Seçim bilindiği gibi dünyanın her yerinde bir zorunluluk oldu. Medya da bu zorunluluğu dikkate alarak adını bilmediğimiz ülkelerde bile seçim yapıldı haberini verir. Bazıları seçim olsun diye yapılır ve rejim yaptıklarını halka onaylatmak için baskı, tehdit ve rüşvet verir. Oy getirecek şürekâya imtiyazlar tanır. Sonunda da muradına erer ve onaylatır. Onaylatamazsa darbelerle seçim sonucunu iptal eder ve yeni seçim vaatleriyle kendini yenilemeye ve tekrar yeni elemanlarla yoluna devamı sağlamaya çalışır. Bazıları ise serbest oyu etkileyebildiği kadar her türlü seçim hilesine başvurarak tezgâhı çalıştırmayı başaranlar arasında bir oyuna dönüştürür. Biri gider benzeri gelir.
Bizim rejimin vardığı son nokta budur. Yanlışsam denetleyebilirsiniz. Seçimden sonra “öyle değil böyle yapsalardı, sonuç böyle olmazdı” diye sözünü işittiğiniz kişilerin eleştirilerini ve önerilerini yani işlenen hatalar diye nitelediklerini hatırlayın. Göreceksiniz ki parti içi demokrasinin ihlali dışında o kişi oy getirecek kişi idi, kestiler; Şunu aday yapmadılar; o yöreden bir aday göstermediler; belagati iyi olanları konuşturmadılar gibi şeyler söylerler. Yörelerin sıkıntılarını dile getirmeye önem vermediler gibi popülist değerlendirmeler yaparlar. Daha cesur olanlar hükümette iken Rabbena hep bana dediler, sempatizanları ihmal ettiler, yeni hempalar sağlamadılar derler.
Parti içi demokrasiyi ihlal ettiklerini de şikâyet konusu yaparlar ve haklıdırlar ama dikkat ederseniz görünüşü bozduğu için şikâyet ederler. Demokrasiyi ihlal eden örneklerde somut konuşamazlar çünkü önemsemediklerinden dolayı unutmuşlardır.
Yasadışı olarak partisinden ihraç edilen Özker Özgür’ün “üyeliği silindi” açıklamasıyla disiplin kuruluna sevk edilmeden ihraç edildiğini açıklayan partinin hukukun üstünlüğü lafının ciddiye alınması için suçlularla hesaplaşılması gerektiğini söyleyeni duymazsınız.
Sadece parti içi demokrasiyi sağlayacağız diye gevezelik ederler.
Bu arada şu parti kamuda reformu anladı ve yapmak için önlemleri iyi düşündü, ekonominin çıkmazda olasını değerlendirdi ve çarelerini sıraladı, asayiş ve yozlaşma için alınacak önlemleri de gösterdi gibi siyasi ve somut şeyler ortaya koydu diyeni duymadım. Solun değerlerini somutlaştırdı ve beni iyi tespitler yaptığın ikna etti demediler.
Çok kişiyi dinledim. Şaşıp kaldım. Hem de şimdi değil eskiden beri dikkatimi çeken hep bu oldu. Demek ki halkın önemli bir kısmı seçimlerle sadece iyi demagogları, insan tanıyıp oy getirecekleri bulmada başarılı olanları, insan küstürüp de partiyi zayıflatmayanları ve vaatlerle insanları oy vermeye ikna edenleri seviyor ve parti içinde o insanlara destek olup o insanların öndelik ettikleri partilere oy veriyor.
Örneğin muhalefete düşmeyen parti yok ve her parti muhalefette iken fark ettiği gibi etkisiz ve yetkisiz kalmanın sıkıntısın yaşıyor ama muhalefete etki kazandırmak ve böylece halkın verdiği hükümeti başta mali olmak üzere ahlaken denetleme görevini yerine getirmek için dünya meclislerinin uygulamalarını inceleyip elde etmeye çalışmak ister. Daha doğrusu istemelidir. Öyleyse her seçimden sonra muhalefet için neler istemesi gerektiğini iyice bilmelidir. Yoksa parlamentarizm denilen tiyatronun aktörü olurlar. En kapsamlı program açıklamasını yapan CTP olduğuna göre ondan alalım örneği. Ombudsman ve Sayıştay raporlarını sürekli komiteye iletecek ve o komitede başkan muhalefet partisinden olacak ve partiler eşit sayıda temsil edilecekmiş. Konunun muhalefetin etkinliğini artırmak olmadığını görürüz çünkü mebusların ilgilenmediği raporları daimi komiteye almak zaten daimi olarak çalışmasa hiçbir zaman bitiremeyeceği raporları muhalefetin başına yıkmaktan başka ne işe yarayacaktır ki! Konu raporları kimsenin dinlememesidir ve konu programın az ilerisinde belirsiz bırakılmaktadır. Çünkü orada Sayıştay ve Ombudsmanın raporlarının etkililiğini artırmak için gereken yapılacaktır denilmektedir.
CTP’den açılmışken sözü Kıbrıs sorununa da getirelim. 1977-79 antlaşmalarına sadakat belirtiliyor ama 1979 antlaşmasının Maraş maddesinin neden reddedildiğini ve Maraş’ı kapsamlı çözüm paketine atıklarını izah etmedi. Yani CTP imzasına antlaşma içindeki maddeleri tüm olarak değil istediği kadarıyla kabul edecek kadar sadık kalacaktır. Onun için programına da o kadar sadık kalacağını bugünden açıklamış olmaktadır.
Seçimlerin getirdikleri dedik ama yeni bir şey getirmedi.
Esas beklenen seçim bir seçim iki derken yönetimi terbiye olması idi. Beklenen o idi. Seçimde halka hesap verilir yönetim temizlenir sanılırdı. Ancak şartlar uygun değil ki olmadı. Sırayla muhalefete düşenler de hesap soramadığı için yozlaşma arttı eksilmedi.
Şartlar neden buna izin vermedi de hesap soran bir ülke olmadık? Olamadık çünkü başta Türkiye müdahalesiyle kayrılanlar seçimi kazandı. Türkiye de yolsuzluğu umursamadı. Davasını savunan seçilmesi ona yetti. Türkiyeliler de durumdan yararlandılar. Sistemin kendini temizleyen bir sistem olmasına da izin vermediler çünkü hukuka uygun işlemeyi sağlamak gerekirdi ve bu sağlanırsa kimin ele geçeceği belli olmazdı. Şimdilerde yozlaşmaya karşı reform talebini ileri sürer ama Kıbrıs’taki güçlü Türkiye varlığı bile uygulatamıyor. Seçimin kampanyasını izlerken bile açıklamalar reforma ve sıkı mali düzene hiç bir partinin kendini bağlı saymadığı ve paketin o maddelerinin uygulanmadığı haberlere konu oldu; lakin Türkiye güçleri esip yağmadı.
Bu kadar insanın üye olduğu ve yasaya göre demokratik çalışması şart olan partilerin yeni eski kazananları kişi olarak seçimin getirdikleri oldu. Büyük hayır dilerim.