’ndeki veto gücünü kullanarak durdurulması gerektiğine inanıyor.

İkinci olarak, SYRIZA, bu sert pazarlık hattını, vergi tabanında büyük bir dönüşümü, uygun bir asgari ücretin yeniden getirilmesi ve sosyal güvenlik ve kamu sağlık harcamalarında artışı içeren radikal bir sosyal değişim gündemiyle birlikte götürmek istiyor. Tüm bunların ötesinde SYRIZA eylemcileri, kurtarma fonlarına dayanan ve ülkede yeni bir kleptokrasi inşa eden politika teknisyenleri, büyük iş çevreleri ve Avrupalı teknokratlarla kurulan yakın ilişkilerden kopacak bir hükumet istiyor.

Bu anlamda, SYRIZA eylemcilerinin en büyük korkusu Avrupa’daki kabul görüşürün ancak SYRIZA’nın radikal iç gündemini bırakması karşılığında edinilebilecek olması. Bu tür korkular doğal olarak, liderliğin Yunanistan’ı Avrupa para birliğinde tutma sözünü tam olarak kabul etmeyen, SYRIZA konfederasyonunu oluşturan farklı gruplar arasındaki gerilimi besliyor. Geçen yaz SYRIZA üyeleri büyük bir çoğunlukla gevşek koalisyonlarını birleşik bir partiye dönüştürmeye karar verdiler ama yine de SYRIZA liderliği birbirleriyle çelişiyor gibi görünen iki konuyla karşı karşıya: Bir yanda SYRIZA’nın şu andaki destekçilerinin bağlı olmak istemeyecekleri bir parti haline gelmesini engellemek, diğer yandan da partiyi sadece seçilebilir kılacak değil ama Avrupalı liderlerle etkin bir şekilde pazarlık edebilecek kadar güçlü hale getirebilecek sayıdaki kararsız seçmeni de çekmek zorundalar.

 

SYRIZA, Avrupa’yı Nasıl Değiştirebilir?

Eğer SYRIZA, ABD ve İngiltereli bazı ekonomistlerin tavsiyesini dikkate alıp Yunanistan’ın Avro bölgesinden çıkmasını desteklerse, liderleri tüm grupları kendi kendini idare etme, borçları tek taraflı ödememe ve Avro bölgesini oluşturan neoliberal kurumlar ve kısıtlar ağından kahramanca bir çıkış başlıkları altında birleştirebilir. Ancak böyle bir platform SYRIZA’nın içyapısını güçlendirirken seçilebilirliğini olumsuz etkileyecektir. Her şeyden öte Yunanlıların çoğunluğu, (Avro bölgesinden) Yunan çıkışının katlanamaz maliyetler yaratacağını düşünüyor. Böylece SYRIZA, Yunanistan’ı Avro bölgesinde tutarken Avro bölgesinin temel uygunsuzluklarını içeriden değiştirmeyi tercih etmek gibi zor bir durumu tercih etti. Küçük, yoksulluğa düşmüş, iflas etmiş bir ülke, temel ilkelere muhalefet ederek Avro bölgesinde kalabilir mi? Bir SYRIZA hükumeti solun hayata geçirmekte kararlı olduğu temel insani projeleri böyle bir durumda destekleyebilir mi?

Bir SYRIZA hükumeti, Avrupa Konseyi’nin tüm kararlarını veto etmek gücüne sahip olacaktır.

Avro bölgesine üyeliğin devam etmesi demek, hükumetin, destekleyen bir merkez bankası olmadığı için likidite yaratma kapasitesi olmaması demek. SYRIZA eylemcileri zenginleri vergilendirerek parayı bulacaklarını söylüyorlar ama artık boş mülklerinden gelir elde etmeyi bırakın yükselen emlak vergisini dahi ödeyemeyen orta sınıflar batarken zenginler Avrolarını İsviçre, Frankfurt, Londra ve New York’a götürdüler.

Bu arada, bir SYRIZA zaferi Yunan devletinin maliyesini ve bankacılık sistemini Avrupa Birliği’nden gelecek baskılara maruz bırakacaktır. Avrupa Merkez Bankası’nın utanmazca önceki Yunan hükumetlerinden satın aldığı tahviller veya AB yapısal fonlarından kazandığı süper karları Yunan hükumetine borç vermesi gibi Brüksel, Frankfurt ve Berlin, Yunan hükumetinin gelirinin bir kısmına ulaşmasını engelleyerek misilleme yapacaktır.

SYRIZA hükumeti iktidarın ilk haftalarında bu tür mali baskılarla başarılı bir şekilde müzakere ederken aynı zamanda söz verdiği programlara mali destek sunmayacaktır. Bu noktada, eylemcilerinin SYRIZA’nın kendilerini satacağı korkularını nasıl geçersiz kılınacak? SYRIZA hükumetinin önündeki tek yol, Avrupa’nın ekonomisini değiştirmek. Bu güç bir iş ama bence, imkânsız değil. Gerçekten de SYRIZA’nın veya istikrarlı bir sosyal ekonomi isteyen Avrupa çevresindeki herhangi bir siyasi partinin başka bir alternatifi yok.

Avrupa beş yıldır inkar içinde. Bu dönem boyunca, Avrupalı liderler havaya bakıp ıslık çalarken borçlar, banka kayıpları, işsizlik ve büyük dengesizlikler katlanarak artıyordu. Eğer Londra, Avrupa Konseyi’ndeki veto hakkını, City’nin bankacılarını kurallardan korumak için kullanabiliyorsa elbette Yunanistan’da kendi yurttaşlarını korumak için kullanabilir ve kullanmalıdır da. Ulusal çıkar hükümlerine başvuran bir SYRIZA hükumeti, Avrupa’nın Yunan programına olan yaklaşımı değişene kadar tüm kararları veto etmek hakkına sahip olacaktır. Böylesi bir hareket dilleri çözecek ve umuyorum ki Avrupa çapında çok gerekli olan mantıklı, ılımlı bir politika değişikliği tartışmasını başlatacaktır. Bu önlemler, gerçekten de SYRIZA gibi partilerin eski ve yeni kleptokrasileri yenecek, çalışanların nefes almasını sağlayacak ve nihayetinde demokrasiye olan inancı geri getirecek iç politikalarla uyumlu Avrupa yanlısı bir hat oluşturmalarını sağlayacaktır.

İtalya, Fransa ve İspanya liderleri belki de Avrupa Konseyi düzeyinde sessizlik duvarını kıracak kadar henüz kendilerini umutsuz hissetmiyorlar ama Yunanistan o kadar perişan ve biçare bir durumda ki hükumetinin konuşmak hatta harekete geçmek gibi bir ahlaki zorunluluğu var. Şu andaki siyasi manzarada, ancak bir SYRIZA hükumeti bunu yapabilir. Bu, Portekizli, İspanyol, İtalyan ve daha da önemlisi Fransız yetkililere Avrupa’nın ekonomik iklimini saran söylemi değiştirme fırsatı verecektir. Ama kimse Avrupa’da SYRIZA’nın önderliğini takip etmezse bile, SYRIZA hükumeti yine de veto gücü sayesinde sadece “Yunan Programında” yaşam kurtarıcı değişiklikleri hayata geçirmek için değil ama aynı zamanda Avrupa Birliği’ni sistematik krizi üzerinde yeniden düşünmeye ve böylece radikal bir şekilde farklı, sistematik bir tedaviye zorlayacak yeterli pazarlık gücüne sahip olacaktır.

• • •

SYRIZA, Yunanistan’ı dönüştürme ve Avrupa tarihinin akışını değiştirme fırsatına sahip olabilir ama bu Odysseus’un seyahatini parkta bir yürüyüş gibi gösteren bir görev. Radikal gündemine bağlı kalırken ve sahadaki tutarlılığını korurken iktidarı almak kolay olmayacak. SYRIZA liderlerinin bu mucizeyi başarıp başaramayacaklarını göreceğiz. Bence bunu bir sonraki seçimlerden önce saçma sözler vermedikleri ve Alman, İspanyol, Hollandalı yurttaşlara ortak Avrupa refahı rüyasını geri verecek bir Avrupa değişimini hedefleyen gerçek bir radikal gündemi korudukları sürece başarabilirler.

Boston Review

Çeviri: Kontra Salvo

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
332AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin