Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), Türkiye’yi 2 milyon 305 bin Euro tazminat ödemeye mahkum ettiği Şırnak’ın Kuşkonar ve Koçağılı köylerinin 1994 yılında savaş uçaklarınca bombalaması kararını taraflara tebliğ etti. AİHM kararında, Türkiye’nin savaş hukukunu düzenleyen Cenevre Sözleşmesi’ni de ihlal ettiğini belirtti. Köylülerin avukatı Tahir Elçi, kararın bir ilk olduğunu belirtti. AİHM’in Türkiye’den olayın faillerini 26 Mart 2014 tarihine kadar tespit ederek yargı sürecini başlatmasını istediğini söyledi.
AİHM, savaş uçaklarının 1994 yılında Şırnak’ta iki köyü bombalaması ve 38 kişinin ölmesi sonucu Türkiye’yi mahkum ettiği rekor tazminat davasının 85 sayfalık kararı, taraflara tebliğ edildi. Türkçe’ye çevrilen kararda, AİHM’in Türkiye’yi sadece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bazı maddelerinden değil, uluslararası Cenevre Sözleşmesi’nin uluslararası nitelikte olmayan anlaşmazlıkları kapsayan ortak 3’üncü maddesini de ihlal ettiğine dair karar verdiği ortaya çıktı.
AİHM’in kararını değerlendiren köylülerin avukatı Amed Barosu Başkanı Tahir Elçi, inceledikleri kararda çok yeni unsurlar olduğunu, AİHM’in görev ve yetkisini belirleyen temel belgenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) olduğunu belirtti. Elçi, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu sözleşme hükümlerine göre önüne gelen şikayeti değerlendirir, yorum yapar ve sonuca ulaştırır. AİHM, daha önce bazı kararlarında bazı uluslararası sözleşmelere referanslar yapmıştı. Rus ordusunun Grozni’ye düzenlediği hava saldırısında bir köylü kadının evine düşen bombalar ve bazı yakınlarının ölmesi neticesinde insani hukuka da dikkat edilmesi gerektiğine dair bir takım değerlendirmeler yapmıştı” dedi.
AİHM: TÜRKİYE SAVAŞ HUKUKUNU İHLAL ETTİ
Elçi, AİHM ilk defa kendi temel belgesi olan kendi anayasası olan AİHS’in hükümlerinin yanı sıra, uluslararası savaş hukukun temel belgesi olan Cenevre Sözleşmesi’nin ortak 3’üncü maddesine gönderme yapmış ve bu maddeyi temel bir norm olarak kararına derc ettiğini söyledi.
Elçi, AİHM’in savaş ve çatışma hukukunu düzenleyen Cenevre Sözleşmeleri 3’üncü ortak maddesini temel metin olarak kararına aldığını belirterek, “Mahkeme kararında, 1994 yılında iki köye yapılan bombalamanın uluslararası insancıl hukuka ve uluslararası niteliği olmayan çatışma hukukuna açıkça aykırı olduğuna hükmetmiştir. Bu AİHM açısından yeni bir dönem ve yeni bir karar. Kendi eski içtihatlarından ayrılmış ve yeni bir karar üretmiş ve belgelerinden biri olmayan Cenevre sözleşmesini kararına dayanak yapmıştır” diye konuştu.
ELÇİ: BU KARAR BİR İLK
Elçi, AİHM’in bu karar ile üye ülke olan Türkiye’ye çok önemli bir mesaj verdiğini, bundan böyle bu tür eylemlere dikkat edilmesi ve yapılmaması gerektiği ve meydana geldiğinde de etkili bir şekilde soruşturulması gerektiğine açıkça karar verdiğini söyledi. Bu kararın, Türkiye’nin uluslararası toplum içerisindeki yeri ve itibarı açısından son derecede önemli olduğunu da vurgulayan Elçi, “Yani ilk defa bir uluslararası mahkeme Türkiye’ye uluslararası bir belgeyi hatırlatıyor. Bir savaş ve çatışma hukuku belgesini hatırlatıyor. Bu çok önemlidir. Bu günü kadar uluslararası bir organizasyon Türkiye’nin çatışma ve savaş hukukunu düzenleyen uluslararası sözleşmeyi ihlal ettiğine dair bir karar vermemişti. Bu anlamda bu karar bir ilktir” dedi.
Avukat Elçi, AİHM’in kararı ile olayın insanlığa karşı işlenen suç olduğu ve zaman aşımına uğramaması gerektiğine dair bir gerçeğin ortaya çıktığını; ama 2005 yılı öncesi TCK’nın eski hükümlerine göre 20 yıl boyunca adam öldürme ve birden fazla adam öldürmede zaman aşımını kesecek bir işlem yapılmadığı zaman, zaman aşımının devreye girdiğini söyledi.
Söz konusu dosyadaki savcıların görüşü ve bazı belgelere göre zaman aşımının 26 Mart 2014 olarak gösterildiğini kaydeden Elçi, “Şimdi tabi AİHM bu kararında açıkça faillerin bu bombalama faaliyete gerçekleştiren görevlilerin kimliklerinin tespiti ile bunların cezalandırılması gerektiğini ve bunun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ile işbirliği içinde, onunla diyalog içerisinde bu sürecin tamamlanmasını istemiştir. Dolayısıyla Türkiye’deki adli ve idare yetkililerin 26 Mart 2014 tarihinden önce faillerin sorumluların kimliğini tespit ederek onları mahkeme önüne çıkarması ve cezalandırılmaları amacıyla bir yargı sürecinin başlaması gerekiyor. Aksi taktirde kararın gereği yerine getirilmemiş olur, bu da hem bizim bir kez daha kararın gereğinin yerine getirilmemesi nedeniyle, AİHM’e yeni bir şikayet götürmemize neden olur, hem de Türkiye ile Avrupa Konseyi arasında bir soruna daha da ötesi bir krize yol açar” şeklinde konuştu. (ANF)