Son günlerde Avrupadan Ortadoğuya, Afrikadan Latin Amerikaya uzanan coğrafyada çeşitli nedenlerle toplumsal patlamalar isyanlara doğru kayıyor. Avrupada Neoliebral krizin aşmaz noktasındaki bedeli halka ödetme “Kemer sıkma” kararlarına karşı doğan öfkeler; Ortadoğuda hem sorunalra hemde dizayin kuralarına yönelik oluşan isyanlar, Afrikadan Brezilyaya patlayan kitlesel gösteriler ve daha nice sayamadığınız muhalif olaylar artık dünyada fazla gündem yapılmasa dahi yaşanmaya hız veriyor. Buna bağlı olarak özelikle Amerikan Emperyalist merkezli Afrika açılımı ve tıkanan Ortadoğu proje durumunda onutulur gibi olunan askeri darbelere yeniden tanık olmaya başladık. Bunlar gelişmeler olarak siaysete ve ordan yaşama uzanan belirleyicilik kuralını oynarken; Neoliebral cenderesine sokulan kuramlarında içeriğinin boşaltılması veya yerine isteğine göre kulanılması sonucu anlamlarda altüst oldu. Bazen ufak dizayine “devrim” denilip saptırma olurken, Mısırda olduğu gibi resmen askeri darbenin adını dahi vurgulamaktan enbaşta Amerika kaçınmaktadır. Yaşananların aslında özünü Mısırda özetlemek mümkündür:
Gıda krizinde halk sokağa çıktı: Tepkiler gösterdi ve direndi. Mubarek bu direnci muhalefeti daha değişime ulaşmadan zamları geri alarak ivmeyi düşürtü…. Sora yine Tunus Kıvılcımıyla yine Mısır Tahriri işkal edip bukez Mubareği devirmeye yöneldi. Olay daha ciddi olduğu için amerikası Türkiyesi müdahale ederek ve ordaki işbirlikci kesimden uluslararsı şirketlere güvence vererek sistemin temel gücü olan Mısır ordusunu kulanarak Mubarek istifa edip sistem korunarak ordu denetiminde dizayin geçişi yapıldı. Böylelikle Tahrir yeniden çıkışıyla Mubareki gönderirken develt ayni devlet oalrak iktidarda kalıyordu. Ordu dıştan gelen ELbaradey gibilerine veya İslamcıların liderlerini veto ederek Amerikancı Musriyi halkın önüne sürüp sora Elberadey başarısız olurken eski veya İslami seçenekle Musriyi iktidara getirtip İslami piyasa modeline girildi. Mısır devrimcileri olayı özetle “Devrimin çalınması” olarak simgelediler. Sora yine işler karıştı: Tahrir yeniden merkezi isyanın yeri oldu: Ama siaysal önderlik veya dönüşüm prokramından eksik olup kitleler hetrojen yapıdaydılar. Bakıldı ki protesto durulacak gibi değildir: Musrinin atadığı ve kadınalra “bekaret testi” yapan genelkurmay bukez kendini göreve getiren Musriyi esas efendisinin isteği üzerine darbeyle görevden uzaklaştırdı.
Kısaca özetlenen Mısırda aslında ayarda değişimde rolu olan kitleler ama ayarı yapan ordu ve bunun temel merkezi Amerika olduğu zaten imkar edilemez gerçekti. Bu örnekle dahi şunu hemen anımsadık: Toplumsal muhalefet nekadar güçlü olursa olsun, siaysal önderliği ve değişim prokramı olmadıkça kendi ivmesini hep başkaları kulanır. Helle kendiliğinden gelip örgütsüz olan tepkilerde sonuçta kaybeden muhalif çizgiler olur. Fakat Neoliebralizim idolojisi öylesine bir kuram yerleştirip kültürleştirdi ki sanki örgütlü olmak, prokramla değişim istemek önemli suç ve yanlış gibi algılatıldı. Hiç uzağa gitmeyelim: Türkiyedeki Gezi Parkı olaylarında hep ısrarla “örgütsüz olunduğu, değişim istenmediği, örgütlere karşı olunduğu” düşünceleri ponpalandı. Sanki örgütlü olmanın suç ve yanlış olduğu algısı yaratıldı. Devletin polisiyle medyasıyla en güçlü örgütlü baskı gerçeğine karşın, kitlelerin örgütsüz dirensiz ve hedefsiz olmalarını, hatta basit düşünce seçenek kısgacında kalınması probagandası yapıldı ve neyazık ki tutuldu. Devletin saldırgan gücü veya medyanın resmen taraflı tutumu yerine, arada çıkan basit dirençlerin öne çıakrılması probaganda kamuoyu bakımından önemli argümandı.
Toplumsal öfkeler tepkiler ve isyanlar oldukça yoğunlaştı. Burda oluşan eşitsizliklerin ve gelen yeni baskıalra karşı olan kitlesel ifade şekline dönüştü. Ancak Mısır olsun, Türkiyedeki olaylarda da şunu gördük: Siz kitlesel olarak yeterli örgütlülük konumunda değilseniz ve prokramla istençleriniz oluşmadıysa yaptığınız isyanı tepkiyi başkaları alır gider. İspanyada da böyle oldu, Mısırda tekrar tekrar bunlar yaşandı; Keza Tunusta ve başka ülkeelrde de bunalr oluyor. Birde şunalr arada oldu: Sistem bazı dizayinler için kendi esrümanarını kulanarak ve probagandada tam aksi abartarak oluşturduğu kitle hareketleriyle ayarlar devirmeler yapıyor. Lipya bunların en somutu olmaktadır!****
Son dönemde özelikle Ortadoğu projesi ve son olarak Afrika açılım yeniden sömürgeleşme sürecinde Emperyalistler darbe seçeneklerini de kulandılar. Fransa Mali ve Fildişinde daha geçenlerde bu denklemi uygulama da askeri darbeleri yaptırdı. Olmadığı Taktirde Malide olduğu gibi direk askeri müdahalelerde yapılmaya başladı. Şimdi Mısırda yine ordu denetimli geçişler adıyla ayarlar yapılmaya çalışılınıyor. Biranlamda onutuğumuz askeri darbeleri yeniden karşımızda bulmaya başladık. Zaten şununla hemen yakalıyoruz: Darbe olduğunda karşı çıkılmıyorsa ve ilişkiler devam ediyorsa, demeki işlr yolundadır! Bakın; Fildişi ve Mali darbeleri kınanmayıp hatta Fransanın müdahalesine de ses çıakrılmadı! Şimdi Mısırda darbe olmasına ve katliyanmlar yapmasına karşın adını koymaktan kaçıyorlar. Gözden kaçırılan: Fildişi ve Malli orduları Fransız merkezli denetimli destekli olduğu, Mısır ordusunun Amrikan gerçekliği ise artık ayuka çıkan durumdur. Şimdi bunlar ortada dolanırken kavramları saptırmak kolay olurmu? Olur neyazık ki:
Mısırda ve öteki arap ülkelerinde olmayan devrimi “devrim” diye yuturddular: Malli gibi müdahaleleri tıpkı ıraktaki gibi “demokrasi” adıyla süslediler; Mısır ordusu her rejimin bekçisi ve kanlı sayfa yazan kurumu olamsına rağmen “demokratik geçişi sağlıyorla” kandırmaca kuralını oynuyorlar! Ne acıdır ki Türkiye onca darbeyi ve Amerikancı siasyetlerin yaşamla bedelerini ödemesine, AKP yönelik askeri darbe girişiminin “Amerikasız darbe yapılamaz” kuramını kanıtlamasına karşın, son Mısır olayında olduğu gibi devlet içi çatışmalarını olduğu gibi doğrudürüs değerlendiren çokaz kişi oldu. Türkiyeleşen taraftarlık gözüyle ve Türkiyeleşen içelikle bakışlar çok fazla oldu. Enazından Mısırı Mısır gibi tartışanın sayısı azdı.
Kısaca; Toplumsal muhalefet veya isyan eşitdir Devrim değildir: Toplumsal muhalefet istekleri olsada, kendi siaysal yönetimleri olmadıkça yine kaybeden sokak oluyor. Mısır Tahrir bunu çok iyi acı dersle yazdı. Türkiye ise Gezi parkı olayı ile kendiliğinden gelen ve hep istenilen sistem içi kalma sonucu başarılı olma şansı pek yoktur. Darbeler ise neyazık ki özelikle otoritenin gerektiği ve devletlerde ordunun önemli güç olduğu yerlerde darbeler siasyal dizayin veya makyaj için yeniden yılar sora yapılmaya başladı. Tabi Neoliberal gerçekle; Biz olanları konuşmadığımız ve her şeyi dar pencere veya sistemin algılarıyla yakaladığımız zaman Mısır darbesini dahi tartışır yapan ve Fildişi Malli olaylarına hiç değinmeyen kısır düşünceyle takılıp kalırız. Ama bir gerçek yeniden iflas etti: “Ilımlı İslam ve piyasa modeli”! isterseniz buna Ortadoğu bataklığı daha tehlikeli olup Asya Afrika penceresi de çok sarsıntılarla başladığını ekleyebiliriz. Akıldan çıkarılmaması gereken ise “Halla kapitalist kriz devam edip, sistem bu krizi yönetemiyor”! Toplumsal öfkeler tepkiler ise seçenek oluşturamama ve sadece isyanla bazı ayarların amvzemesi olma tehlikesi ikileminde devam ediyor.