Hangi kuram olursa olsun: Önce ortaya çıkar, sora gelişir, örgütlenerek yapılanışta yerini alır. Her ortaya çıkan kuram ise mutlaka belirli koşullarla oluşur. Konu siyasal konum olunca, bunun ekonomik yapısal ortam kadar, örgütlenip politik eksende yer almasında gerekir. Söz konusu olan Faşizmin devlet biçimi haline gelmesi veya toplumsal dinamik noktasına tırmanma koşulları Emperyalist çağla başladı. Dahası; Emperyalist süreçteki kriz döneminde seçenek olarak kullanılan örgütsel, toplumsal ve ideolojik enstrüman oldu. Faşizmi Emperyalistsiz, ideolojisiz, sınıfsal seçenek olma ile sorunların krizlerin zemin oluşturma durumunu birlikte analiz etmeden anlamak mümkün değildir. İkinci nokta ise Faşizm sınıfsal karakterislik durumu ile yerine göre de kendine has özelikler taşır. Otoriter devlet biçimi kadar, krizlerde toplumsal tepkilerin yönlenme sığınağı olma olguları da vardır. Hatta Faşizm bazı temel anlayışları kadar, ülkeden ülkeye veya olduğu örgütsel yere göre değişken görsellikler politik mesajlar içermesi de mümkündür. Hele kitlesel desteklerle egemen güçlerin çıkarsal bütünlemelerle doğal halle gelmesi de olasılıklardan biridir. Biryandan ideolojik olarak ulusallıktan ırkçılığa kayışların olma gerçeği kadar, değersel saldırganlık da güç ile ideolojik bütünseleşmenin oluşumuna yaramaktadır. Fakat çok farklı algılanma ikilemleri de vardır. Faşizm devlet biçimi hali ve kitlesel tepki eksensi ayni algılarla çoğu kez anlaşılmaz. Dahası; kriz dönemindeki savrulmuş durum nedeniyle birçok ideolojik olgusu kitlesel yönelişi yaratıp destek bulma şansı çoktur. Özelikle sol hareketlerin cılız olduğu, sınıfsal toplumsal yönelişin olmadığı ama kitlesel memnuniyetsizliğin artıp altüstlerin olduğu koşulda Faşizme yöneliş hem güç hem de ırkçılık ideolojik olgularla oldukça artmaktadır. Bunca lafa gerek yoktur: Günümüzde kapitalizmin en gelişmiş bölgesi Avrupa’da eyer sisteme göre en demokratik denilen İskandinav ülkelerinde faşist partiler oyla üçüncü güç oluyorlarsa, bundan alınacak çok ders vardır.
Son günlerde özelikle Yunanistan’da Altın şafak hareketiyle gündeme düşen Faşizmin tartışmalarına tanık oluyoruz. Aslında Yunanistan halkının direnci olmasa biz oradaki faşist olayını doğru dürüst konuşmayacaktık. Yukarda verdiğim çarpıcı örnek gibi, “İskandinav ülkelerindeki gelişme ivmesi” bize hep kitlesel duyarlılık olmadığı takdirde en tehlikeli hareketlerin dahi doğallaşma gerçeğini göstermektedir. Neo liberalleşme ile kırılan solun, krizlerle artan sosyal uçurumlar ve tek tip sermaye siyasal yaklaşım sonucu oluşan hoşnutsuzluklar sonuçta tepkilerin Bir yerlere yönelmesi gerekiyordu. Soldaki aşmaz ve kitlesel hoşnutsuzluklar dar ulusalcılığa ve oradan sorunu göçmen yabancı olgularla faşist eksene doğru kaydırttı. Artık Avrupa parlamentosunda dahi ırkçı partilerin gerçeği yadsınamaz. Fakat başka çarpıcı sonuçlarda çıkıyor: ilgili faşist örgütlerle birlikte sorgulandığı anda devletin göbeğine ve uluslararası sistemin yapısına dek uzayan ortaklaşan gerçeklere varırız. Boşuna değil; Almanya ve Yunanistan’da biraz perde aralanınca “polisi, istihbaratı” hemen karşımızda Faşist örgütlerle ortaklaşma buluşmasına varırız. Konuyu daha deşince de Faşizmin Emperyalist çağın ideolojik üreticisi olarak devlet biçimi veya kitleleri sistem içinde tutma ideolojisi olarak her olayda kolayca rastlarız. Özelikle devlet içindeki militarist, istihbarat, gibi kurumlarda bu tip yapısal ideolojik durumlar içselleşti. Hiç uzağa gitmeyin; bizde ırkçılık ve Faşizm “ulusal” adıyla nasıl kurumsallaştığı, davranış şekline sokulduğu ve ideolojikleştiği bal gibi oluştu. Irkçı bakışla en ufak işinize gelmeyeni suçlama düşüncesi zaten Faşizmin önemli ideolojik olgusudur. Hep “Rumculukla” vurulan damgayla nice insanın düşünceleri hiçleştirildi ve gerçekler karşısında önemli baskı aracı oldu. Tarihten sosyolojiye sosyal bilimlerde resmen ırkçı üretkenlikle faşizmin düşünsel tabanı eğitimde oluşturulmaktadır. Şöyle yapsanız: Her ülkenin faşist hareketlerinin propaganda enstrümanlarını alın: Görünürdeki öfke ötekileştirme dışında resmen ırkçılıkla şiddeti nasıl taşıdığına tanık olacaksınız. Türkiye ve Yunanistan faşist yapıların sunumlarını alıp sadece konulan Türkiye Yunanistan veya Türk Elen çıkarımı yapın, ayni ideolojik eksenle propagandalaştığına tanık olursunuz. Kıbrıs’ta zaten bunun bedelimi ada olarak çok feci ödedik.
Son Yunanistan olayları öyle beklenmeyen gelişmeler değildir. Beklenmeyen istenirse şurada gerçekleşti: Çoğu ülkelerde bu görmezden gelinirken hatta desteklenirken, Yunanistan’da tepkisel sokak çıkımı oldu. Eyer Yunan halkı tepki koymasa, Altın şafağın yapısal polis devlet içleşmesi ortaya çıkarımıydı? Hele münferit veya olayı basitleşme ile güncel kriminal yapılsaydı, kim faşizme varan eleştiri yapardı? Hâlbuki özelikle son Kapitalist krizle direk başta Avrupa’da ırkçı veya daha net ifadesiyle Faşist güçler resmen güçlendi. Parlamentolarda girdi. Bunun son örneği en demokratik denilen Norveç’te gerçekleşti. Krizin toplumsal gerçeği, sınıfsal zayıflık ve değişim seçeneği oluşmama nedeniyle olay içsel ötekileşmeye yönelindi. Yabancılar en hedefleşen kesim olunca ve hele daha düşük çalışma koşul ile kolayca tepki olma gerçeği sonuçta Faşist eylemleri artırdı. Daha ileri gideceksek; Sermayenin belirli kesimi demokratik hakları kaldırma ve kendi içlerinde farklı makyaj sunma adına bu hareketleri resmen devletlerle birlikte kulandılar. Öyle olmasa, göstere göstere bu hareketler büyümezdi! Zaten Faşizm sermayenin son tahlilde ideolojik olgusu ve devlet biçimi olarak hep karşımıza getirildi. Güç, ırk ve ötekileştirme enstrümanları çok güzel yardımcı oldu.
Genelde çok basit bir yanılgı oluştu. Faşizmi veya hareketli başlangıç dönemleri hep sanki tekilleştirip kolayca sildirtme propagandası tutuyor. Nedense Faşizmi sadece Almanya ve daraltarak Hitlerle özdeşleştirip bıraktırılır. Genel devletsel biçim ilkesi, otoriter baskı, kitlesel tepki ve ırkçılık örülmelerine pek ulaşılmaz. Konu tekil kılınıp Hitlerle başlanıp bıraktırılıyorsa, öteki faşist hareketlerini algılamak mümkün değildir. Günümüzde faşist örgütler yokmuşçasına davranılsa da dönüp bakılsa ilgili örgütlerin kullandığı ideolojik ögeleri “Muhafazakâr, liberal” partilerin de vurguladığına ulaşacaklardır. Zaten Faşist ve öteki sistem partilerinin bazen saydamlaşarak, bazen çok yaklaşarak nasıl ortak politika uyguladıklarına Avrupa’da sık sık tanık oluyoruz. Avrupa’da birde AB olayındaki eşitsizlik durumu ve uğranılan hayal kırıklıklarının belirli orta sınıfları ulusalcılığa kaydırması sonucu, faşist ideolojik taban oluşturma koşulunun güçlenme gerçeği vardır. Tabi yeni sömürge ülkelerde devletlerin otoriter olma gerçeği nedeniyle zaten faşizmin devlet biçimi olarak yapısal resmen zemini vardır.
Etnik ret, yabancı düşmanlığı, otorite, piyasa neo liberalizmle taşlanan Faşizm emperyalist çağda sürece göre yeniden yapılandı. Alman İtalyan deneğimle başlayan, ispanya Portekiz’le taşlanan, Yeni sömürge ülkelere yukardan aşağı devlet uygulamalarıyla kurumsallaşan ve nerde ulusal nerde evrenselin belirlenmediği ama sistemi koruyan bir zırh haline geldi. Bazen darbelerle, bazen oluşan tepkilerin ırkçı hareketlendirilmesiyle, olmadı salt muhaliflikle yeni politik açılım yaratılmada Faşizm sistemle birlikte kullanıldı. Kriz dönemlerinde oluşan hoşnutsuzluklar başta orta sınıfla kolayca kayış olurken, siyasal iktidar ihtiyacında sermaye bunları devletlere dek taşırlar. Son Macaristan olayı bunun kanıtıdır. Yunanistan olayları ise aynen bize de mesajdır. Irkçılıkla siyasal haşır neşir olan toplumlarda ne zaman bunun patlayacağı belli değildir. Kriz tıkanmasında, yeni nefes almada ve yükseliyorsa solu ezmede hep faşist hareketler bir seçenek şok tedavi ilacı olarak gücüyle piyasaya sürülür. Şimdi herkes Yunanistan’daki durumu konuşuyor: Peki 2 yıl önce katliam yaşayan Norveç gibi ülkede yapılan seçimle ırkçılar üçüncü güç oluyorsa, anlamı olmaz mı? Yoksa orda tepkisel çıkış olmadığı için doğal sayılıp hükümet koltuğu da verip kadın kotasıyla demokratikleşme örneği olarak sunulması gibimi!
Tekrarda yarar vardır: Faşizm Emperyalist çağın krizlerle ve demokratik geriletme adına piyasaya sürülen bir anlayıştır. Onca kanlı gerçeğine karşın hala hem de gelişen ülkelerde ilaç oluyorsa, bunu tekrar tekrar dönüp düşünmek şart. Yunanistan somut bir örnek verdi. Norveç tam da olumsuz örneği yansıtırken! Faşist partilerin kullandığı ideolojiye bakarak birden ülke adını çıkarıp buraya indirgersek, çok önemli aynılaşma mesajı alırız. Fakat bizde tepkiler olmadığı hatta resmi ideoloji olarak yerine göre kullandığımız için konuyu bütünsel kavramak çok zor. Zor ama Faşist hareketler inanılmaz bir ivme kazandı. Sadece örgütsel veya parlamento parmak sayısı değil, düşünsel olarak öyle algılama ideolojik tutsağı haline sokulduk. En tehlikelisi düşünsel doğallaşmadır!