Referandum hakkı Şüphe ile karşılanan bir şeydir. Halkın vergi artırma veya bazı suçlara verilecek cezalar hakkında belli şartlar altında yanlış kararlar vereceğine inanılır ve bazı şeylerin yetişmiş kültürlü insanların işi olduğuna inanılır. Ancak İsviçre’de yeteri kadar imza toplanıp referanduma götürülen vergi ve ücret adaleti ile ilgili bazı konularda referandum yapıldı ve halk kararını bu inanışlara ters yönde karar verdi.
Haber şöyle:
“İsviçre’de yapılan yılın son referandumunda halk federal düzeyde verilen üç yasa taslağını da geri çevirdi.
Alınan ilk resmi olmayan sonuçlar halkın üst düzey yöneticilerin, en az para alan çalışandan en fazla 12 kat maaş alması önerisine karşı çıktığını gösteriyor.
Bazı yöneticilerin ortalama çalışandan 200 kat fazla maaş aldığının ortaya çıkması ülkede öfke dalgası yaratmış ve Mart ayında da yöneticilerin aldığı büyük ikramiyeler ve transfer paralarına sınırlama getirilmişti.
Önerinin sahibi Genç Sosyalistler de yenilgiyi kabul etti.
Bununla birlikte İsviçreli seçmenler otoban vinyet ücretine yapılacak yüzde 150 oranında zamma ve çocuğuna evde bakan ebeveynlerin vergi indiriminden yararlanmasını öngören taslağa da hayır dedi.
İsviçre’de vatandaşlar istedikleri konularda referanduma gidilmesini talep edebiliyor.”
Haberde görüleceği üzere halk bazı yüksek derece memurların asgari ücret alan çalışanlardan 200 katı ücret almamasını sağlamak için düzenlenen yasa tasarısına ret oyu verdi. Bunu 12 katla sınırlama emri veren yasayı reddederken de %60’dan fazla oy vererek açık bir karar bildirmiş oldu. Halkın emek arzının emek piyasasında oluşmasını desteklediğini çıkarmak ve adalet diye eşit veya eşitle orantılı ücreti desteklemediğini anlamak olasıdır.
Bunun yanında Otoban vinyet ücretlerine %150 zammı da reddederek bu gibi işlerin kendilerine sorulmamasını istedi. Buna destek olarak da çocuğuna evde baktı diye ebeveynlerin vergi indiriminden yararlanmasına da hayır dedi. Merhametle değil akılla bu konuların ele alınmasını desteklediğini söylemek olasıdır. Çünkü halk reddedince doğal olarak konu seçimle işbaşına gelen ve parti üyeleriyle meclisin denetimindeki kurumların yetki alanına terkedilmiş olur. Hükümet veya meclis böyle konuları kararlaştırır.
Bizde halkın referandumuna sunulmasını önemseyip bu hakkı kolaylaştırmak ve anayasaya koymak isteği çok konuşulmaya başlanıldı. Ancak insan haklarını referanduma sunmak ve evrensel hakları budamak dünyada reddedilen bir kondur ve istisna tutulmalıdır diyenler vardır. Dahası vergi koyan önerilere de itiraz edilir. Dünyada bu konuda seçimle gelip de diktatörlüğe kalkanların olduğu bizde de çok konuşulurken bunları dikkate almak şart. Linç kültürünün yaşadığı bölgemizde yasadışı saldırılara bile halkın karşı çıkamadığı gerçektir. Onun için iyice düşünmek gerek.
İsviçre’de seçimlerde söylediği başka seçilirse uyguladığı başka olan partilere hiç saldırı olmaması ve üyelerin gene partilerine daha doğrusu parti liderlerine sadık kalmaları büyük bir zaaftır. Bu zaaf dururken dünyadaki gelişmelerin etkisi altında bir sürü uluslararası bildiriye imza atan, onları yasalaştıran ve anayasaya ekleyen bir zihniyet çok kişinin bundan yararlanmasına kapı açmaktadır. Yoksa güvenilir seçmen kitlesi olduğunu sanmak yanlıştır.
Bunu düşününce mebusların dışarda çalışmasını engellemeyi çare diye düşünenler de etraflarına bakmalıdırlar. Şu anda hekim olarak klinik ve özel hastanelerde çalışmayı sürdüren mebuslar vardır. Onları meclise gidin diye yasaklamak neye yarayacaktır. Seçmene sürekli mebuslar yetkisiz ve işlevsiz olduklarını şikâyet etmişlerdir. Ancak seçmen ayni zamanda parti üyesidir de yani bunu isteyecek olgunluğa ermiş olsa mebusu etkili hale getirmeyeni partide terbiye ederdi. Bun yapmadığına göre dışarda çalışmayı yasaklarlarsa mebus gizli yapacak ve partisinin üyelerine de hizmet verdiği halde dokunulmayacaktır.
Hastane hekimleri de memurlar da ek iş yapamazlar ama herkes bilir ki yaparlar. Hekimler için bunu isteyen daha çoktur diye onları yasaklamanın işe yaramayacağı açıktır.
Mevcut yasaları uygulamayan ve hatır işi atama, gereksiz devleti yük altına sokacak yasadışı borçlanmalar yapan yürütmenin ve yerel kuruluşların seçimle gelen kişileri veya seçimle gelenlerin atadıklarıdır buna engel olmak da seçimle gelen meclis ve meclisteki mebuslardır. Yasaların nasıl uygulandığını denetleyecek bir yetki almak bile mebusların aklına gelmemektedir. Bazı kararlar da anayasaya göre yalnız yasayla verilebilir veya uygun bir yetki devriyle tüzükle yapılabilir ama bunu denetleyecek bir organ yoktur.
Örneğin İngiltere’de sürekli bir komite ve alt komiteler vardır ve onun rızası olmadan hükümet hiçbir karar alamaz. Bizde ara sıra bile denetleme yapılmaz. Sen yasaların uygulanıp uygulanmadığını bile denetleme düzeni kurmamışsan hesabverebilirlik sözlerini kime anlatıyorsun! Mal bildirimi yapıyorsun ama mallarını araştırmalarına olanak vermek için vekâletname vermiyorsun, kimin inceleme yetkisine sahip olacağını belirlemiyorsun. Kabul edilecek bir şey mi?
Halk artık martaval dinlemek istemiyor. Ben başarılı isem daha çok isterim, haybeden geçinenlere kıyak yapılmasına karşıyım diyor.
Bir devlet kurumunu özelleştirelim diyen olursa halkın destekleyeceğini düşünür müsün düşünmez misin? Referandum yapalım mı diye soran olursa ne dersiniz? Sol bunu ilkesel olarak düşünür. Ancak çoğunluğu ele alamayacaksa devlet mallarını sağcılara emanet edecek demektir. Bizdeki sağ hepsini yaladı yuttu. Seçim rüşveti olarak tüm mevkileri dağıtıp ezici çoğunluğu elinde tuttu. Kendi arasında bölündü ama ganimet kavgasından bölündü. Rasyonel bir personel politikası saptamadı. Olan rasyonel kuralları da pervasızca ihlal etmekten korkmadı. Kendine sol diyenler her kademede mevki sahibi oldu ama kimseden hesap soramadı.
Avrupa’da sol gitti sağ geldi haberleriyle çalkantılar oldu ama büyük mali buhrana rağmen bir Almanya’da bile halkın çoğunluğu sola kaymadı. Sorarsanız ezici çoğunluk kamu kuruluşlarının verimsiz ve hantal olduğunu yeminle söyleyecek ve aykırı düşündüğünüzü anlarsa şaşıp kalacak. Yenileşme ve teknolojik ilerleme derseniz özelleştirmeden yana olduğunu iddia edecek. Sol için tek söyleyeceği sosyal politikaların onların zamanında daha fazla olduğunu belirtecek ama gene özelleştirmeci partilere oy verecek ve daha çok iş yaratmalarını bekleyecek.
Geri kalmış ülkelere bakarsak oralarda solcu partilerin daha da geri plana düştüklerini çünkü din kültür ve sair farklılıkları diline dolayanların tuzağından kurtulamadıklarını görürüz. Üstelik uluslararası kapitalizme kapılarını açanların daha zenginleştiklerini görüp onun tuzağına düştüklerini görürüz.
Silahla devrim yapıp iktidarı ele geçirme olasılığı ayrı bir engel. Dünya çağında etkili müdahale olanaklarını elinde bulundurduklarını da düşünürsek ayrı bir sol adası yaratmak gibi olacağı için büyük devlet arası dayanışma ister. Çabalar hala ciddi bir gelişme yaratmadı.
İsviçre gibi bir ülkede ücret adaletine yönelik bir konunun referandumla reddedilmesi onun için çok düşündürücüdür.
Sol verimsizlik suçlamasını geri püskürtmek zorundadır. İnandırıcı olmak için de ileri bir ülkede verimlilik iddiasını kanıtlamalı ve orada sosyal politikasının gerektirdiği harcamaları yaparken yeni yatırımlara harcanacak kaynakları azaltmayacağını ve komşusu kapitalist bir ileri ülkeyle rekabet edebileceğini gösterebilmelidir. Şimdi ekonometri çok ileri düzeye çıkmıştır. Kâğıt üstünde kanıtlamak ve stres testi gibi testlere başvurup akademiklere bunu kanıtlamalıdır. Sosyal fayda, görev zararını ekleyip karşılaştırma yetmez. En büyük dert ileri ülkelerin aralarındaki rekabette geri kalmayacağını ispat etmektir.
Halkın desteği ancak o zaman sağlanır.
Bizde solun bir şey kanıtlaması olanaksız görünmektedir. Çünkü hesapverilebilirlik ve şeffaflık yoktur. Hatta hangi partinin solcu olduğunu anlamak bile zordur. “biz sol partiler” diye işbirliği de bunu örtmektedir.