Arabi ülkeleri kaşıklık içinde devam ediyor. Tunus’ta Batı yanlısı denilen yönetim halkın özgürleşme isteği ile hareketlenen kısmı tarafından alaşağı edilince onu yeterince dinci görmeyen dinciler seçimle iktidara geldiydi. Özgürlük yanlıları yeni yönetimden memnun olmadığı için gene hareketlendi. Eylemler sürüyor. Eylemcilere karşı polis iktidarı savunuyor. Bu arada Mısır’da da özgürlük isteyenler ayaklandı ve seçime zorladı. Seçimle geldiğini iddia eden uzun yılların cumhurbaşkanı Hüsnü’yü devirdiler. Seçim yapıldı ama seçimi kazanan Mursi özgürlük isteyenleri tatmin etmedi ve eylemler başladı. Asker de darbe yapıp Mursi’yi devirdi.
Türkiye’de seçimle gelen AKP ve başkanı Erdoğan var ve İslam’ın demokrasiye ters olmadığı iddia etmişti. Bu olaylara karşı Arabi ülkeleri ziyaret ederek demokrasiye kaşı çıkmayın, seçimle iktidara gelin diye konuşmuştu. Bakın biz seçimle geldik derken biz de dinciyiz dinciliği seçimle iktidara gelerek uygulamaya başladık demeye çalışmıştı.
Ancak Ennahda Tunus’ta tutunurken Mursi’nin Müslüman Kardeşliği partisi Mısır’da sivil gösteriler sonunda askeri darbe ile götürüldü. Demokrasiyi benimsediğini söyleyen ve demokratik seçimlerle seçildik diyen AKP ve başkanı Tunus’taki sivil halkın eylemlerini polis zoruyla bastırma uğraşısı içinde olan Ennahda’yı eleştirmezken, Mısır’daki sivil eylemleri görmezden geldi ama Müslüman Kardeşliği lideri Mursi asker tarafından devrilince ne yapacağını şaşırdı. Binlerce Mursi yanlısının eylemlerini milyonlara çıkaran haberler uydurdu ve devlet radyo ve televizyonlarından yayımlattı. Geçiş hükümeti meydanları zorla boşaltmaya kalkınca da Mursi yanlıları 150 ölü 1500 yaralı derken AKP borazanı TRT ve AA (Kıbrıs’taki TAK aracılığıyla da) 2000 ölü ve 500’den fazla yaralı diye Elcezire, CNN, BBC gibi dünya medyasından kat be kat fazla sayıları yayımlamaya başladı.
Açıkça Türkiye Müslüman aşırılarıyla güç birliği yapar şeklinde duruma müdahale etti ve Batı üzerinde etkisini kullanarak baskıcı oldukları için sivil halkın tepkisini çeken ve ülkelerindeki siyasi durumdan istifade ederek seçim kazanan rejimleri insan haklarına savaş açan Müslüman hareketlerin savunmasını yüklendi. Ülkelerindeki halkı insan haklarına saygılı olacakları iddiasıyla kandırıp seçimi kazandılar ya İslam’da insan hakkı yoktur dini Hüküm vardır masalıyla reddedecekler ama sen seçimi kazandılar diye sineye çekecen! Eylem yaparsan da sana uluslararası komplonun ajanı diye damga vurup yandaşlarınla devlet destekli miting düzenleyecek ve polis zoruyla hapishaneleri dolduracaklar.
Fırsatı bulup asker de darbe yaparsa senin özgürlük ve evrensel insan hakları savunmanı askeri darbeyi destekleyenler diye etiketleyecekler.
Canlı yayınlarda yüzü maskeli sivillerin makineli tüfeklerle ateş ettiğini görürken ve TRT’nin bire bin katarak Mısır meydanlarında ölenlerin sayısını zamlayıp uydurduğunu dinlerken İslam ülkeleri denilen buralardaki ülkelerin haline üzülüyorum ama daha fazla çağdaşlaşma çabasının yüz yılları aştığını bildiğimiz Türkiye’nin haline kahroluyorum.
Seçime inanmayan, halkın seçimle iktidar oluşturmasını sineye çekmediği halde, halk iradesi yerine mollaların veya yeni adlarıyla kanaat önderlerinin nasihatlerini koyduğu halde ve sonunda anayasa mahkemesi yerine mollalar meclisi getirmeye çalışacak olanlara oy verilmesi garabeti oluşturuyor. Ancak unutmamalı ki anayasal hakların ihlali halkın denetimine bırakılmıştır. Ve bu doğal hukukun sonucudur yani bizdeki gibi anayasa halkın uyanık bekçiliğine emanet edilmiştir diye bir ifade olmasa da öyledir. Yani seçimi yüzde bine çıkan enflasyonla mahveden çoklu koalisyonların arkasından ülkenin kaynaklarını pazara çıkarıp sürekli olup olmayacağı belli olmayan bir üretim artışı ile gözünü boyadın diye seçim kazandıysan halkı ebedi uykuya yollayamazsın.
AKP devri sadece ekonomik refah görüntüsü yaratmadı, dışa açılmakla halkın da dünyayla daha çok bütünleşmesini sağladı. Onun için halk mollaların anayasa mahkemesi gibi meclisin üstüne çıkarıldığı bir rejimde saçına başına, içkisine, namaz kılıp kılmadığına, oruç tutup bıraktığına, kaç çocuk yapacağına ve sokakta nasıl dolaştığına devlet gücü ile karışılmasına tahammül edecek değildir. Ekonomik başarı sayılabilecek eğitilmiş işgücünü ve iş yöneticilerini halk kimin başlatıp büyük fedakârlıklarla biriktirdiğini biliyoruz. Halk da biliyor ve hatırlatılacak. Aynan Alman hükümeti gibi… Bakın Davutoğlu Alman elçisine Mursi’ye yardım edin diyor. Alman elçisi, Mısır yönetiminin az da olsa çağa uygun kurumlarını, kendini anayasa mahkemesinin de üstünde fetvalarla yeni bir rejim yaratarak budamaya kalkan Mursi için niye kılını kıpırdatsın? Tepki çeken Mursi yönetimini devirdiler diye gaza getirmeye çalışırken ve Gezi olaylarında Alman ajanı keşfettiklerini öğrenen ve Mısır’daki durumu kat be kat zamlarla devlet gücüyle halkına anlatıp tahrikler yaparken yakalanan, Türkiye’nin lâfına, kaç para biçecek? ABD İslam rejimi diye sinsi işler yapıp ülkeyi karıştıran ve dengesizlik yaratan bir rejimi seçimle geldi diye kale mi alır?
Kıbrıslı bu işleri iyi bilir. Türkiye Kıbrıs Türk toplumunu itaat halinde tutamayana hoş görü gösterdi mi? Dr. Küçük neden gitti? Düdüklü tencerede bile kaynatılamayacak kadar sert derisi olduğunu iddia etse de Ankara onu evine gönderdi. Bayraktar Doktorun evine kapatılmasına ses çıkardı mı? Bizi en başarılı şekilde etkisizleştiren Denktaş’tı ona bile seçimle gitme müsaadesi çıkmadı.
Mursi halkın bir kısmının Meydana çıkıp askere fırsat vermesine engel olmadı, hatta buna neden oldu; öyleyse ABD çıkarlarını tehlikeye soktu. Şimdi ABD dış politika öncelikleri arsında saydığı demokratikleşme ile birinci derecedeki Bölgedeki ABD çıkarlarını teraziye koydu ona göre davranacak. Meydanda tehlikeli teröristlerin desteği var mı diye ölçecek, Tunus ile bağlantı kuracak ve saire…
Onun için Davutoğlu’nun diplomasisi Bizans entrikasından başka bir şey değildir. Yazık ki Türkiye usta diplomasi ve diplomatik etkinlik diye diye Orta Doğu batağına sürüklendi.
Davutoğlu demokratik olmayan bir rejimin temsilcisidir. Dış politikada insani değerler peşinde değildir. ABD gibi çıkar hesabı peşindedir ama ufku onun kadar geniş iken kaynakları onunla kıyaslanamayacak kadar kıttır. Onun için dereye kadar gidip su içmeden dönüp duracak.