Son günlerde 2 gündem oldukça konuşulan konular haline geldi. Daha doğrusu medyalarla demeçlerle gündeme taşınan günceler olmaktadır. Yeniden ısıtılan Kıbrıs sorunu ve Türkiye’de övülerek, abartarak ve adeta ayyuka çıkarılan beklentilerle açıklanan “demokratikleşme” paketi! Kıbrıs sorunu sağda solda yeniden sanki içerik bilinirmiş gibi siyasal şovlarla orda burada savrulurken, etrafınıza baktığınızda onca manşet ve demece karşılık ahalide pek ilgi gördüğü yoktur. Alınacak bir avanta veya tanıdık müdür ataması dedikodulaştırılarak insanların gündeminde yer alıyor. Türkiye’de farklı olarak açıklanan paketle daha açıklanmadan tartışmalar beklentiler ayyuka çıktı. Önemli beklentiler ve eleştirel yaklaşımlar nerde ise haftalarca sürüyor. Kamuoyu Kıbrıs sorununda burada olanın aksi, orda değişik çevreler olay üzerinde konuşmaya hatta tepki destek vermeye çoktan başladılar…
İlk konumuz Kıbrıs sorununa girerken, şunu öncelikle belirtmem şart: Özelikle ve özelikle Kuzey Kıbrıs açmazında ve yaşanan her sorunda Kıbrıs sorununun etkisi hep vardır. Sorun çözmede adeta Kıbrıs kuşatılmış sorununun tortuları artık inkâr edilmezdir. Özelikle Kuzey Kıbrıs’taki Yasa dışılık gerçeği, oluşan artık ilhaklaşmadan tutun korsanlaşan ekonomik kültürel gerçekler, hepsi buradaki gelişmelerin mutlaka bu koşulardan çıkmakla mümkün olduğunu tekrar tekrar kanıtlıyor. Ancak oluşan yapısal kirlilik ve resmen gerçeklerden kaçışlarla örülen sis perdeleri bu dayatan olguyu hep öteleyerek günümüze dek yaşama adına inanılmaz yasa dışılıkları yapısalaştırdı. Ama olmadı* Öylen olmadı ki en kutsal işbirlikçi politikacılar dahi açmazda. Bundan dolayı Kıbrıs sorunu mutlaka çözülerek kuzey Kıbrıs kangrenleşen sorunlar ve yerleşen kirli yapıdan ancak nefes alma şansı kaldı…
Son günlerde yeniden Kıbrıs sorunu konuşuluyor. Defalarca yazdım: Olayın paradoksu şu; Kıbrıs sorunu bazı çevrelerce gündeme sokulurken, kuzeyde ve Güneyde barışçıl ve çözüm dinamiklerin en kötü olduğu, umutların köreldiği ortamda tartışılıyor. Dahası: Kuzey Kıbrıs ekseninden bakarsak; bırakın çözüme, kendi yurttaşlarını dahi “senden benden” ayırarak yönetim veya ekonomi yapılan kötü koşullarda bulunmaktadır. Hatta “çözüm denilirken” hemen nefret ve yalanla suçlamalar devam etmektedir. Tabi cılız etkisi ve olaylardan bihaber olarak acayip konuşmalarda aldı başını gidiyor. Zaten lider adıyla sunulan Eroğlu’nun bırakın Kıbrıs sorununu ülkesindeki olaylarda dahi parti kurultaylarla, delege avı ve yandaşa pay alma dışında başka bir iş yaptığı görülmüyor! Zaten kimsenin inkâr etmeyeceği bir gerçek yaşanıyor. Ama bunu şanlarına dokundurmadıkları veya laf ola konuşarak gizleme vardır. Aslında olay resmen Kıbrıs Cumhuriyeti Türkiye ekseninde sürüyor. Çoğu kez bizimkiler makyaj veya imajsal vitrin olarak önde görülme çabasında. Ama Denktaş sorası buda iyice sulandı! Böylesi gerçeklerle Kıbrıs sorunu gündeme getirildi. Hatta Türkiye Kuzeyi yeniden İslamlaştırma ve sermaye yeşil boyama el koyma hareketlerini ayyuka çıkarırken, Kıbrıs’ta “çözüm” istemenin anlamı da bellidir. Yerleşilen kuzey Kıbrıs’ta ilerinin geleceğin çalınma yerleşmesi dizaynını de yapıyor! Şimdi belirli çevrelere göre doğalgaz ve Ortadoğu tufanının etkilileriyle belki Kıbrıs’ta dizayn beklentisi oluşturulmaya çalışılınıyor. Kuzeyde konunun hiç konuşulmama gerçeği, güneyde düşülen ekonomik krizin sarsıntıları sonucu zaten Kıbrıslıların nedenli katkısı veya özelikle Kuzeyin yönetimde dahi hiçleşen işbirlikçi kul gerçeği sonucu, nasıl bir anlaşma kendi başlarına olacaktır? Tıpkı Maraş’a giremeyen Eroğlu’nun “Rumlar Maraş’ı benimle konuşsunlar” demeleri gibi! Onun için Kıbrıs konusundaki adımları eyer olacaksa dış dinamik ağırlıklarını izleyerek anlayacağız. Zaten dikkat ettiniz mi: Çözüm veya Barış kelimeleri havada uçuşurken, içerikleri, ortaklaşan paydalar hiç konuşulmaz. Posmoderin çözümleme veya Neo liberal içi boş kuram kullanmalarla işler sürüyor. Mesela şunu merak ediyor musunuz? Dörtlü toplantı denilen veya bizim ki Yunanistan’la ve Güney Türkiye ile görüşecek: Güneyin Türkiye ile her konuyu konuşma hatta karar alırsa uygulama durumu vardır. Maraş’ı, asker çekme, buradaki nüfus ve mülkiyet konularını direk zaten bizim erkânla değil sonuçta Türkiye ile çözme anlaşma yapması şart. Peki, bizim ki Yunanistan’a gidecek! Orda neyi konuşacak? Hangi sorunu Yunan makamlarıyla tartışma konumu vardır! Sadece Türkiye Kıbrıs Cumhuriyeti görüşmesine makyaj yaratacak bir seyahat!
Tamda bunlar etrafta dolaşır ve bizim ahali hiç ilgilenmezken, Türkiye’de aylar öncesinden Propagandası başlayan ve kimine umutlar kimine beklentisiz yaratılan Demokratikleşme paketi açıklandı. Olayı uzun uzun yorumlayacak değilim. Burada sadece yorumlayana katkı yapacak bazı kuralları anımsatacam. Açıklanan paketin içeriği kadar hazırlanış şeklini de birlikte düşünmeliyiz. Örnek; Paket demokratik şekilde değil, resmen Erdoğan yelpazeli kurallarla şeklendi. Bunun anlamı, paketi hazırlayanların çıkarları ve gelecek hesaplarının öncelikli olmasını kabullenmemizi getirir. Zaten ilk önemli görünüm firesi paket açıklanırken oldu. Çağrılan gazeteciler dahi “sen ben” ayrımlı belirli kesim toplantıya çağrılmadı! İkinci nokta herkesin bakış ekseni önemli: Bence paketin tümünde emek eksenli, yurttaş yörüngeli konular yoktur. Yine abartılanla ortaya konulan durumlar paket içerikle umutların arasında uçurumların olmasıdır. Elbet pakete AKP gözüyle veya devletin dizayn noktasından bakanlar başka türlü düşünecektir. Buda doğaldır.
Pakette sıralanan konular vardır. Taraf olanların ortak buluşmama gerçeği vardır. Örnek; Kürtlerle ilgili açıklamalar Kürt sorununa çözüm getirmekten uzak. Tabi Alevilerin hiç olmaması işin öteki yüzü! Seçim tartışmalarında nedense parti yasaları, demokratikleşme süreçleri, insanın oylarının değeri olmadan sanki birileri için sığıntı göstergesi gibi. Ama benim temel olarak şunu görmem gerekirdi. Hala özel yargılama olan ve sokakta yürürken yakalanıp terör örgütü suçlama durumları hiç değiştirilmiyor. Yine yargı bildik yargı ve insanları dehşetle tutuklatılan terör yasaları yürürlükte! Bir anlamda insan hakları denilen temel ilkelere pek değinen de yoktur. Devlet dizaynları ve gelecek politik hedefleri gösterme bakımından önel-mli mesajlarda vardır.
Yalnız; Eleştiri yapanlar da hepsinin doğru olduğunu düşünmeyin: Kürtlerin anadiline “bölünme” diyen ve kimliklerini kabullenmeme eleştiri yelpazesi de vardır. Yine şimdiki sistemi savunma adına duruşlarda olacaktır. Zaten 2 eğilim olacaktır. Kimisi yetersiz kimisi de var olanla geleceği eleştirme geriliğinde olmaktadır. Sorunalar yaklaşım bunu turnusol gibi açığa çıkarıyor. MHP ile BDP eleştirileri taban tabana zıt olduğu gibi!
Gündemler zengin. Fakat ilgi pek olmayan kıskaçta şöylesine etrafımızdan dolanarak yazdım. Bunun anlamı artık okuyucuya kalıyor. Fakat sıraladığım gelişmeler sadece şimdiyi değil, geleceği çalmaya yeter ve artar. Kime anlatmak gerekir?