Kıbrıs’ta Vicdani Ret İnisiyatifi, bugün daha önce vicdani reddini açıklayarak seferberliğe gitmeyen Haluk Selam Tufanlı’nın yargılanmaya başlayacağı Askeri Mahkeme önünde basın açıklaması yaptı.
Kıbrıs’ta Vicdani Ret İnisiyatifi aktivisti Murat Kanatlı, vicdani retle ilgili yeni bir aşamaya gelindiğini, bugün Haluk Selam Tufanlı’nın askeri mahkemede dava sürecinin başlayacağını, Halil Karapaşaoğlu’nun da vicdani reddini açıklayacağını ifade etti. Kanatlı, vicdani reddini açıklayanların sayısının 7’e çıktığını kaydetti.
2009 Murat Kanatlı ve Aralık 2011de Haluk Selam Tufanlı, Faika Deniz Paşa, Cemre İpçiler, Nevzat Hami ve Ceren Göynüklü vicdani retlerini açıklamıştı.
Kanatlı, vicdani retçi statüsünün ve bu statüye kabulle ilgili esas ve usullerin Askerlik Yasası veya başka bir yasada düzenlenmemiş olmasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından bir eksiklik olarak Anayasa Mahkemesi kararında değerlendirildiğini ifade etti. Kanatlı, Anayasa Mahkemesi’nin 13/2011 numaralı kararındaki vicdani ret ile ilgili bazı bölümleri okudu ve basına dağıttı, ilgili bölümler şöyle:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. maddesinde yer alan düşünce, vicdan ve din özgürlüğü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası’nın yukarıda verilen 23. maddesinde sıralanan özgürlükler arasında yer almaktadır; Anayasa’nın 24. maddesinde de kişinin düşünce ve kanaatlarını açıklama hakkı olduğu ifade edilmektedir.
Büyük Daire olarak oturum yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ilk kez 2011 yılında, Bayatyan ile Ermenistan arasındaki başvuruda verdiği kararla, daha önce Avrupa İnsan Hakları Komisyonunun konu hakkında verdiği kararlardan ayrıldı ve vicdani nedenle zorunlu askerlik hizmetine karşı olmanın, Sözleşme’nin 9. maddesi kapsamına giren bir hak/özgürlük olabileceğini karara bağladı.
(..)
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, dini veya diğer inançları askerlik hizmeti ile aşılamayacak ölçüde çatışan ve bu nedenle askerlik hizmetine karşı olanlara askerlik hizmetinden muafiyet tanımaya açık, bu kişilerin askeri hizmet yerine sivil kamu hizmeti yapmalarına olanak sağlayan bir düzenlemeye Askerlik Yasası’nda veya başka bir yasada yer verilmemiş olmasındadır.
Vicdani retçi statüsünün ve bu statüye kabulle ilgili esas ve usullerin Askerlik Yasası’nda veya başka bir yasada düzenlenmemiş olması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bir eksiklik, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf devletin Sözleşme altındaki yükümlülüğünü ihmali olarak görülmekte ve bu eksiklik nedeniyle askerlik hizmetine karşı olan vicdani retçilerin cezalandırılmaları, kişilerin Sözleşme’nin 9. maddesinde yer alan özgürlüklerine müdahale olarak değerlendirilmektedir.
(kararın tamamı: http://www.mahkemeler.net/Kararlar/Anayasa/dno/2013/D.no%202-13.docx)
Daha sonra Halil Karapaşaoğlu reddini okudu…
Daha sonra Haluk Selam Tufanlı’nın davasına topluca girildi… Dava 19 Kasım’a ertelendi… Ayni tarihinde Murat Kanatlı’nın da davası görülecek…
Halil Karapaşaoğlu’nun okuduğu açıklama şöyle:
Uzun uzun bakarsın…
Gözün kapanmaz…
Kirpiklerin kımıldamaz…
Nefes alışının verişinin bile hesabını tutamazsın…
Alnının tam ortasından, çivi çakılmış gibi…
Durursun öyle sağa sola sallanmadan…
Aşık olmadın mı hiç?
Ölümün karşısında durmadın mı dimdik?
Özgürlük diye çığlık atmadın mı…
Bir sokağın bir meydanın ortasında?
Sevdalına şiirler yazmadın mı?
Buzukinin telleri titretmedi mi…
Dolunaya karşı içtiğin rakını?
“Off! Off!” çekmedin mi öyle derinden…
Vatanında vatansız gibi yaşarken?
En zor yazıları yazmak…
Böyledir işte…
Böyle bir ruh hali içinde olur insan…
* * *
Aşk derdine düşersin…
Ekmek…
Geçim derdine…
“Ayın başı mı sonu mu?” bilmez, kaybedersin zamanı…
Öyle dertler düşer ki içine…
Kaybolursun…
Unutursun niçin yaşadığını?
Mesele aşk derdiyle, ekmek, geçim derdini birleştirip…
Unutmamak değil mi niçin yaşadığını?
Kaçımız unuttuk?
Kaçımız “niçin yaşıyorum?” derdini diğer dertleriyle birleştirdi?
* * *
Savaşlara karşıyız…
Bizleri savaşa hazırlamalarına da…
Bir savaş çıksa…
Sözde halklar birbirleriyle çatışsa…
Hala mücahit mi olacağız?
Hala TMT gibi terör örgütlerinin parçası mı sayılacağız?
Ne kadar ilginçtir?
Halklar tam da sol hareketin en yüksek olduğu zamanlarda…
Birbiriyle çatışmaya başlamadı mı?
Ve önce…
Aydınlar vuruldu ardı ardına…
Kaç tane solcu eline silah alıp savaşa gitmek zorunda bırakıldı geçmişte?
Kaç tane solcu bunları yapmak istememesi durumunda ölümle tehdit edildi?
Mayıs 58 mi daha ağır kuş tüyünden?
Haziran, Temmuz 58’i…
Yoksa Nisan 62, 65’i mi?
Denizler, Taylanlar, Mahirler koyduk çoçuklarımızın adını da…
Ahmet Yahyalar, Fazıl Önderler, Ahmet İbrahimler…
Hikmetler, Gürkanlar, Kavazoğluları koyamadık…
Vatanımda vatansız gibi yaşadık hep…
Kıbrıslırumlarda da Kıbrıslıtürklerde de…
En çok bu anlarda sırf solcu olduğu için katledilmedi mi bunca insan…
Sırf rejimle uyuşmadıkları için göçe zorlanmadı mı?
O zaman…
Bir zaman savaş çıksa…
Ne mehmetciğin ne de mücahitin parçası olmayacaksam…
Düşmanım diye görmüyorsam benden olmayanı…
Solcu katliamlarının parçası olmayacağımı söylüyorsam…
Niye seferi oluyorum ki hala?
Askere ben de gittim öyle veya böyle…
Bitirdim de ağır aksak…
Hiçbir zaman savunmadım profesyonel askerliği…
Savunulur mu ordunun paralı katillerden oluşturulması?
Bir zemin yaratılmalı…
Savaşa…
Savaş hazırlıklarına karşı…
İleride harnup ağacından düşer gibi…
İdeolojileri yüzünden öldürülen insanları görmemek için…
Bir zemin yaratılmalı…
Bu zemin neden vicdani ret olmasın?
Barış ne kadar bizim elimizdeyse…
Savaşta o kadar bizim elimizde…
En azından hayatlarımız…
İdeallerimiz…
Yaşama derdimiz bizim olsun…
Bizim olsun en güzel, en sade, en onurlu hesaplaşma…
Öyle değil mi Güzellik?
Öyle değil mi Sevgilim?
* * *
Bir daha asker olmak istemiyorum…
Bir daha dedemin yaptığı gibi, mücahit olmayacağım…
“Napalım koşullar öyleydi, öyle yapmak zorundaydık” dememek için gelecek kuşaklara…
Dememek için “biz TMT yemini ettik”…
“Yoldaşlarımızın katillerinin isimlerini bundan dolayı açıklayamayız” dememek için…
“Halkların öldürülmesine karşıyım ama dışında da kalamazdım” dememek için…
Seferi olmayı reddediyorum…
Umutların kör, sağır ve dilsiz olduğu vatanımda…
Vatansız Muratlar, Haluklar olmak istemiyorum…
Ben de vicdani reddimi açıklıyorum…
Ve inanıyorum ki…
Canına tak etmiş…
Birileri daha çıkıp…
Niçin yaşadığını hatırlayıp…
Size…
Bize…
Bir omuz verecek…
* * *
“Unutursun için yana yana…” demişti şarkıdaki kadın…
İçimiz yana yana…
Vatanımda vatansız gibi yaşayıp…
Unutmayanların hikâyesini…
Yana yana yazmayı tercih ettik…
Memleketimin zifiri karanlıklarında…