Bugün Perşembe. Ben genelde tek konu veya birkaç konuyu özetle yazıp yorumlarım. Müzik konserlerimde veya arkadaş sohbetlerinde potbori pek yapmam. Fakat bazen güzel ezgilerle birbirlerine bağlı bölümler seçerek potbori yaptığımda oldu. Şüphesiz potborilerde genelde söylemek istenilen ama zamanla sınırlı olma nedeniyle seçkilerle ortaklaşma tınıları sunma gereksinimi sonucu yapılır. Bir de çeşitleme adıyla başvurulur. Murat’a pek yapmadığım şekliyle konuları sıralayıp tercih yapmasını istedim. Oda biraz sıkılarak beklide farkında olmadan “potbori yap” dedi. Bende lafı alır almaz hemen yazının başlığına uygun bulup gerçekleştiriyorum. Bakalım müzikteki arada bir olsa da başarılı yaptığım potboriyi şimdi makalede başlık koyup uygulayabilecek miyim?
Bugün 1Ağustos, Kuzey Kıbrıs’ta resmi tatil. Tam 3 kutlama günü birlikte simgelenip tatil yapılıyor. Gariptir tam 3 kutlama olayına rağmen sabahleyin gazetelerde başlığa çeken pek olmadı. Başlıkların ortak imgesi çarpıcı, “Toplumsal direniş bayramı”! Hemen içeriklerine girince ise yeniden garip “hastalığımla” yüzleşme noktasına geldim. Ama bir ufak anımsatma eleştirisinden sora!
Nedense seçimler bitti. Bolca “kazanan kaybeden” saatlerce ekranda konuşuldu. Ama Boykotun durumu, oy yakanların oranı ve Türkiye’nin tutumu hemen hemen hiç konuşulmadı. Yine garip başka bolca konuşulan ise ibrete şahandır. “Değişik yüzler”! Özelikle CTP içinde bazı kişilerin kazanması bu ifadeyle ideolojik boşaltma ve Utangaç CTP” gizleme enstrümanı oldu. Değişkenliği düşünceyle ifade etme nedense unutuldu. Bolca söylenen bir simgenin şu anımsatmasını yaparak yanıtlama arayanlara sunalım. “Sahi daha geçenlerde, Brüksel’e giden sendikacılara Rumlardan para alıp gittiler diyen değişken yüz değişiklik mi yaratacak”? Özelikle CTP aşkı artan bazı ekran şovcularına bunu sormak isterdim ama imkânsız gibidir!
Gelelim 1 Ağustos kutlama günlerine. Yukarda yazdığım gibi “Toplumsal direniş bayramı”! Peki, hangi direnişler olmuş? Osmanlı 1571 yılında Mağusa’yı fetih yaptı. Mağusa sonradan İngilizlerin, ardından Kıbrıs Cumhuriyeti ve şimdi Türkiye’nin alt yönetim kenti olarak çeşitli dönemler geçirdi. Bunlar resmi ağızla olan gelişmeler. Hangi ülke fetihi direniş olarak kutluyor, aldıktan sora el değiştirmelere rağmen aynen devamlı kutluyor? Yine 1 Ağustos TMT kuruluşu olarak kutlanıyor. Peki, artık ilgili örgütün kuruluş tarihinin bu olmadığı kanıtlanırken hala hem kutlama hem de tarihi olarak aynen devam kılınan gün olma şansına ne demeli? 1 Ağustos günü aslında Türkiye’nin direk Kıbrıs’a dâhil olması ve Denktaş’ın Kaymağı tavsiye ederek başkan olduğu gündür. Ama kuruluş değildir. Daha resmi bilimsel ifadeyle, İngiltere’nin Türk toplum yapısına görevini Türkiye’ye devretmenin tarihidir. Ama kuruluşu değildir. Üçüncü Direniş olayı ise Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye Genelkurmay alt yapılı Güvenlik kuvvetlerine geçiştir. Her 3 Olayda toparlanacak olursa, anlamı bir yana üçü de direnişle alakası yoktur. Fetihçilik, TMT Türkiyeleşme süreci ve Güvenlik Kuvvetleri sürecine geçilmesi olmaktadır. Hem tarihsel sorgulama hem de kelimesel anlam bakımından önemli itiraf gibi karşımıza Kuzey Kıbrıs gerçeği geliyor.
Türkiye’de ise daha otoriter yöneliş dinin kutsal bayrağı ile otoriteleşerek piyasalaşarak ama giderek dıştalatarak devam ediyor. Öyle olmasa Koç sermaye kesimine de direk tavır konulup Tüpraş operasyonu olur muydu? Hem toplumu tek tipleşme hem de devlet içi çelişkiler hem de ekonomik burjuva tavsiyesi devam ediyor. Medyalarda bundan nasibini alıp Yavuz Baydar dahi gönderildi! Özelikle Gezi Parkı olayı ile kovulan gazeteciler, sokakta cadı avı, sopalı paramiliterlerin göreve soyunması, internet yazıları dahi “örgütle” suçlanması ve daha niceleri artık Türkiye’nin günlük yaşamın bir parçası oldu. Dinin etkisi ise “Helal kan, hamilelerin durumu, çocuk yapmanın teşviki, öğrencilerin boykota direnişe katılma halinde bursların kesilmesi” ve aklınıza insani doğal ne varsa hepsinin suça tavsiyeye konulması, çok çarpıcı ama doğallaşan gelişmeler haline sokuldu. Hele Ramazan nedeniyle iftar sofralarında barışma adına yapılan konuşmalar…
Türkiye bunlarla yeniden yapılanmaya devam ederken, önemli liderliğe ve sistemin örneği sunulduğu Ortadoğu’da sarsıntılar geçiriyor. Tam Şam’da namaz kılacam derken, ortaya çıkan Kürt gerçeği işleri iyice karıştırıyor. Hele Kuzey Suriye’de Özerk Kürdistan olayının artık kaçınılmaz olması ve Türkiye’nin Şeriatçı Elnusrayla ilişkilerinin yeniden ortaya serilmesi, politik ikilemi iyice kuşkularla ileriye bakışta sorguluyor. Artık Ortadoğu’da din öylesine bir role dönüştü ki sadece Mezhep Şii Suni değil Sünniler içinde Müslüman Kardeşler Selefiler ikilemi de derinleşti. Mısırda yaşatılanlar ve Sudi Katar gerçeği yeni bir parçalanmanın kanla yazılmasının tehlikeli oyunu haline geldi. Türkiye ise yeniden iflası oynadı.****
Mısırda daha geri olmasına rağmen bölgesel ve Türkiye’ye benzer çatışmalı devlet içi olaylar ve sokaktaki değişken zeminli kitlesel hareketlerle çalkalanıyor. Yalnız Mısırda ordu önemli güç. Amerikancı gerçeği, ülkede güçlü olma ve önemli ekonomik gerçekliği ile Mısır sistemin önemli aynası olarak oldukça çalkantılar yaşıyor. Daha geniş coğrafyada Mısır, Suriye içi “Muhalif kesimler” Tunus’ta artık İslamcılar mezhepsel değil ılımlı radikal, Suudici Müslüman kardeşli kavgalarında çoktan başlattılar. Denilirdi ya. “Ortadoğu kaygan bir zemindir. Girildiğinde nerde durulacağı belli değil”! İşte o kanıtlanıyor.
Ortadoğu’da artık birde Kürt gerçeği vardır. Dillerin susturulduğu ve beleklerin korkuyla baskıyla sindirilip yok saydırtılan Kürdistan ifadesi artık rahatça kullanılıyor. Belli ki Kürt dinamiği örgütlü olmanın sonucunu direk dikkate alınma ve hesaplara konma ile yerini alıyor. Ama hep şunu tekleştirmeyelim. Bölgede sadece Kürt ve daha dar anlamda PKK yoktur. Çeşitli güçler vardır ve gelecek planları bulunuyor. Dinamiklerin salt Ortadoğu’da değil, Amerika’ya Moskova’ya uzanan çok değişken çözülmesi gereken denklem vardır.
Ne dersiniz. Bu kadar çeşitleme yeter. İlerde bu konular daha çok yazılıp çizilecektir. Zaten ben günlükten haftalığa çok gazete yayınında bunları yazdım. Ama gelişmeler ve yeni çözülme ile hesaplar her an başka konu yaratmaya adaydır. Dün AKP veya Mısırdaki Mübarek ile birkaç yıldaki şimdiyi düşünün. Kıbrıs ise kendi kabuğunda “yeni yüzlerle” şarlatan yayıncılarla bol atıp ama içi boş sarımsaklı kokularla konuşmaya devam edeceklerdir. Dini kuşatılmışlığında, kapitalist ekonomik krizin her gün yeni sarsıntılarla depreme devam edilen ortamda, yazmakla işler bitmez. Bakalım Tunus ve Mısır deneğimi sorası sosyalist hareketler ders çıkarıp önemli başarı örneklerle ne zaman bize mesaj verip başarı öyküler yazacağız?