Çocukluğumdan beri İngiliz üsler ifadesine alışkınım. Çocukluk arkadaşımın babasının üslerde çalışması nedeniyle İngiliz Ağrotur ve Dikelya bölgelerini kolayca öğrendim. İlk yaşamsal kıvılcım ise 1964 yılı başında köyüm Aytotoro ile Piyenya Rum köyü arasında çıkan silahlı çatışma sorası gelip inen İngiliz Helikopterle canlandı. İkindin başlayan çatışma havada beliren İngiliz Helikopterle kesildi. Helikopter gelip bizimde olduğumuz evin yakınındaki harmana iner. Herkes İngiltere’nin müdahale edeceğini zannetti! Çatışmayı durdurma beklentisi varken, helikopterden inen yetkili üsse çalışan köylünün ailesine bir şey vereceğini söyleyip sora işi bitince havalanıp gitti! Böylelikle İngiliz üsleri gerçeği kadar, İngiltere’nin adadaki etkinliğini de çocukluk aklımla karmakarışık algılamaya başladım. Sonradan arada bir konuşan teşkilatçılar “Taksim” derlerken, bazıları “Türkiye’nin Kıbrıs’ı 3 parçaya ayıracağını” söyleyip unutulan İngiltere’yi de katıyorlardı…
Kıbrıs’taki İngiliz üslerinin siyasal rolünü temelde 1967 yılında anlamaya yoğunlaştım. Gerilen Arap İsrail ilişkileri “ki sonradan savaşa dönüştü” Makariyos’un açıklamasıyla konu kuşkularla kafama girdi. Makariyos dostu olan Mısır lideri Nasır nedeniyle demeçsel olsa da “İngiliz üslerinin Araplara karşı kullanılmasına karşı” olduğunu açıklıyordu. Oysa sonradan öğrendik ki üsler bölgesel savaşta kullanıldılar…
Türkiye’de öğrencilik dönemimle ve giderek devrimci serüvenim başlarken Kıbrıs konusunda İngiliz üslerine hem başka bakışla hem de yeni bilgilerle oldukça genişliyordu. NATO karşıtı olma ve Kıbrıs sömürge gerçekleri arasında İngiliz Emperyalist NATO üslerine karşıt olarak yaklaşıyordum. 1973 yılında Arap İsrail savaşında, tamda Araplar lehine işler giderken keşif uçaklarla Mısırın yumuşak ve en az denetimli bölgenin bilgisi İsrail’e aktarılıp Mısırı vurma işgali konusundaki Ağroturun etkisi bana çok önemli sistemsel sorgulama yaratı. Ardından 1974 Kıbrıs müdahaleleriyle İngiliz üslerindeki Gurkalar gelişi konuyu iyice kafama kazdı. Erenköy’de öylesine Gurkalar olayından etkilenildi ki sancaktarın lakabını da “Gurka” olarak koydular. Tamda müdahale sorası Lapta üzerinde Amerikan dinleme radarları da ortaya çıkmasıyla artık adanın Emperyalist yüzünü iyice anladığıma kanaat getirdim.
Devrimci sürecimde her Kıbrıs araştırmasında ister iç ister bölgesel eksende olsun, İngiliz üslerinin rollerine hep rastlıyordum. Hatta Gazi Mahallesinde Halkevlerinde verdiğim Kıbrıs seminerinde önemli üsler rolleri de aktardım. Bir anlamda Solun Antiemperyalist çizgide olması nedeniyle üsler çok ilgi gördü. Daha sora Türkiye’deki öğrenci Devrimci Gurup ve Kıbrıs’ta Halk-der çalışmalarında gelişen ideolojik stratejilerle Rumlarla ortak mücadele arayışlarında İngiliz üsler hep ortak paydaşlıktı. Sovyet yanlısı CTP ve onun uzantılı örgütler konuyu “Kıbrıs NATO üssü olamaz” veya “Tüm üslerden arınmış adamız” söylemlerle ifade ediyorlardı. Bizler ise daha genişletme çabasıyla Kıbrıs’ta Türk Rum ortaklık paydasının İngiliz üslere karşı duruşta önemli etken olacağına inanıyorduk…
Seksenlerde Halk der hareketi dağılır CTP ise zamanla Sovyet çizgisinden çıkıp Türkiyeleşerek ve Neo liberalleşme merkez eksene kaymasıyla İngiliz üsleri tartışması bir anlamda hasıraltına itildi. Ama olaylar konuyu devre dışı bırakmadı. İlk Amerikan ırak işgalinde Saddam’ın scud füzelerinin buraya ulaşır mı korkusu bir anlamda bazı belekleri buradaki kullanılan İngiliz üsleri varlığını da anımsattı. Buna benzer olaylarla konu arada kıvılcım gibi parladı. Vikilieks belgelerinde 2006 ve 2008 yılarında İngiltere’nin karşı çıkmasına rağmen Amerika’nın üslerden keşif uçuşu yaparak Türkiye’ye PKK konusunda ve İsrail’e Hizbullah hakkında istihbarat verdiği belgelendi. Yine Suriye olaylarında bizzat İngiliz basını üslerden alınan istihbaratlarla Amerikan yardımıyla Türkiye üzerinden Suriye’deki “muhaliflere” istihbarat sağlanıp bazı karşı saldırıların engellendiği de yazıldı. Bunlar ilk akılda canlanan bilgiler…
Şimdi yeni Ortadoğu serüveninde Suriye çatışmasında yetersiz kalınan denklemi daha dış müdahil kılma adına sular ısıtılıyor. Yine merkezlerden biri buradaki üsler. Suriye dibimizde ve aslında istense kolayca vurulacak hedefiz. Bundan dolayı biraz korku ve belirsizlik kıpırtısı vardır. Oysa bundan önce Libya olaylarında da İngiliz üsleri kullanıldı. Fakat bunu yazmama ve program yaptığım Radyo Mayısta ısrarla tekrar etmeme rağmen o dönem pek ses çıkmadı. Çünkü Kaddafi kıpırdayacak durumda değildir. Oysa şimdi Suriye dibimizde! Bizler zaten üsleri korku veya yükselen sol dalgada hissederiz. Birçok ülkenin gelecek stratejisine katkı yapan üsleri genelde sorgulamak hep yükselen sosyalist dalgaya ve barışçıl seçeneklere kaldı. Şimdide öyle değimli? Uçaklar inip kalkıyor ve doğu komşuyu vurma senaryoları yaygınlaşıyor. En ufak algıyla; Birisi sizi vuruyorsa, sizi vuran yere misilleme yapma hakkınız doğar. Bu basit kuralı dahi unutup sadece “aman istenilenin dışına çıkmayalım” anlayışla dünyadan kopuk yaşamaya devam ediyoruz. Birde şu hastalık yaygın: “Neden bunlar protesto ediyor” küçümsemesi hep vardır.
Tek doğru şudur: Kıbrıs’taki İngiliz üsleri adamızın sömürgesel niteliği ve bölgesel stratejilerindeki yerini kanıtlayan direk kurumlardır. Emperyalist varlığı, bölgesel sömürgeleştirmedeki kulanım sonucu resmen sistemin tutsak kuşatılmış coğrafyasında yaşıyoruz. Sistemle öylesine karşı saydamlaştık ki yöneticiler dahi konuyu konuşmaktan kaçıyorlar. Hatta üslerle olan yanlışları veya bizi yeni cenderelere sokma gerçeğine dahi ses çıkarmıyorlar. Kıbrıs’ın emperyal gerçeklerinin aynasıdır İngiliz üsleri. Bağımlı ve sömürgeleşmenin kurumsal parçasıdır. Barış ve çevreyle dostluk istiyorsak böylesi yapılardan kurtulmakla mümkündür. Bakın biz bilmesek de üsler birçok kirli çirkin olaya taraf olarak aktif katıldı. Bu dahi bize uyarıcı algı olmaya yeter ve artar. Son Suriye olayı sadece bir tekrardır.