Külliye açıldı. Milyonlar harcanarak dev bir külliye yapılacak. On bin kişilik olacakmış toplantı yeri. Yorgancıoğlu konuşarak kutladı, Atalay da mübarek olsun dedi.
Yorgancıoğlu kutladı çünkü o devrimci birisi ve devrimciliği Atatürk devrimciliğini de içerir. Kutlamak Türkçecilik akımını da kapsar. Lakin Atalay Atatürkçü olmadığı için mübarek olsun dedi.
Başka bir konuşmacı da külliyedeki caminin Edirne’deki Selimiye camisine benzetilmiş. Çünkü Kıbrıs’ı fetheden Osmanlı padişahının Kıbrıs fethinden kazanılan ganimetle yapıldığı söyledi.
Malûm Kuran’da ganimetin bir hak olduğu yazılır ve nasıl paylaşılması gerektiği ayrıntı ile anlatılır. Anasının ak sütü gibi helâl ganimetten İslam devleti tarafından hak edilen kısmı harcanmış. Biz de sanırdık ki Osmanlı uygarlığının refahından artan para ile yapılmış!
O zamanlar devletler sürekli ganimet savaşı yaparlar ve savaş tehdidi ile haraç talep ederlerdi. Haracı vermeyene savaş açılır, komşu devletin elinde bulunan topaklara saldırılır ve teslim olursan canın bağışlanır, kalırsan cizye verirsin yoksa Müslüman olur ve Müslüman kaldığına inanıldığı sürece cizyeden muaf olursun ama asker olma görevini de yaparsın denirdi. İnanılmazsa ya cizye veririsin ya da hakkından gelinirdi. Teslim olmayanın ülkesin işgal edilebilirse üç gün üç gece yağma edilir ve ele geçen gayrı Müslimler ya öldürülür ya da esir olarak satılırdı. Esirler iyi para getirirdi.
Batıda uygarlık geliştikçe ganimet devri kapatılmaya çalışıldı ve savaşa hukuku diye bir şey ortaya çıktı. Güçlü devletleri hukuka uydurmak kolay olmadı. Ancak zamanla Avrupa’da din savaşları modası sona erdi ve işgale uğrayan ülkelerde esir toplamak âdeti kalktı ve devlet hudutları sürekli değişse de kalıcı nüfus görülmeye başlandı ve ulus devletlere kapı açıldı.
Sonunda da uluslararası savaş suçları mahkemesi bile kuruldu.
Bizim külliyeciler ise ganimetle övünmeye devam ettiler. Ganimet üzerine dini ibadet yerleri kurdular.
İslam dini ganimetçilik ve zorla din dayatmaya çalışmakla suçlanır. Muhtemelen ganimete övgüler düzenleyen de gerisi de dinde zorlama yoktur diyecektir. Ancak ganimete övgüler dizip ganimet hakkı kutsaldır diyen ayetler okuyacaklardır. Çünkü ganimetin yasak olduğunu ilan eden antlaşmaya imza atmak zorunda kaldılar. Güçleri açık konuşmaya yetmez. Batı gücünden korkarlar. Tam da takiyye zamanı deyip ona göre davranırlar.
Bizim çocuklarımıza da kutsallıkları öğretirken dinde reform olmaz konusunda nutuklar atarken yatıkları değerlendirmeler açıkça gösteriyor ki savaş suçu olan işgal bölgelerindeki mülke el koymak caizdir anlayışını anlatacaklardır. Arapça olan ayetlerden hangisi olduğunu bilmeyenler bile bunu öğrenmekte ve olur olmaz Arapça okuyup durmakta olanlar vardır.
Halkın talebi varmış; onun için külliye yapılmış ama Türkleşmenin ve Müslümanlığın damgası olacakmış derler. Yani ihtiyaç dini öğrenmek değil ülkeyi damgalamakmış. Artık damgalı ülke olan Kıbrıs’ta mülkiyet hakkı kılıca dayalı olacak ama Rum tarafı ile görüşmelerde bu kadar yıldır zorunlu olarak yaşayan zavallı Türklerin ekonomik gereksinimleri ileri sürülerek pazarlık edilecek.
Kıbrıslı Türkler ganimet değil eşit yurttaşlık hakları için kavga eder derdik şimdi ne diyeceğiz?
İlk büyük Kıbrıs ganimetinin kullanıldığı iddia edilen Selimiye’yi andıran büyük bir cami yapmakla ve bunları bize hatırlatmakla gerisine de fırsat olursa neler yaparız neler demekte değiller mi? Yorgancı oğlu liderliğinde nereleri daha fethetmeye hazırlanıyorlar acaba?
Milliyetçi olmadığını söyleyen AKP, ümmet yani İslami birlik peşinde görünüyor. Şimdilik tek İslam devletini diline dolamadı ama zemin kaypak. Nerede duracağı belli değil. Üstelik ümmet çok parçalı. Bazıları Şii bazıları Sünni, bazıları Selefi, bazıları Vahabi ve dahaları da var. Aralarına kan girmiş durumda. Pakistan’da Şii kellesi getiren cennete girer diyen ulemanın sesini BBC’den dinlerken kulaklarıma inanamamıştım. Bu çağda artık böyle şeyler insan içinde söylenmez sanırdım. Şimdi hemen her gün ümmetin birbirini müşrik ilan edip kitle kırımına uğrattıklarının haberlerini okuyorum.
Külliye’ de çocuklarımıza neleri öğretecekler? Yoksa öğretmekle kalmayıp eğitecekler mi? Yani iyi bir ümmet mensubu mu yapacaklar? Ümmetle millet farkını nasıl sunacaklar? Cihat hakkında ne diyecekler? Yoksa cihatçı gençler yetiştirip uluslararası terörizme kaynak mı sağlayacaklar?
Fetih hakkı ve ganimet mübarek sayıldığına göre milli eğitim teşkilatı nasıl denetleyecek?
On beş yıl kadar önce Almanya elçisi, liderimizi ziyaretten sonra gelmiş ve görüşmesinin kendisini şaşırttığını anlatmıştı. Liderimize göre Türkler ve Almanlar iyi dostmuşlar; çünkü Birinci Dünya savaşında beraber savaşmışlar. Bu nasıl dostluk ifadesi diye şaşıp kalmıştı. O zamanki Almanya bir imparatorluktu ve nüfuz bölgesi diye Basra Körfezine kadar nüfusu artan Almanya’nın oralara yayılmasını sağlamaya çalışıyordu demişti. Onun için demiryolu yatırımı için Osmanlıyı destekliyor ve oralara Almanları yerleştirmek için ortamı oluşturmak niyetinde idi dedi. Artık bunların tarihe gömüldüğü bambaşka bir Almanya var demişti.
Sultan Ahmet Camisi de Celali isyanlarının bastırılması sonunda yapılmıştı. Alevilerin kırımının anılarıyla doludur. Önünde de Almanya İmparatoru’nun hediyesi Alman Çeşmesi bulunur. Bir anıdır ve korunmalıdır ama insan bekler ki bu çeşme Basra Körfezine kadar buraları ele geçirip fazla üreyen Almanların yerleşmesinin sağlanması planlarının parçasıdır desinler. Demezler. Sanki oraya Osmanlının büyük gücüne selam olsun diye yapıldı!
Bize de cihat fikrine bağlı nutuklarla biri dört biri altı minareli cami yaptılar mühür olsun diye! Cemaat için de Türkiye’ye yalvaracak işadamlarımıza görev düşecek. Yoksa göç yolları açık; buyurun.