Meclis yeminleri dinledi ve hükümet kurulmadan başkanlık divanını seçmeme konusunda anlaşan mebusların aymazlığıyla ipleri parti başkanlarına kaptırdıklarının belgesi olarak toplantı tarihini kendi yasalarına (İçtüzük) aykırı olarak UZAK BİR TARİHE attı.
Esas olan meclis olmalıdır ve anayasa da ona göre yazılmıştır ancak insanlarımız güçlü iktidar kafasıyla yetiştiği için meclisi önemsemez. Hükümet kurulur kurulmaz sapık ideolojilerinin sonucu olarak parti disiplinin yukardan partiyi denetleme olduğunu zannettiğinden olacak mebuslarına da kurşundan adam olmayı layık görür. Mebuslar da kurşundan asker olmayı marifet zannedip ona göre davranır.
Hükümet istifa etse meclisin hiçbir karar alamamasını da içine sindiren insanımız İçtüzük’e böyle bir madde koydu. Hükümet istifa ederse müstefi hükümetin izin verdiklerini dışında bir şey görüşemez!
Bunlar meclisin aslında yok mesabesinde olduğunu gösterir. Kendi güvenini almadan ayakta duramayacak olan hükümetin emrine girmekten utanmayan mebusların oluşturduğu bir meclis!
Bunun tarihi kökleri vardır tabii ki!
İlk meclis kurucu meclisti dersek, mebusların seçimi cemaatin ileri gelenlerine ilan ettirilen KTFD’nin iki akıllının Kıbrıs için yazdığı anayasanın uyarınca oluşan ve çalışmayan meclisin kurallarına mahkûmdu. Sonra kendi bir İçtüzük yaptı ama o meclis kendi başkanını bile seçememişti. Cemaatin ileri gelenleri KTFD ilanında başkanını da ilan etmişti.
O mecliste ilk konuşmamı yapmış ve cemaatin ileri gelenlerinin meclisin yetkisine kelepçe takamayacağını söyleyerek seçim istemiştim.
Hayretleri hatırlarım. Nasıl olur da ebedi görülen şefin yetkisine meydan okuyordum, şaşıp kalmışlardı.
Seçimlerden sonra içtüzük çalışması yapıldı ve muhalefet olarak aklımıza göre en demokratik diye lağvedilen Türkiye Senatosunun içtüzüğünden kültürümüze göre muhalif mebusa en demokratik yetkileri vermeye çalışmıştık.
Bizim de en demokratımız bu kadar bilirmiş ki o içtüzüğün Türkiye’ye devrini kapatmış olan Belçika krallığının danışma meclisinin içtüzüğünden mülhem olduğunu fark etmedik.
Benim garipsemem ve bu kadar yetkisiz ve etkisiz mebus nasıl olur diye peşine düşüp çağdaş ülkelerin mebuslarının yetkilerini kurcalamam için yıllar geçmesi gerekmişti.
Sonradan adım içtüzüğü yapan kişi olarak söylenmeye başlamışsa da çok az değişiklik yaptırabildim. Meclisteki ömrüm kavgasını vermekle geçti.
Aradan bunca yıl geçince hala ayni yerde bulunmamız tam bir başarısızlıktır. Seçimden sonra bile meclisin egemen olduğu fikrini hala destekleyecek birinin çıkmaması başka türlü izah edilemez. Başkanlık divanını oluşturmamak ve hükümetin ortaya çıkmasını beklemek hiçbir şekilde ders alınmadığını ve bundan sonra da hükümetin emrinde bir meclisle yola devam edeceklerini kanıtlıyor.
Onun için ikide birde geçmişin ünlüleri deyip anmak ve tören düzenlemek başarıya önem vermemektir. Kıbrıslı hiçbir şey başarmış değildir. Geriye doğru gidiş devam etmektedir.
Bugünkü durum bunun kanıtıdır.
Sol birleşsin, oy vermezseniz UBP’ye yarayacak, ne yani evde oturalım da bizi gene ayni insanlar mı yönetsin gibi lafların boş laflar olduğu ortadadır. Bunu CTP gazetesi karma oy UBP’ye yaramadı diye yayım yapınca kendilerinin de oy verenlerin bir değişiklik yaratmadığını görmelerini sağlamalı idi ama görseler bile itiraf etmezler. Seçim seçim olsun diye atılması gereken adımları attırmadan katılmayız deyip işi oradan başlatmazsanız seçimin sonucu ilk günden bellidir.
Sol parti diye görünenlerin ne olduğunu da ifşaa ettiler. CTP ile diğer partilerin arasındaki mesafe eşittir diyerek seçimden önce solun en büyük partisi biziz lafını geri aldılar. Bunu UBP ile de koalisyon yapmanın kapısını açmak için yaptılar sanmak yanlıştır. Gerçekten CtP ile onların arasında eşit mesafe vardır. Çünkü CTP de bir partidir ve diğerlerini ezip geçmeden koltuk kapamaz.
Siyasi görüşler konu olsa her an samimi görüşlerle bir araya gelirler, anayasa ve diğer temel yasalar hakkında görüş alış verişi yaparlardı. Buna tanık olan var mı?
Yumurta kapıya gelince konuşurlar ama bir birlerinin görüşlerini not ettikleri hiç görülmez. YKP sol diye geçinenlere anayasa, partiler ve seçim yasası hakkında görüşler sundu ama biri bile bunları arşivleyip konu etmedi. Siyasi mercilere de verdik ama onların arşivlerinden çıkarıp da tartışanı gören olmadı.
Bu birbirinden eşit mesafede duranlar şimdi koalisyon yapacaklarmış bizi de ilgilendirirmiş!
Sonuçta değişecek bir şey olmayacak. Onun için halkın mesajlarıyla yayın kuruluşlarından koalisyonu tayin edecek olan AKP’dir kimin kuracağını tahmin etmek için onlara değil AKP’ye bakın denilmesi şaşırtıcı değildir. AKP karışmasa bile o ne ister diye hareket edeceklerdir.
Serdar’ın “nedir bu Denktaş nefreti” diye verdiği demeçte ne demek istedi diye soran yoksa ezik olduğumuzu bilin.