Vicdani Ret Derneği, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nde yaptığı basın açıklamasında hükümetin sayıları 600 bini aşan asker kaçakları için yakalama ve para cezası uygulama yönündeki adımları eleştirildi ve derhal vicdani ret hakkının tanınması gerekliliği ile kimsenin zorla asker yapılamayacağı vurgulandı.
Basın açıklamasını okuyan Vicdani Ret Derneği Eş Başkanı Merve Arkun, zorunlu askerlik süresinin 15 aydan 12 aya indirilmesinin hemen ardından asker kaçaklarının, artık GBT sistemine işleneceği, yakalandıklarında askerlik şubesine teslim edilecekleri, bu konuda Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ile İçişleri Bakanlığı arasında bir protokol imzalandığına dikkat çekti.
“Korku iklimi yaratılmaya çalışılıyor”
“Yoklama kaçağı ve bakaya durumunda olanlar hakkında yurtdışına çıkış yasağı, banka hesabı açmalarının yasaklanması gibi yaptırımların uygulanacağı yönünde demeçler verildi ve haberler yayınlandı. Bu şekilde bir korku iklimi yaratılmaya çalışıldı. Son olarak ise MSB, kanunu okumak aklına gelmiş olacak ki, bu kişiler hakkında idari para cezası uygulanacağını açıkladı.
“Oysa daha önce suç olarak düzenlen yoklama kaçaklığı ve bakaya, 22.05.2012 tarihli 6138 sayılı kanunla ilk kez işlendiğinde kabahat olarak kabul edildi ve idari para cezası verileceği düzenlendi. İkinci kez aynı fiil işlendiğinde ise bu kez suç olarak kabul edildi ve kişi hakkında ceza soruşturması açılacağı Askeri Ceza Kanununda düzenlendi. Ancak bu sanki yeni bir şeymiş gibi anlatılıyor ve bu şekilde bir korku iklimi yaratılmaya çalışılıyor.
“Tanımayan tek ülke Türkiye”
“Zorunlu askerlik sistemi her yönüyle ‘kanayan bir yara’dır. Tamamen kaldırılması yönünde köklü bir değişim yapılmadıkça atılan her adım yarayı kaşımaktan ve kanatmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.
“Yaklaşık olarak, yüzyılın başından beri gelişen, zorunlu askerlik sistemine yönelik toplumsal tepkiyi bir nebze de olsa azaltmak amacıyla vicdani ret yasası önce tek tek ülkeler, sonrasında da Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası örgütler tarafından yasalaştırılmıştır.
“2011 yılı Temmuz ayında AİHM’in aldığı bir kararla da Avrupa Konseyi ülkeleri için artık zorunlu kılınmıştır. 47 üyeli Avrupa Konseyi içinde anayasasında vicdani ret hakkının tanınmadığı tek ülke olan Türkiye, hala bu yasal değişikliği yapmamaktadır. Elbette bu tavrıyla, TC Anayasası’nın 90. maddesini de çiğnemektedir.
“Zorunlu askerlik sistemi hemen her gün duymakta olduğumuz ‘şüpheli asker ölümleri’ ile de ‘kanayan bir yara’dır. ‘İntihar’, ‘kaza’ ya da ‘eğitim zayiatı’ adı altında her yıl yüzlerce asker ölürken ve birçoğu da bedensel ya da zihinsel engelli olarak hayata tutunmaya çalışırken, ne yazık ki bir kısmı da tutunamamaktadır.
“Askerlerin maruz kaldığı baskı ve işkenceler ise ya dillendirilmemekte ya da askeri mahkemelerde hiç edilmektedir. Askeri cezaevleri her türlü denetimden uzak adeta toplama kampları gibidir. Er Uğur Kantar’ın işkence ile ölümü sonrası ortaya çıkan tepkiler sonucu ‘disko’ adı verilen disiplin koğuşları kaldırılmak zorunda kalınmıştır.
“Tüm kaçakları vicdani ret açıklamaya çağırıyoruz”
“Zorunlu askerlik sistemi, özellikle de Kürdistan’da yürütülen savaşta iflas etmiştir. Zorla askere alınıp, hiç bilmedikleri bir savaşa sürüklenen gencecik insanların ölüm haberleri özellikle de asker ailelerinin tepkisine neden olmuştur. Ölen gençlerin hemen hepsinin yoksul ailelerin çocukları olması ise konunun aslında ‘sosyal bir yara’ olduğunu da göstermiştir.
“Tepkiler karşısında profesyonel orduya geçiş için sözleşmeli askerlik adıyla atılan adımlar ise beklenen neticeyi vermemiştir. Adalet Bakanı da vicdani reddin yasalaşması için profesyonelleşmeye işaret etmektedir. Bu da bir kez daha göstermektedir ki vicdani reddin yasalaşmasının önündeki gerçek neden yaşanan savaştır.
“Askerliği kısaltırken, yüzbinlerce asker kaçağını korkutarak zorla askere almaya çalışmak, zenginleri bedelli adı altında parayla askerlikten muaf tutarken, sözleşmeli askerlik adıyla yoksul gençleri ölüme yollamak kanayan yarayı kaşımaktan başka nedir?
“Vicdani Ret Demeği olarak; zorunlu askerlik sistemine derhal son verilmesini, vicdani reddin yasal bir hak olarak tanınmasını, hiç kimsenin zorla asker yapılamayacağını, böylesi bir uygulamaya geçilmesi halinde asker kaçaklarının yanında olacağımızı ve her türlü desteği vereceğimizi belirtiyor, bu durumu protesto için tüm asker kaçaklarını vicdani retlerini açıklamaya çağırıyoruz.”
BASIN AÇIKLAMASININ TAM METNİ
HİÇ KİMSE ZORLA ASKER YAPILAMAZ
Geçtiğimiz günlerde zorunlu askerlik süresinin 15 aydan 12 aya indirilmesi gündeminin hemen ardından sayılarının 600 bin ila 750 bin arasında olduğu zikredilen asker kaçaklarının, artık GBT sistemine işleneceği, yakalandıklarında askerlik şubesine teslim edilecekleri, bu konuda Savunma Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında bir protokol imzalandığı zikredildi.
Recep Tayyip Erdoğan ise çürük raporu alan oğlu Burak ile parayı bastırıp askerlikten yırtan oğlu Bilal’i görmezden gelerek “Bakaya kalmış 600 bin civarında, o ifadeyi kullanmak istemiyorum ama uygulamaları kaçak durumunda olanlardır. Burada da bakanlıklarımızın çalışma yaparak bu kaçak durumda olanları yakalayıp hemen askerliğe teslim etmek lazım” dedi.
Yoklama kaçağı ve bakaya durumunda olanlar hakkında yurtdışına çıkış yasağı, banka hesabı açtırmaktan yasaklanma gibi yaptırımların uygulanacağı yönünde demeçler verildi ve haberler yayınlandı. Bu şekilde bir korku iklimi yaratılmaya çalışıldı. Son olaraksa Milli Savunma Bakanı, kanunu okumak aklına gelmiş olacak ki, bu kişiler hakkında idari para cezası uygulanacağını açıkladı. Oysa daha önce suç olarak düzenlen yoklama kaçaklığı ve bakaya, 22.05.2012 tarihli 6138 sayılı kanunla ilk kez işlendiğinde kabahat olarak kabul edildi ve idari para cezası verileceği düzenlendi. İkici kez aynı fiil işlendiğinde ise bu kez suç olarak kabul edildi ve kişi hakkında ceza soruşturması açılacağı Askeri Ceza Kanununda düzenlendi. Ancak bu sanki yeni bir şeymiş gibi anlatılıyor ve bu şekilde bir korku iklimi yaratılmaya çalışılıyor.
Zorunlu askerlik sistemi her yönüyle “kanayan bir yara”dır. Tamamen kaldırılması yönünde köklü bir değişim yapılmadıkça atılan her adım yarayı kaşımaktan ve kanatmaktan başka bir şeye yaramayacaktır.
Yaklaşık olarak, yüzyılın başından beri gelişen, zorunlu askerlik sistemine yönelik toplumsal tepkiyi bir nebze de olsa azaltmak amacıyla “alternatif sivil hizmet” ya da bilinen adıyla vicdani ret yasası önce tek tek ülkerler, sonrasında da Birleşmiş Milletler, ve Avrupa Birliği gibi uluslar arası örgütler tarafından yasalaştırılmıştır. 2011 yılı Temmuz ayında AİHM’in aldığı bir kararla da Avrupa Konseyi ülkeleri için artık zorunlu kılınmıştır. 47 üyeli Avrupa Konseyi içinde anayasasında vicdani ret hakkının tanınmadığı tek ülke olan Türkiye, hala bu yasal değişikliği yapmamaktadır. Elbette bu tavrıyla, TC Anayasası’nın 90. maddesini de çiğnemektedir.
Zorunlu askerlik sistemi hemen her gün duymakta olduğumuz “şüpheli asker ölümleri” ile de “kanayan bir yara”dır. “İntihar”, “kaza” ya da “eğitim zayiatı” adı altında her yıl yüzlerce asker ölürken ve birçoğu da bedensel ya da zihinsel engelli olarak hayata tutunmaya çalışırken, ne yazık ki bir kısmı da tutunamamaktadır. Askerlerin maruz kaldığı baskı ve işkenceler ise ya dillendirilmemekte ya da “askeri mahkemeler”de hiç edilmektedir. Askeri cezaevleri her türlü denetimden uzak adeta “toplama kampları” gibidir. Er Uğur Kantar’ın işkence ile ölümü sonrası ortaya çıkan tepkiler sonucu “disko” adı verilen disiplin koğuşları kaldırılmak zorunda kalınmıştır.
Zorunlu askerlik sistemi, özellikle de Kürdistan’da yürütülen savaşta iflas etmiştir. Zorla askere alınıp, hiç bilmedikleri bir savaşa sürüklenen gencecik insanların ölüm haberleri özellikle de asker ailelerinin tepkisine neden olmuştur. Ölen gençlerin hemen hepsinin yoksul ailelerin çocukları olması ise konunun aslında “sosyal bir yara” olduğunu da göstermiştir. Tepkiler karşısında profesyonel orduya geçiş için “sözleşmeli askerlik” adıyla atılan adımlar ise beklenen neticeyi vermemiştir. Adalet Bakanı da vicdani reddin yasalaşması için profesyonelleşmeye işaret etmektedir. Bu da bir kez daha göstermektedir ki vicdani reddin yasalaşmasının önündeki gerçek neden yaşanan savaştır.
Askerliği kısaltırken, yüzbinlerce “asker kaçağı”nı korkutarak zorla askere almaya çalışmak, zenginleri “bedelli” adı altında parayla askerlikten muaf tutarken, “sözleşmeli askerlik” adıyla yoksul gençleri ölüme yollamak kanayan yarayı kaşımaktan başka nedir?
Vicdani Ret Derneği olarak; zorunlu askerlik sistemine derhal son verilmesini, vicdani reddin yasal bir hak olarak tanınmasını, hiç kimsenin zorla asker yapılamayacağını, böylesi bir uygulamaya geçilmesi halinde “asker kaçakları”nın yanında olacağımızı ve her türlü desteği vereceğimizi belirtiyor, bu durumu protesto için tüm “asker kaçakları”nı vicdani retlerini açıklamaya çağırıyoruz.
VİCDANİ RET DERNEĞİ
30 Ekim 2013
EK:
HAK MI ANGARYA MI: VATAN HİZMETİ/ZORUNLU ASKERLİK
TC Anayasasının 72. maddesindeki “Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir” şeklindeki hüküm Askerlik Kanunu’nun 1. maddesinde “Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkek, işbu kanun mucibince askerlik yapmağa mecburdur” şeklindeki bir düzenlemeyle yasal karşılık bulmuştur. Bu yasayla vatan hizmetinin sadece askerlik olarak yapılabileceği belirtilmekte ve bununsa vatandaşlardan sadece erkek olanlar tarafından yapılacağı düzenlenmiştir.
(Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında “herhangi bir zorunlu askerlik sisteminin yurttaşlar üzerine ağır bir yük getirdiğini kabul etmektedir” (Bkz. Bayatyan v Ermenistan, Büyük Daire kararı, 135. Paragraf) Türkiye’de ise “sahte çürük raporu” davasına bakan İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “angarya ve kölelikten daha beter” şeklindeki askerlik eleştirisi günlerce haberlerde dolaşmıştı.)
Anayasal bir görev olmasının yanında aynı zaman anayasal hak olarak düzenlenen vatan hizmetine karşılık olarak düzenlenen askerlik hizmeti, erkek olmayanlara yüklenmemiştir/tanınmamıştır. Neyse ki bugüne kadar erkek olmayan hiçkimse de hani benim “anayasal hakkım” olan vatan hizmeti/askerlik hizmeti dememiştir.
Eşcinseller ise “psikoseksüel bozukluk” tanısıyla askerliğe elverişsiz kabul edilmekte, eşcinselliklerini ispatlamaları içinse öteden beri türlü çirkinliklere maruz bırakılmaktadırlar.
Askerlik yükümlüsü olanlar ise tarih boyunca bu yükümlülükten kurtulmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Parası olanların kimi türk lirası cinsinden “bedel” ödemiş kimi dövizi bastırıp askerlikten kurtulmuştur. Parası olan sahte çürük raporu alarak, olmayansa kendini sakatlayarak askerliğe elverişsiz hale getirmiş.
DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA VİCDANİ RET
Bunların dışında bir de, vicdani retçiler var ki dini, ahlaki, politik vb gerekçelerle zorunlu askerlik hizmetini reddetmekte bunu yaparken de kaçmak yerine sivil itaatsizlik eylemi şeklinde bunu kamuoyuna deklare etmekte, yasaya açıkça karşı gelmektedirler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Medeni ve Siyassal Haklar Sözleşmesinde düzenlenen din ve vicdan özgürlüğü, kişilerin zorunlu askerlik hizmetini bu sebepler tahtında reddetmesini de kapsıyor. Türkiye, imzaladığı bu uluslararası sözleşmelerin bunu zorunlu kılmasına rağmen vicdani ret hakkını tanımamakta ve vicdani retçileri de yoklama kaçağı/bakaya/itaatsiz asker/firari vs şeklindeki sınıflandırmalara tabi tutmaktadır. Vicdani ret bir hak olarak düzenlenmediği için bu konuda idari bir başvuru yapılarak verilen olumsuz cevaba karşı hukuk yolları zorlanmaya çalışılmakta çoğunlukla ise kişi hakkında açılan ceza davasında bu husus savunma olarak öne sürülmektedir. (Türkiye’de şu ana kadar idari anlamda vicdani retçi kabul edilen yok. Mahkeme tarafından vicdani retçi olarak kabul edilip beraat ettirilen tek kişi ise Hristiyan Yehova Şahidi Barış Görmez.)
HUKUKSAL DURUM
Gelelim yoklama kaçağı ve bakayaların hukuksal durumuna…
Bilindiği üzere kişi ancak ve ancak “kıtaya katıldıktan sonra” asker kişi sıfatını kazanır. Kıtaya katılmaktan kasıt kişinin askerlik yapacağı birliği belli olduktan sonra giderek birliğine teslim olmasıdır. Yoksa askeri birliğe gitmek, yoklama yapmak ya da şubeden birliğine sevk edilmek ceza hukuku anlamında kişiyi asker kılmaz.
Askerlik Kanununa göre Yoklamada bulunmayan ve bulunamadıklarına dair bu kanunda yazılı bir mazeret gösterememiş olanlara “Yoklama kaçağı”; yoklamada bulunarak asker edildikleri halde istenildikleri sırada gelmeyenlere veya gelip de askerlik yapacakları kıtalara gitmeksizin toplandıkları yerlerden veya yollardan savuşanlara ise “bakaya” denir.
İDARİ PARA CEZASI
Yoklama Kaçağı veya Bakaya olanlar ilk olarak idari para cezasıyla karşı karşıya kalırlar. İdari para cezasının miktarı Askerlik Kanunu’nun 89. Maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre
– dört ay içinde gelenler ikiyüzelli, yakalananlar bin;
– dört aydan sonra bir yıl içinde gelenler beşyüz, yakalananlar ikibin;
– bir yıldan sonra gelenler yediyüzelli, yakalananlar üçbin Türk Lirası idarî para cezasıyla cezalandırılır. Bir yıldan sonra tamamlanan her takvim yılı için kendiliğinden gelenler ayrıca bin, yakalananlar ayrıca ikibin Türk Lirası idarî para cezası ile cezalandırılır.
89. Maddede ayrıca “Ancak, bu eylemlerinden sonra askerlik şubesince ilk sevk edildikleri kıtalara gecikmeksizin katılmaları halinde haklarında verilecek idarî para cezalarının yarısı verilir” hükmü yer almaktadır ki, burada da askerliğe başlamak yani kıtaya dahil olmak yine kişinin ihtiyarına bırakılmıştır. Yani yoklama kaçağı veya bakaya durumunda olan kişi, birliği belli olsa dahi kendiliğinden birliğine teslim olmadığı sürece kimse onu zorla asker yapamaz. Sevk evrakı verilerek kişi birliğine sevk edilir. Sevk edildikten sonra birliğe katılmayan kişi “bakaya” sayılır.
Hakkında verilen idari para cezasına karşı kişi mahkemeye başvurarak itiraz edebilir. Verilen ceza idari para cezası olduğu için Kabahatler Kanunu’na göre 15 gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurularak idari para cezasının iptali istenebilir. Sulh Ceza Mahkemesi cezayı iptal etmediği takdirde –verilen ceza 3.000 TL’nin üstünde ise- bu karara karşı ise 7 gün içerisinde Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz edilebilir. Bu başvurularda “vicdani ret” itirazı ileri sürülebileceği gibi karara başkaca itirazlar varsa bunlar da dillendirilebilir. İdari para cezasına itiraz edilmediği veya mahkemece başvuru-itiraz reddedildiği takdirde bu ceza kesinleşir. (Bu yollarla karar iptal edilemezse Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılabilir. Anayasa Mahkemesi’nden de olumlu sonuç alınamazsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilebilir.)
CEZA SORUŞTURMASI VE DAVA AÇILMASI
Verilen idarî para cezası kesinleştikten sonra yoklama kaçağı/bakaya durumunun devam etmesi halinde kişi hakkında askerlik şubelerince suç dosyaları hazırlanarak kişinin nüfusa kayıtlı olduğu yer Cumhuriyet başsavcılığına gönderilir. Bu durumda kişi hakkında Sulh Ceza Mahkemesinde ceza davası açılabilir. Bu suçlardan açılan davalar Askeri Mahkemelerde değil sivil mahkemelerde görülür.
Askeri Ceza Kanunu’nun 63. Maddesine göre;
– dört ay içinde gelenler altı aya kadar, yakalananlar iki aydan altı aya kadar;
– dört aydan sonra bir yıl içinde gelenler iki aydan bir yıla kadar, yakalananlar dört aydan bir yıla kadar;
– bir yıldan sonra gelenler dört aydan iki yıla kadar, yakalananlar altı aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.
Ceza davalarında genel kural alt sınırdan ceza tayinidir. Yani kanun “altı aydan iki yıla kadar” diyorsa kural olarak altı ay uygulanır. Alt sınırdan uzaklaşmak için haklı gerekçelerin bulunması gerekir. (Bu cezalar kıs süreli hapis cezaları olduğu için genelde TCK 50 veya 51 maddeleri uygulanarak para cezasına çevirme, erteleme veya CMK 231/5 gereği hükmün açıklanmasının geri bırakılması söz konusu olmaktadır.)
Kişi, hakkında açılan soruşturmada veya davada vicdani ret itirazını veya varsa başka itirazlarını ileri sürebilir. Verilen karara karşı itiraz veya temyiz yollarını kullanabilir. İtiraz veya temyiz yolunda da bir sonuç alınamazsa karar kesinleşir. Kesinleştikten sonra Anayasa Mahkemesine veya AİHM’e bireysel başvuru yapılabilir.
YAKALAMA MEVZUSU
AİHS 5. Maddesine göre “yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulması” maksadıyla kişi yakalanabilir. Burada yasanın getirdiği bir yükümlülük(yoklama/askerlik yükümlülüğü) ve aşağıdaki yasal düzenlemeler mevcuttur.
Askerlik Kanunu 30/2 maddesi :
Yoklama kaçakları, askerlik ödevlerini yerine getirmek maksadıyla yakalanmaları için Milli Savunma Bakanlığınca İçişleri Bakanlığına, askerlik şubelerince de mahallin en büyük mülki amirine bildirilirler. Yakalanarak muhafaza altına alınan yükümlüler, vakit geçirmeksizin ve en geç yirmidört saat içerisinde en yakın askerlik şubesine getirilirler. Askerlik şubesince teslim alınamayan yükümlüler, ilgili kolluk kuvveti tarafından hazırlanan tutanağa istinaden derhal serbest bırakılırlar.
Askerlik Kanunu 47/2 maddesi:
Bakayalar, askerlik ödevlerini yerine getirmek maksadıyla yakalanmaları için Milli Savunma Bakanlığınca İçişleri Bakanlığına, askerlik şubelerince de mahallin en büyük mülki amirine bildirilirler. Yakalanarak muhafaza altına alınan yükümlüler, vakit geçirmeksizin ve en geç yirmidört saat içerisinde en yakın askerlik şubesine getirilirler. Askerlik şubesince teslim alınamayan yükümlüler, ilgili kolluk kuvveti tarafından hazırlanan tutanağa istinaden derhal serbest bırakılırlar.
Askerlik Kanunu’nun 80/2 maddesi:
Haklarında adli makamlarca çıkarılmış yakalama kararı olmayanlardan kendiliğinden gelen ya da kolluk kuvvetleri tarafından askerlik şubelerine teslim edilenler, yol ve iaşe bedelleri ödenerek serbest olarak birlik ve kurumlarına sevk edilirler.
(Bu madde her ne kadar asker firarileri ve izinsiz askerler hakkında ise de, aksi bir düzenlemenin olmadığı da göz önüne alındığında bunun yoklama kaçağı ve bakayalar hakkında da hayli hayli uygulanacağı açıktır.)
Askerlik Kanunu 86 maddesi:
Yoklamada bulundukları yerdeki askerlik şubesi, elçilik veya konsolosluklara gelmeyen ve bu Kanunda yazılı bir mazereti bulunduğuna dair belge ibraz etmemiş olanlardan, birlikte yoklamaya tabi oldukları doğumluların yurt genelinde normal sevk yılı içindeki ilk celp ve sevk tarihinden sonra ve son celp ve sevk döneminin bitiminden önce ele geçen veya kendiliğinden gelenler bulundukları yerde resmi bir hekime yahut en yakın yerde bulunan asker hastanesinde muayene ettirilirler. Muayene neticesinde askerliğe elverişli oldukları anlaşılanlardan erteleme hakkı bulunmayanlar Millî Savunma Bakanlığınca tespit edilecek sınıf ve tertibat yerlerine derhal sevk olunurlar.
Bu yasal düzenlemeler ışığında yakalama/GBT konusuna bakıldığında “asker kaçaklarının” GBT sorgusu sonucunda yakalanmalarının ve askerlik şubesine teslim edilmelerinin yasal dayanağı olduğu görülecektir. Ancak bu kişinin askeri birliğe zorla götürülerek asker edilmesi anlamına gelmez. Kişi askerlik şubesine götürüldüğünde yoklaması yapılmamışsa askerlik muayeneleri yaptırılır, askerliğe elverişli olduğu anlaşılırsa birliğine sevk edilir. Eğer askerlik yoklamasını evvelce yaptırmış, yani bakaya durumundaysa doğrudan birliğine sevk edilir. Ancak yasada hiçbir şekilde bu kişilerin askeri birliğine zorla götürüleceği düzenlemesi mevcut değildir. Bu nedenle yoklama kaçağı veya bakaya durumunda kalmayı tercih eden kişiler, birliğe sevk edildikten sonra yeni bir “bakaya suçu” işlemekte serbesttirler. Kimse zorla askeri birliğe götürülerek askerlik yapmaya zorlanamaz.
Aksi Türk Ceza Kanunu 109. Maddesinde düzenlenen “Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle” ve “Birden fazla kişi tarafından birlikte/Silahla/Cebir Kullanmak suretiyle” nitelikli “Kişiyi Hürriyetinden yoksun bırakma” suçunu oluşturur. Bu suçun cezası 4 yıl ila 14 yıl arası hapis cezasıdır.
Ancak önemle belirtmek gerekir ki, Askerlik Kanunu’na göre yapılacak yakalamada Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin şart koyduğu birçok husus yoktur bu nedenle de yoklama kaçağı/bakaya olarak yakalananların istisnasız hepsi Anayasa Mahkemesine başvurarak ihlal kararı alma hakkına sahip olacaktır. Çünkü AİHS’e göre “Yakalama veya tutuklu durumda bulunma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”
Oysa Askerlik Kanunu nedeniyle yakalanan ve askerlik Şubesi’ne sevk edilen kişilerin serbest bırakılmalarını sağlamak için başvurabilecekleri herhangi bir mahkeme yoktur. Bu nedenle de AİHS 5. Maddesinde düzenlenen “kişi özgürlüğü” hakkı ihlal edilmektedir.