Savaşlar; insanın insani benliklerinden uzaklaşmasına neden olurken, her gün ve her an bunu hayatımıza egemen kılınması halidir.
İnsan soyu tabiatla olan ilişkilerinde yaşamını kolaylaştırmak için, onu anlamaya çalışarak ondan kendine kolaylanan/kolaylaştıran yaşam unsurlarını çıkarmaya çalışırken; bugün geldiğimiz noktada insanın insanla, insanlar topluluğunun diğer insanlar topluluğuyla hem de toptan yok etmeye yönelik savaşları neden?
Toplumsal iş bölümler hayatımızı kolaylaştırmayı sağlarken, işbölümlerinin çoğalması ve gelişmesi neticesinin anlatımı olan üretim ilişkileri ve onun toplamda ki anlatımı alan üretim biçimlerinin artı-değer yaratma hallerinin bireyin ve toplumun kendilerini refah ve mutluluk üzerinden yeniden üretmeleri yerine; artı-değerin yeniden üretilmesi ve bunun merkezileştirilerek mülkiyet haline dönüştürülmesi amaçlı olması ana karakteri savaşların bitmezliğini beraberinde getirmiştir.
İnsan varlığı bu savaşı iki ana kategoride yapmaktadır.
Tabiatla olan ilişkisini doğayı tahrip etmek ve onun ekolojik dengesini, kendi varlığının bile yaşam imkanı/hallerini tüketmek biçiminde yürütmesi…
Toplumların; milletler, sınıflar ve devletler örgütlenmesi kombinezonları üzerinden ortaya çıkarmış oldukları savaşlar ve bunların sonucu olarak önümüze gelen insan ölümleri ve insanlığın ölümleri.
İnsan varlığı, ortaya çıkan bu tür ölümlerin iki halinde de ana unsurdur.
O, hem öldürendir,
Hem de ölendir.
Hem mağdurudur,
Hem faili.
Kümülatif olarak insan varlığı bu haldeyken, bu varlık içerisinde savaşlar ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, hangi taraf galip gelirse gelsin; mutlak yenilgiye uğrayan, mutlak yenilgisi kaderi haline getirilen kadınlardır, kadın cinsinin kendisidir.
O, büyük bir özenle kendinde sakladığı, tabiatla uyum sağlayıncaya kadar bedeninde yaşattığı çocuğunu; pamuklar içerisinde uykusuz gecelerle ninniler söyleyerek büyütmeye çalışırken, kendi yaşamına çocuğunu merkez alarak düzenlerken; ve bir gün gelir ki ona, çocuğunu savaşa vereceksin mecburiyeti dayatılır.
Kadın, hiçbir dahli olmayan bu savaşa çocuğunu vermekle/ vermek durumunda kalmakla onun ölmesine de evet demiş olmaktadır. Ve ne yazık ki savaşlar ölmek-öldürmek ikili halin dışında bir üçüncü hali asla kendinde taşımamaktadır.
Savaşlar, cepheyle ve cephe arkasıyla birlikte kendini tamamladığı için savaş alanları çocuklara açlık, sefalet ve ölüm tarlaları olmaktadır.
Kadının suçu ne?
Çocuğun suçu ne?
Kadınlar sınıflı toplumların, hangi sınıftan olurlarsa olsunlar değişmeyen sömürüleni halindedir.
Çocuklarsa, sınıflı toplumların en üst bileşeni olan devletin; sömürü sahasıyla olan ilişkilerinin ve çelişkilerinin yaratmış olduğu kurbanlık olma halleridir.
Onlara bu kurbanlık olma halleri tek seçenek olarak dayatılırken, devletin ve milletin bekası için şehadet makamı sunularak(!) ölümleri kutsanmaktadır. Kendilerinin nedeni olmadığı savaşa ölümler yüceleştirilerek, savaşa sürgün edilmektedirler.
Kadınlar:
Savaşlarda tüm kadınların savaş mağduru olduklarını, her çocuğun bir annesinin olduğunu ve kendisi kişisel olmasa bile, yiten çocukların analara ölüm olarak geldiği tüm kadınların ortak yazgısı halidir.
Ölümü durdurmanın nimetin paylaşılmasının adil olmasından geçtiğini, özgürleşme, eşitleşme ve kardeşleşmenin savaşları engellemenin olmazsa olmazı olduğunu fark edilmesi gereken bir zorunluluk olduğunu bilince çıkarmaları onlar için bir zorunluluk halidir.
Ne için savaş!
Kim için savaş!
Bu iki olgu insanlığın sömürgeleştirilmesinin sonucu olarak “savaş” kelimesinin hayatımıza dayatıldığını bildiğimiz noktada:
Savaş nerede ve nasıl çıkarsa çıksın söylenecek tek şey vardır.
Paylaşılmayacak ne vardır!
Yeter ki içinde sömürü olmasın.
Ölen ya da öldürülen her çocuk bedenimizden çekilen bir damla kandır.
Ölen her çocuk, suya hasret toprak misali bedenimizi ve ruhumuzu çoraklaştırmaktadır.
Çocuğun da anaya süt borcu vardır!
Kendisini doğuran anası hakkı için savaşa karşı çıkmalıdır.
Ve her bir çocuğun anasının kendi anası kadar kutsal olduğunu bilerek:
Sömürüye karşı durmalı,
Ezilenlerin yaratılmasına engel olmalı.
Yaşamlara bunu şiar edinmek; dünyayı çocukların ülkesi yapmak ancak bu şekilde mümkün olmaktadır.