Suriye kafamızı karıştırmasın. Kimsenin sözünü senet kabul etmeyelim ki içimizde kurt kalmasın. Muhaliflerin kafa kesen vahşeti video olarak ortada dolaşıyor ama gördün mü dediğim Murat Kanatlı tam anlaşılabilecek ve değerlendirilebilecek halde değil dedi. İşte bu kadar. Bilinen muhaliflerin arasında El Kaide gibi çağdışı vahşilerin de bulunduğu ve muhaliflerin onları aralarından atmadığıdır. Yani Esat devrilse de muhaliflerin güven verici bir idare oluşturup üstelik demokratik denilebilecek bir düzene geçileceğini beklemek hayal gücü ister.
Türkiye bile demokratikleşme yolunda bilmem kaçıncı bin hamlesini yapmaya hazırlanırken Suriye’den demokratikleşme beklemek öküz altında buzağı aramak gibi bir şey olur.
Beklenebilecek olan şiddete daha az başvuran ve oturduğu koltuktan devrilebileceğini içine sindirmek zorunda bırakıldığı için seçilenlerin ihtiyatlı hareket etmesini ve egemenlik falan gibi laflarla uygarlığın ulaştığı noktaya gelmek için çaba harcadığını göstermeye çalışmasını sağlamaktır.
Batı’dan bir askeri müdahale olasılığını onaylayalım mı diye sorup duranlar vardır. Onlara ben sorarım. Bize Batı hesap vermeye çalışıyor mu ki onaylayalım ya da onaylamayalım.
Biz üçüncü tarafız. Dünya kamuoyunu sadece Batı’ya nefret söylemini arttırmayalım ve yeni teröristler yetişmesine hizmet etmeyelim istedikleri için ikna etmeye çalışırlar.
Buna hakları yoktur. Bir şekilde insanlara hesap vermeyi düşünmeli ve yeni yollar bulmalıdırlar.
Bunu talep ederken örneğin BM’nin bir mekanizmasının dünya halkının sadece devletlerden ibaret olmadığını dikkate alan bir şekilde hudut ötesi hareketlere halkın denetimini getirmesi gerekliliğini düşünüyorum. Kolay değil çünkü devletler genel kurulda söz hakkına sahiptirler ama dünyanın hiçbir genel sorununa beraberce sahip olduklarını görmüyoruz. Gündemde hep batılılar oluyor. Paraları varsa var ama her şey para değildir deriz. Öyleye bir yolu da olmalı. Geri bıraktırılmış ülkelerden dem vururken içlerinden birisinin (Çin) dünyanın ikinci en büyük milli gelirini yaratan devlet olduğunu, bir diğerinin (Japonya)kişi başına ne yüksek gelire sahip olduğunu da düşünelim ve gene de zengin devletlere siyasi gücümüzle dünyayı unutmamaları gerektiğini hatırlatırken zengin olmak gerekmediğini kabul edelim.
Geri ülkeler saçma sapan işlerle uğraşıp kavga ederken Fas’tan Afganistan’a siyasal dincilerin marifetleriyle süslü çök tehlikeli sorunlar yaratmaktadırlar. Kapitalistler bunların arasında güvenli bölgeler yaratmak için yeni teknikler ve yeni teknolojiler üzerinde çalışmaktadır. Biz ise yaşamın dünyadan yok olma tehlikesi bile varken veya insan yaşamının yok olma tehlikesi varken abuk sabuk gündemlerle oyalanıyoruz. İnsan hakkı var mı, hukuku kim yapar insan mı Allah mı diye diye insan katledenleri seyrederiz.
Gündemde olan yangınları bastıramıyoruz diye telaşa kapılan ABD ve müttefikleri insansız uçaklar ve robotlarla çözüm ararken çağdaş modaya uyup demokratik görünümlü seçimli rejimlere sahip olan ülkelerin halkı BM’de sesini yükseltecek ve bölgesel işbirliği çabalarıyla siyasi etkinlik kazanacak yönetimler sahibi olamıyoruz. Batılı kapitalistleri izleyip çatışmalardan kâr çıkarmaya çalışan komprador kapitalistleri başımızda tutuyoruz.
Bakın kapitalistlerin başındaki ABD’nin başkanı ne düşünüyor.
‘ASKERİ DEĞİL POLİTİK ÇÖZÜM’
Suriye’de askeri değil, politik bir çözüm olması gerektiğini düşündüklerini vurgulayan ABD Dışişleri Bakanı Kerry sözlerini şöyle sürdürdü: “Suriye de insani durum çok kötü. İnsanlar kaçıp komşu ülkelere gidiyor. Biz sadece askeri bir karşılık vermiyoruz. İnsani yardım yapıyoruz. Tarafları bir araya getirmeye çalışıyoruz. Ancak bir taraf kimyasal silah kullanıyorsa ve çok sayıda insan öldürüyorsa askeri açıdan daha güçlüyse, o taraf çözüm masasına asla gelmeyecektir.”
‘KISA SÜRELİ VE HEDEF GÖZETEREK’
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Suriye’ye olası askeri müdahalenin “kısa süreli ve hedef gözeterek” olacağını da yineledi.
Uzaktan bombalarla Esat’tan kurtulma işi muhalefete havale edilecek demenin başka türlüsünü söylüyor. Güçlü olanı güçsüzleştirme ama masaya gelmesi için değil!
İsrail de Tel Aviv’den sonra Kudüs’e de demir kubbe yapıyor.
İsrail’in kitle imha silahlarının kullanılması yasağına uymayana ceza verilmesi gerektiğini söylediği de duyulmadı. BM Filistin sorununu çözülmesini olanaksız hale getirecek olan ve BM kararlarına ve Araplarla yapılan antlaşmalara aykırı olan yeni yerleşim yerleri inşasına başlanmasına karşı yaptırım diyen olsa ne diyecek acaba? Yoksa Filistin sorununu çıkmaza sokmak zehirli gaz kullanmaktan daha mı zararlı?
ABD ciddi kamuoyu baskısına hassas olduğu için barışçı çözüm yollarını açık tuttuğunu ve zehirli gazları versin müdahale olmasın bile kararında olduğunu açıkladı.
Peki Batı dışında bu dünya çapında ihtilatları olacak olan olaylara ilişkin söz söyleyecek yok mu?
Neden sıkıya giren hemen “Aman Amerika yarıma gel” veya “ne oldu Amerika, başka zamanda yardıma koştun bazıları için ama bize gelince gıkın çıkmıyor diye bağırıyor?
En büyük sorun galiba dünyanın büyük çoğunluğunun kendi ülkesinde fırsatçılara boyun eğmesidir. Buna çare bulmak şarttır. En azından Batı’daki muhaliflerle dayanışacak ve şu aralar başı beladan kurtulmayan kapitalistlerin oralarda da devrilmesini sağlamak gerekir.
Soldan bir ses çıkardı: Birleşin dünya emekçileri, bir ses daha vardı: ABD kapitalizmi kâğıttan kaplandır.
Bizim solun kalkınma ve istihdamı artırmanın özel sektör kanalıyla gerçekleştirilmesi esastır aşamasına geldiğini düşündükçe umutsuz olmak işten bile değil ama…