Geçen gün bir yetkili konuşuyor ve diyor ki, artık tüm çalışmaları yaptık ve elektriğe zam getirmekten başka bir çare bulamadık. Güzel, bulamadınız da siz sırf bu halkın oyunu almak için niye daha önce halka bunu açıklamadınız? Veya seçimler sırasında bu halka “Biz elektriğe zam yapacağız” demeniz gerekmiyor muydu? Oy alırdınız veya almazdınız, daha dürüst veya daha samimi olurdunuz ve hiç olmazsa bu halka karşı da borçlu kalmazdınız. Şu anda bana göre bu halka yalan söylediniz ve borçlusunuz. Bu zammı yapmamanız gerekiyor, çünkü seçimlerde bu halkın oylarını almak için taahhüt altına girdiniz. Şimdi ise başka çare yok diyorsunuz. Çünkü onlara seçimler sırasında “Biz size seçimlerden sonra elektriğinize zam yapacağız” demediniz. Bu dürüstlük değil. Aynı durumu daha önceki hükümet de yapmıştı. Seçimler sırasında paketi uygulayacakları konusunda konuşmadılar ama daha sonra bir baktık ki hemen ertesi günü ne bileyim maaşlardan tutun paketin uygulanmasına ve de eşel mobilin ortadan kalkmasına kadar hemen kararlar alarak uygulamaya başladılar. Peki, seçimler sırasında konuşsalardı olmaz mıydı? Hiç olmazsa halk da ne yapacağına karar verir ve daha başka seçenekler arardı. Yok olmadı, gene aynı durum. Temmuz ayında seçim kazananlar daha yüz günleri bile dolmadan bize paketten haberler okumaya başladılar. Gerçi biz bunun olacağını biliyorduk. Yani paketin geçerli olduğunu ve başımıza kakılacağını demek istiyorum da halk hülyalara çok kolay dalmaktadır. Gene halkı kandırdılar ve bu defa da halka kazmayla, zamlarla, kesintilerle, elektrik zamlarıyla inmeye başladılar. Peki, bu zammın sadece elektrik zammıyla kalmayacağı ve bunun başka zamları da tetikleyeceği bilinmiyor mu? Biliniyor… Zaten protokollerin, paketlerin Kıbrıs Türk halklının refahını azaltmak amacıyla sunulduğunu da biliyor buradaki birçok insan. Ama inanın insanı daha fazla bozan ise hiç haber vermeden gelen zamlardır. Sen seçimlerde bugünkü önlemlerinden bahsetmeyeceksin ve seçimlerde halka umutlar verecek, Onları boş hülyalara gark edeceksin, sonra da seçimler geçip beş sene yöneteceğinde de zamlar için hafiften alıştırmalara veya temrinlere başlayacaksın. Mesela özelleştirmeden yana olan birkaç milletvekili hafiften, zam olmazsa bütçe düzelmez, maaşlara zam istiyorsanız elektriğe zammı kabul etmeniz gerekecek cinsinden makaleciklerini gırla yazmaya başladı ve bu temrinler yapılarak bizleri gelecek zamlara alıştırmaya başladılar. Sonra özerkleştirme değil ama özelleştirme yapılacağı ve özelleştirmenin de faydalı ve güzel bir şey olduğu konusunda tartışmalar da izlemeye başladık. Şimdi ise gene elektrik zammı konusunun kaçınılmaz olduğu söylenmekte ve anlaşılan bu zammı halkın yiyeceği… Yani bu ne demek biliyor musunuz? Bu demektir ki bir dört kişilik aile eğer kışın klima da kullanıyorlarsa demek ki elektrik parası eğer 400 TL verecekse bu defa da gene buna ek olarak küsuratlarsa beraber bir yüz TL daha fazla verecek ve elektrik masrafları 500 TL’yi bulacak demektir bu. Asgari ücret şu anda 1400 veya 1200 TL… 500 TL ne demek bu gibi aileler için biliniyor mu? Pek bilen var mı? Gerçekten ekonomik sorunların devam etmesi demek bu zam kararı. Bu kadarla da durmayacak çünkü bu zam ayrı olarak piyasayı da pahalılaştıracak. Zamları tetikleyecek ve bu zam belki de genel zam olarak hayat pahalılığında %30 bir artışı getirecek. %30 daha fakirleştik mi şimdi? Kim verecek bunun muhasebesini? Peki, seçimlerde alternatif sunanlar nerede? Ne yapıyorlar? Gene ikbal dağıtımına girişmişler ve halkı ve şu anda 1200 veya 1400 TL’ye mahkûm olmuş insanları düşünen yok…
Bu ülkede bu yapıyla, bu empoze edilen rejimle ve de dıştan bağıntılı tahakkümle olacağı bu kadar. Ne kadar isterlerse istesinler ve bize her gün özgürlük nutku çekilsin. Sonuçta gelinen sonuç önemli. Bu yeni hükümetle birlikte gene halk sıkıntılar çekecek. Nüans farkı var mı? Var, pek tabi ki. Yani bu hükümet polisi öne sürüp şimdilik coplatmıyor. Kafası, burnu patlamış insanlar görmüyoruz. Gülerek altımızdaki halıyı alıyor o kadar. Sonuçta kaybeden gene biz oluyoruz. Aynen diğer hükümet sırasında olduğu gibi. Ama hala daha diğer hükümet zamanında açılmış eski davalar mahkemelerde sürmekte. Hala daha aydınlar mahkemelerde sürünüyorlar. YKP’nin mahkemelerde davaları var. Sendikaların da, hatta derneklerin de. Seçim geçirmişiz ve yeni daha özgürlükçü demokrat bir hükümet varmış başta. Demokrat ve özgürlükçü bir hükümet mi var? Özgürlükçü ne demek? Demokrasinin tam işlemesi için hakların geliştirilmesi demek. Haklar gelişiyor mu bu ülkede yoksa rejim mi daha fazla söz sahibi? Yani önce insan mı geliyor bu yapıda? İnsan hakları ve insan özgürlüğü mü önde? Gerçekten bunlar mı var? Var mı? Görünüş o ki yok… Hala daha kendi yönetemediği ve de söz sahibi olamadığı, ekonomik paketler hayatına yön verip de başka bir ülkenin sözü daha fazla geçiyorsa, o ülkenin hükümeti buraya getirilecek elektrik zammından tutun her şeyde söz sahibiyse, söyleyin bakalım bu ülkede özgürlükten mi bahsedeceğiz yoksa sahte özgürlükten mi? Ne zaman gerçekten özgür olacağız? Ne zaman mutlu olacağız? Söyleyeyim mi? Yukarıdaki sorunları yazmadığımız zaman…