19 Temmuz davası olarak kamuoyunda bilinen davanın 25 Ekim Cuma günkü duruşmasında yaşanan gelişme sonrası, Yeni Kıbrıs Partisi bir açıklama yayınlandı.
Cuma günü Lefkoşa Türk Belediyesi reklam bölümünde memur olarak çalışan Şebnem Dereli, KTHY binası önünde yapılan eylemde asıldığını iddia ettiği “emperyalist Kuşatmayı Reddediyoruz, Paranı da, Paketini de, Memurunu da İstemiyoruz” ve “İmamın Ordusuna Geçit Vermeyeceğiz” pankartlarının reklam olduğu, belediyeden izin istenmeden ve vergisi ödenmeden asılamayacağı, 19 Temmuz’da herhangi bir izin başvurusu olmadığı ve bu durumun belediyeyi rencide edecek bir durum olduğu, her türlü yazılı bez parçasının Belediyeler Yasasının ilgili maddesinin kapsamına girdiği iddialarını dile getirmişti.
Yeni Kıbrıs Partisi, yaptığı açıklamada bu açıklamaya tepki koydu ve Başsavcılığı yeniden yargısız infaz yapmakla suçladı.
YKP’nin açıklaması şöyle:
19 Temmuz 2011 tarihinde TC Başbakanı Erdoğan’ın adaya gelişindeki eylemler toplumsal mücadele tarihimizde bir milattı…
Gün boyu polis Lefkoşa sokaklarında terör estirmiş, sokak ortasında eylemcileri, tartaklamış, dövmüş, sendika ve siyasi parti binalarına asılan pankartları birer hırsız gibi dıştan merdiven dayayarak, özel mülke izinsiz girerek toplamıştı…
19 Temmuz akşamı eski KTHY önünde yaşananlar ise ayrı bir trajediydi. Video görüntülerinden net bellidir ki, polis hiçbir uyarı yapmaksızın kitlenin arasına daldı ve önüne geleni yumruklamaya başlamıştı.
Yetmedi, bir yıl sonra polisin çanta taşıyıcısı savcılık devreye kondu ve dayak yeyip özgürlüğü kısıtlananlara dava okundu mahkemeye çıkarıldılar.
Savcılık sokak ortasında yumruklananları polisi darp etmekle suçlamakta!
Polisin görevi yol kenarında duran eylemcilere şiddet uygulamakmış gibi polisi görevinden men etmekten yargılanmaktalar!
Dava 3 Ağustos 2012 tarihinden beri görülmekte, eylemci ve dayanışma için oralarda olanlar bir yıldan fazladır, mahkeme koridorlarında süründürülmektedirler…
Ayni gün yaşananlarla ilgili eylemcilerin onlarca şikayet dilekçesini ise Başsavcılık çöpe attı!
Başsavcılık, şikayet polisten gelince gözü kapalı, boş dosya ile bile dava açabilmekte, polis ile ilgili şikayet olunca ise doğrudan dosyaları çöpe atabilmektedir…
Dava, 25 Kasım 2013 tarihinde başka bir mecraya evrildi. Başsavcılık Lefkoşa Belediyesi reklam bölümünden bir memur getirerek şahitlik yaptırdı. Lefkoşa Belediyesini temsilen orda olan memur polisin yönlendirmesi ile bir-iki yıl önce verdiği ifadeyi tekrarladı ve izinsiz pankart asıldığını bunun Fasıl 50, Reklamcılık Teşhir Yasasına aykırı hareket olduğu söyledi.
Mağusa’da YKP hakkında benzer dava vardır. Orda da söyledik, bu iddia kabul edilemez ve komiktir, gülünçtür.
Komiktir çünkü reklam ile siyasi bir partinin pankart asması arasında ilişki kurmak, reklamın ne demek olduğunu bilmeyenler için geçerlidir.
Hem Kamu ve Özel Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Yasası’nda (39/1997, 34/2003, 36/2010 ve 42/2011 Sayılı Yasalar) hem de bu yasanın Madde 45(1)(Ç) altında yapılan “Reklam Yayın İlkeleri, Usulleri ve Reklam Gelirleri Tüzüğü”nün Tefsir bölümünden reklamın tanımını okumak mümkündür:
“Reklam”, bir ürün veya hizmetin satılmasını, satın alınmasını veya kiralanmasını sağlamaya, bir düşünceyi yaymaya veya reklamcının istediği başka etkileri oluşturmaya yönelik ücret karşılığı hareketli veya sabit ses ve görüntülü mesajların verilmesini anlatır.
Ayni tüzükte madde 5(ç) diyor ki
“Bir ürün veya hizmetin tüketimine yönelik reklamlarda, siyasi propaganda amacı güdülemez.”
Yani yasa koyucu siyasi propaganda ve reklamların iki farklı şey olduğu noktasında tüzüğe madde koyarken farkında olduğunu ortaya koymakta ama başsavcılık siyasi bir propaganda ve reklamı ayni şey kabul edip dava açabilmekte, dava konusu yapabilmekte…
Zaten terminoloji olarak reklam nedir araştırırsak adı geçen yasadaki benzer tanıma da ulaşırız, bunu da ayrıca Üniversitelerin İletişim Bölümlerindeki profesörlerden, öğretim görevlerinden rahatlıkla öğrenebiliriz…
Tanses Gürsoy’un, Reklam Terimleri ve Kavramları Sözlüğü’ne göre
Reklam [“insanları gönüllü olarak belli bir davranışta bulunmaya ikna etmek, belirli bir düşünceye yöneltmek, dikkatlerini bir ürüne hizmete, fikir ve kuruluşa çekmeye çalışmak, onunla ilgili bilgi vermek, ona ilişkin görüş ve tutumlarını değiştirmelerini veya belirli bir görüşü ya da tutumu benimsemelerini sağlamak amacıyla oluşturulan;] iletişim araçlarından yer ya da süre satın almak yoluyla sergilenen ya da başka biçimlerde çoğaltılıp dağıtılan ve bir ücret karşılığı oluşturulduğu belli olan (diğer bir deyimle parasal destek sağlayan kişi ya da kuruluşların kimliği açık olan) duyuru”dur
19 Temmuz ile ilgili, pankart asılmasını Reklamların Teşhiri yasasına aykırı hareket olarak tanımlamak, izinsiz saymak ve yüzlerce polis ile belediyeden izin alınmayan pankartı indirmek için müdahale etmek, orda duran insanları ise polisin bu görevini(!) men ettiği için eylemcileri aylarca mahkemeye getirip götürmek Steven Spielberg gibi film yönetmenin bilim kurgu filmleri senaryosu için bile fazladır…
Daha önce de söyledik, Başsavcılık gerçekten ya çok yaratıcı bir fikirleri sahiptir ya polislerin yargısız infaz mekanizmasına alet olmaktadır.
Hukuk sistemi yara almaktadır maalesef barolar etkili bir ses çıkaramaz durumdadırlar. Saçma sapan, dava bile olmayacak konularda siyasi parti, sendika ve örgüt temsilcileri yıllarca onlarca dava nedeni ile mahkemelere götürülüp getirilmektedirler.
Bunların tümü siyasi davalardır ve siyasi davalara son diyoruz…
YKP, insan hakları evrensel beyannamesinde açıkça ortaya konan hak ve özgürlüklerin selameti için polis teşkilatının keyfi davranışlarının kontrol altına alınmasını talep eder.
Süren tüm siyasi davalarda yargılananlarla ilgili dayanışmamız ve ortak mücadelemiz sürecek. Bu konu bu coğrafyada da kalmayacak, uluslararası alana taşıdık, taşımaya da devam edeceğiz…
Bir kez daha, savcılara, ellerini YKP, sendika ve örgütlerin üzerinden çekme ve siyasi dava açıp, yargısız infazın parçası olmama çağrısı yaparız…