Son yıllarda yabancı yatırımları çekebilmek veya uluslararası finansal birleşmelere eklemlenebilmek için Türkiyeli siyasetçiler, bürokratlar ve sermayedarlar ciddi bir gayret sarf ediyorlar. Onlar için en önemli ölçüt, Türkiye’nin “görünürlüğü”. Nitekim 31 Mayıs 2013 tarihinden itibaren Gezi Parkı Protestosu ile Türkiye hem uluslararası kurumların açıklamaları ve raporlarında hem de medya kuruluşlarının haberlerinde ve internet ağlarında muazzam bir “görünürlüğe” kavuştu. Görünürlüğün sağladığı “imaj”, AKP ve ona yedeklenmiş sermaye fraksiyonları açısından negatif mahiyete sahipken yaklaşık on yıldır politik temsilde arka plana atıldıklarını düşünenlerden işsizlikle uğraşan, geçim sıkıntısı çeken, mülksüzleşen ve barınma sıkıntısı çekenlere kadar geniş kitleler için tepkilerini gösterebildikleri bir halk hareketinin ta kendisiydi. Ekonomik, politik ve ideolojik pek çok öğeyi içerisinde barındıran bu hareketlerde sadece Türkiye’deki aktivistler, kadınlar, akademisyenler, öğrenciler, memurlar, işçiler, işsizler birbirinden etkilenmedi. Tüm dünyayı gezen bir “heyula” misali Gezi Parkı Protestoları farklı coğrafyalardaki aktivistlere ve direnişlere de esin kaynağı oldu.
Gezi Parkı Protestolarının Anatomisi
Kanadalı siyaset bilimi profesörü ve aktivist David McNally de Gezi’den ilham alanlar arasında. Bunu “Başka Bir Dünya Mümkün” kitabının Türkçe basımına yazdığı Önsözde “Taksim Gezi Parkı protestocuları, bu yazar da aralarında olmak üzere, dünyada milyonlarca insana esin kaynağı oldu” sözleriyle belirtiyor. McNally Önsözde aynı zamanda Gezi Parkı Protestolarını eylemlerin genel özelliği, eylemci tipolojisi ve eylemlerin kökeni olmak üzere üç başlıkta kısaca analiz ediyor. McNally’e göre Gezi direnişi mekânsal bir etkileşime açık. Eylemlerin “kent ve kasabalara yayılışından” bahsediyor ve protesto gösterilerine katılan “yüz binlerce kişinin özgürlüğün, eşitliğin ve insanlar arasındaki işbirliğinin hüküm süreceği yeni türde bir toplumu kurabilmeye” muktedir enerji birikimini ortaya çıkardığını vurguluyor. Polisin ilk protestoculara uyguladığı şiddet, söz konusu enerjinin ve eylemlerin dozajının artmasına yol açıyor. Diğer bir başlıkta McNally eylemci tiplerine değinirken protestoların öznesi olarak protestocuların tek bir kategoriye sığmadığının altını çiziyor. Yaşam alanlarını ilgilendiren sorunların çokluğu eylemcilerin de kozmopolitleşmesine ve farklılaşmasına yol açıyor. McNally bu durumu “gençlerin, feministlerin, işçilerin, cinsel hak savunucularının, çevrecilerin, öğrencilerin ve diğerlerinin esin verici kolektif eylemleri” ifadesiyle belirtiyor; Gezi Parkı eylemcilerinin kendi mücadelelerinin küresel antikapitalist hareketin bir parçası olduğunu söylüyor. Son başlık ise eylemlerin kökenine dair. McNally Gezi direnişi üzerine düşünürken liberallerin çok sevdiği türden ekonomiden ve ideolojiden yalıtılmış afakî “ceberut iktidar” analizleriyle kendisini sınırlandırmıyor. Sorunların ve protestoların kaynağında küresel finansal krizin etkilerini ve AKP’nin “kapitalist kalkınma” hamlelerini, neoliberalizmin yıkıcı etkisini görüyor. Türkiye’nin istikrar söylemine koşut uluslararası mali piyasalarda “başarı” yakalarken, “yüz binlerce Türkiyeli işçinin sendikasızlaştırılmasına” ve “taşeronluk sisteminin yaygınlaştırılmasıyla istikrarsız ve riskli işlerde bir patlamaya yol açmasına”, “parıldayan konut kuleleri ve alışverişmerkezleri inşa edilirken” “Türkiyeli işçiler ve gençlerin dışarıda iki yakalarını bir araya getirememesine”, “kentsel mekânlar ticarileştirilirken” “çalışan sınıfları yerlerinden edilmesine” dikkat çeken McNally direnişlerin filizlenişine ilişkin ekonomi-politik bir bütünlük koymaya çalışıyor. Buna göre neoliberalizmin türdeş olmayan alanlarda yol açtığı tahribat, doğrudan, toplumun değerler ve ilkeler dengesini sarsıyor ve bozuyor. McNally’in belirttiği “Türkiye’de de, bürokratların, bankaların ve şirketlerin egemenliğinden bağımsızlaşmış yeni yaşam biçimlerine yönelik özlem” Gezi Parkı protestolarındaki dinamizmin başlıca faktörlerinden birisi haline geliyor.
Yeni Bir Yaşam İnşası
David McNally’ın gerek Türkiye gerekse Meksika, Amerika, İngiltere ve diğer ülkeleri incelerken merkeze aldığı kapitalist üretim ilişkileri, direniş hareketlerinin maddiliğini ortaya koyarken önem kazanıyor. McNally anti-kapitalist bir mücadele ve alternatif arayışı önerirken yaşam alanlarının “metalaşma” süreçlerinin “dışına çıkarılmasının” gerekliliğinden bahsediyor. “Brezilya’da topraksızlar topraklara el koyduğunda, Latin Amerika’da yoksullar daha iyi otobüs hizmeti istediğinde, Hindistan’da Yerli halklar dev barajlarının yapımını durdurmak için yolları bloke ettiğinde, Bolivya’da işçiler suyun özelleştirilmesini önlemek için protestolar düzenlediğinde, Arjantin’de işsizler iş yaratılması için kamu harcamaları yapılmasını talep edip yolları bloke ettiğinde” kitleler, Marx’ın “Kapital”de işaret ettiği bir noktaya dikkat çekmiş oluyorlardı: İhtiyaçların yeniden düzenlenmesi. Ancak McNally ihtiyaçlar kategorisini biraz da güncel bir bağlama çekerek özel şirketlerin değil, insanların yararına olacak biçimde, yaşam alanlarının metalaştırılması sürecinin önüne geçecek politik hat çiziyor.
“Metalaşma dışında” başka bir dünyanın inşasına giden bu politik hat içerisinde “mülkiyet ve kontrol ilişkilerinde bir devrim” ve “radikal biçimde sınıf ilişkilerinin tersine döndürülmesi” zaruri bir hal alıyor. McNally’e göre “tersine döndürme”nin yegâne yöntemleri üç tane: “üreticilerin üretim araçlarından ayrılmasının önüne geçilmesi”, “iş sürecinde işçi kontrolünün kurulması” ve “üretim araçlarının ortak mülkiyeti”. Marx “Kapital”in ilk cildinde “ortak mülkiyetteki üretim araçlarıyla çalışan özgür insanların birliğinin olması ve birçok farklı işgücü biçiminin tam bilinçle tek bir sosyal işgücünün içinde harcanmasıdır” demişti. McNally buradan hareketle kapitalizme karşı ciddi bir direnişin örgütleneceği “özgür birlikteliğin” önünü açacak işçilerin “öz-yönetimini” yani üretim süreçleri üzerinde kontrollerini, (üretim araçlarının) mülkiyetinin ortaklaştırılmasını ve üretimin toplumsal eşgüdümünün sağlanmasının önemi üzerinde duruyor. Sadece üretime değil bölüşüme de değinen McNally, yiyecek, ev, elektrik, su, sağlık hizmeti, eğitim, boş zaman, kültürel faktörler (kitap, müzik, tiyatro gibi), çocuk bakımı, kamu taşımacılığı gibi yaşam alanlarını ilgilendiren her türlü konuda kaynakların ihtiyaçlara göre “demokratik” yönetilmesi gerektiğini söylüyor ve metalaşmanın dışında bir hat örülmesini kolaylaştıracak yöntemler olarak bunları sunuyor. Bunun dışında emperyalizme ve savaşlara karşı direniş; cinsiyetçi, cinsel ve ırksal baskılara karşı direnmek; öz-kurtuluş ve demokratik kitle hareketlerinin yükselmesi anti-kapitalist politik hattın tamamlayıcıları arasında.
David McNally, Başka Bir Dünya Mümkün, Çev. Oya Köymen, Yordam Kitap, İstanbul, 2013