Uzun bir aradan sonra tekrardan Afrika’nın değerli sütunlarında sizlerle buluşmanın heyecanını yaşıyorum.
Yazımda; sizlerle mülteci hakları derneğinde dinleyip, öğrendiğim olaylardan etkilenerek ülkemizin içinde bulunduğu durumla karıştırdığım konuları, düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Mülteci hakları derneğine orada çalışan arkadaşlarım; Faika, Tegiye ve Ceren’in daveti üzerine Fransızca çeviri yapmak için gittim.
Ülkemize gelen 9 Togo’lu mültecinin Birleşmiş Milletlere yapacakları mülteci başvuru forumlarını doldurmalarına yardımcı oldum.
Togo Fransa’nın işgal ettiği birçok Afrika ülkesinden biriydi ve Togo’lular da diğer Fransız işgalinden çıkan Afrika ülkelerinde olduğu gibi Fransızca konuşuyorlar.
Başvuru sorularından bazıları bana saçma gelse de soruları doldurmak zorundaydık ve doldurduk da, en önemli soru en son sorulan soruydu.
“Ülkeni neden terk ettin?”
9 farklı kişiden 9 farklı cevap geldi. Fakat izledikleri yol da kaçış nedenleri de aynıydı.
Öldürülmemek…
Biri, kardeşini kaybetti…
Biri, polis tutuklamasından sonra eline öldü kağıdı verilmesine rağmen, kocasını bulma umudu ile yaşıyor…
Biri, evine yapılan baskın sonrasında askerler tarafından kız kardeşine tecavüz edilip öldürüldüğünü gördü…
Bir diğeri ise çocuklarının ve karısının nerde olduğunu bilmiyor.
Çözülmeyecek puzzle gibi dağıldı aileler.
Hepsi de hikâyesini gözlerinde yaş ve yüreklerinde umutla karışık buruklukla anlattı. İçlerinden birinin hıçkırarak ağlarken anlattığı hayat hikâyesinden, tüylerim diken diken olmuştu ona tek bir şey söyleyebildim.
“Ne pleure pas mon Frère Togolais” yani ( ağlama Togolu kardeşim).
Ama ona söylemek istediğim çok şey vardı.
***
Mesela…
Sen ağlama Togo’lu kardeş, burada gözyaşlarını görecek kimseyi bulamazsın.
Çünkü herkes kendini dünyanın merkezinde sanıyor.
Şimdi yaz…
Devrim tatilde…
Sıcaklarda Devrim yapılmaz ki.
Bak sana açık olayım, burada kimsenin özgürlük ve demokrasi için canını vermeye niyeti yok.
Çünkü en uçtaki devrimcilerimiz torpille devlet dairesine girme peşinde.
Bana inanmıyorsan sorabilirsin, Mağusa gümrüğüne annesinin kanatları altında giren devrimciye ya da sarayda avaracılıktan klimalı odasında fesatlık üretene sor.
Ya da istersen meclis koridorlarında yürüyen meclisin avukatlığını yapan asi görünüşlü feminist tiyatrocuya sor.
Ama sen onları bırak, en iyisi sen etrafları lamarina ile çevrili mürit koyunların müfettiş koçuna sor. O sana bunları klişe lâflarla daha felsefi anlatabilir.
Siktir et…
En iyisi sen kimseye sorma…
Gözyaşlarını gösterme…
Anlayamazlar…
Burada senin anlattığın gibi, eylemcilerin üzerine ellerinde palalarla polis saldırmıyor.
Buradakiler genelde zam artışı ya da 13. maaş için eylem yapıyor.
Ama yazın en popüleri “haydi beleşe denize” diyerek elinde karpuz ile eylem yapmak.
Sen ise, özgürlük ve demokrasi için eylem yapıyorsun.
Buradakilerin senin gibi demokrasiden şikâyeti yok.
Sen, iktidarın karşısında eylem yaptığın için öldürülürken, onlar işgal altında demokratik seçimler yapıp vekil seçiyorlar kendilerine.
Kaybeden halk olsa da bunun farkında olduklarını söyleyemem sana.
Trilyonlar seçim propagandasında harcanırken, bilmeni istediğim şey; bu ülkenin Mülteci politikası, ıslah okulu, doğru düzgün hizmet verecek hastanesi, hastanesinde ilacı yok.
Sen öldürülmeden kaçabilmek için rüşvet verdin ya, burada ise rüşvet milletvekili transferlerinde en ahlaksızı transfer etmek için kullanılıyor.
Sizde ormanlarda aslanlar dolaşır, bizde Melis’te kendini aslan sanan çakallar.
Sana bunları söylemek isterdim ama dilim varmadı…
Çünkü sana yine içinde bulunduğumuz durumu şikâyet etmiş olacaktım…
Yine merkez bizde olacaktı.
Hâlbuki senin derdin bizden daha fazla.
-Canım cehenneme-
Yeniçağ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.