“Her ülkenin mafyası vardır. Yalnızca Bulgaristan’da mafyanın ülkesi vardır!” Sofya’dan bir duvar yazısı ve eski bir Sovyet deyişi, Bulgaristan’da yaşananları özetliyor: “Sosyalizm hakkında inandığımız her şey yanlışmış. Ama kapitalizm hakkında duyduğumuz her şey doğruymuş.” Ülkenin dört bir yanında, haftalardır, on binlerce kişinin katıldığı eylemler düzenleniyor. Göstericiler, farklı nedenlerle hükümetin istifasını ve siyasi sistemin değişmesini istiyorlar. Sivil itaatsizlik, genel grev, protesto intiharları derken meclis kuşatıldı ve vekiller rehin alındı.
Uzun Bulgar baharı
Eylemlerin ilk dalgası, Şubat ayında, elektriğe yapılan zamla başlamıştı. Kısa sürede siyasal sisteme, yolsuzluklara ve enerji sektörünün yabancı şirketlere satılmasına karşı bir halk hareketine dönüştü. Merkez sağ hükümetin istifasının ardından yüzde 51 katılımlı bir erken seçime gidildi. Sosyal demokrat SBP ve Lütfü Mestan liderliğindeki Haklar ve Özgürlükler Hareketi koalisyonu kuruldu. Haziran ayında yolsuzluklara bulaşmış bir medya patronunun Milli Güvenlik Ajansı’nın başına getirilmesiyle hareket tekrar başladı. Atamanın geri alınması eylemleri durdurmadı. Çünkü “mesele sadece elektrik veya atama değil, sen hâlâ anlamadın mı?”
Bulgaristan’da siyaset mafyatik tekellerin yozlaşmış siyasi partilerle işbirliğine ve yurttaşların dışlanmasına dayanıyor. AB’nin en pahalı ülkelerinden biri olan komşumuz, aynı zamanda birliğin en yoksul ülkesi. İşçilerin yüzde 20’si 159 euro’luk asgari ücrete talim ediyor. Ücretler sabitken fiyatlar artıyor. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’na (ITUC) göre AB ve IMF tarafından dayatılan kemer sıkma politikaları, ülkeyi sosyal bir felakete sürüklüyor.
Dünyanın her yerinden tarihe geçecek protesto haberleri geliyor. Eylemciler, bazen neo-liberal politikalara bazen baskıcı yönetimlere, bazen iktidarın doğa, kent ve yaşam tarzına yönelik suiistimaline, bazense hepsine itiraz etmek için sokaklara çıkıyorlar. Nedenler kadar yöntemler de birbirine benziyor.
Her yer Sofya, her yer direniş!
Sofya’da eylemler genellikle Nezavisimost (Tahrir/Özgürlük) Meydanı’nda düzenleniyor. Bulgar bayrağı, vuvuzela, davul, akıllı telefon, duvar yazısı ve karton kutudan yapılmış pankart olmazsa olmaz. Çöp kutularından ve kaldırım taşlarından barikatlar yapılıyor. Zaman zaman polis ve jandarmayla çatışmalar yaşanıyor. Yıldız Savaşları kostümüyle gelen de var, eylemin ortasında sinirlenip elbiselerini yırtan da.
#Duraninsan yerine #sabahkahvesi var. Her sabah işe gitmeden Meclis, bakanlık veya belediye önünde toplanıp kahve ve sigara içiliyor. Kahvesinden bir yudum alan gösterici sloganını atıyor: “Hükümet istifa!” Sigarasını söndürüp Meclis duvarına bir domates fırlatıyor. Slogan hazır: “İstifa et, bir domates kurtar.” Polise kitap okuyan da var, meydanda piyano çalan da. Eşofmanla gelip gösteri değil spor yapıyoruz diyen de.
Sloganlar türlü çeşit. En çok atılanları “Hükümet istifa”, “Kahrolsun mafya / yeniçeriler / oligarşi”, “Partilere seçim yardımına son!” Demokrasi taleplerinin yanı sıra bazı sloganlar Türklere ve Romanlara yönelik nefret söylemi de içeriyor.
İntihar oranının çok düşük olduğu ülkede yedi gösterici, siyasi taleplere dikkat çekmek için kendini öldürdü. Gösteriler sırasında çok sayıda kişi yaralandı ve tutuklandı. İçişleri Bakanı Yovchev polisin “fevkalade başarılı” olduğu yorumunu yaptı.
Bulgaristan Bağımsız Sendikalar Konfederasyonu (CITUB), Meclis’in meşruluğunu yitirdiğini ve acilen erken seçime gidilmesi gerektiğini savunuyor. Mevcut sistemle halkın iradesinin Meclis’e yansıması mümkün değil diyen sendika, Cumhurbaşkanı’nı farklı toplumsal kesimlerin katıldığı bir tartışma süreci yürütmeye davet ediyor. Çeşitli partilerin desteğine rağmen eylemcilerde siyasi gruplara yönelik bir öfke var. Yurttaş Girişimi Komiteleri’ne siyasi parti temsilcileri alınmıyor.
Eylemciler medyanın kendilerine yeterince yer vermediğinden dert yanarken siyasetçiler medyanın vandalizme cesaret verdiğini savunuyor. Müslüman azınlığa yönelik yayın yapan basın olumlu bir dil kullanırken okurlarının harekete katılmadığını ve Gezi Parkı eylemlerinin Bulgaristan’dakilere benzemediğini iddia ediyor. Sosyal medyada göstericiler ve yöneticiler arasında “belediyenin bahçe kapısını kim kırdı?” tartışmaları yaşanıyor.
Göçmen Bulgarlar yaşadıkları ülkede eylemler düzenlerken anavatanlarında Gezi Parkı’na destek pankartları açılıyor ve Türkiye elçilikleri önünde gösteriler yapılıyor. Bulgar gençler “İlham aldınız mı?” sorusuna “Biz sokağa çıktığımızda İstanbul pembe dizi izliyordu” diye cevap veriyor.
Bulgarlar mafyanın müşterisi değil demokratik bir ülkenin yurttaşı olmak istiyor. Hareket içinde barındırdığı zıtlıklara rağmen devam ediyor. Henüz bir alternatif yok ama Avrupa’nın en yoksul halkı pazarlık yapmak istemiyor. Yurttaş komiteleri hareketin taleplerini ortaklaştırmaya çalışıyor; hükümetin istifası, seçim sisteminin demokratikleştirilmesi, enerji tekellerinin millileştirilmesi, elektrikte KDV’nin kaldırılması, öne çıkan talepler arasında…
Kimine göre eylemler, “vatandaşlık” ve “mafya” arasındaki mücadele. Demokrasi sandıktan ibaret değil. Dört yılda bir sadece hangi partiyi desteklediği sorulan seçmen, artık her gün konuşmak istiyor. Polisin “eylemi bitirin” anonsunu, “Bu bir eylem değil, bu bir süreç” diye cevaplıyorlar. “Ve henüz yeni başladı…”