Haftamız 15 Temmuz darbesinin yıldönümüyle başlayıp, cumartesi 20 Temmuzla işgalin gerçekleşmesiyle devam eden günlerin yeniden anımsanma dönemi olmaktadır. 1974 Temmuzunda yaşanan bu gelişmenler sonuçta Kıbrıs’ı Bıçak gibi kesip resmen ikiye ayırdı. Başka tarihsel gerçek ise Adamızın “Garantörleri” olan ülkelerin “bağımsız ve toprak bütünlüğünü” korumak değil parçalama yaptıklarının kanla parçalama ve katliamlarla yaşatıldığı tarih olarak kanıtlanmaktadır. Fakat tüm Kıbrıs gerçeklerinde olduğu gibi, konu özelikle resmi siyasal yapıların devam etmesi sonucu, konu dahi olduğu gibi hiçbir zaman anlatılmadı. Hep sanki “2 toplum” gibi sunuluyor veya daha daraltılıp “karşı tarafı suçlamayla” olaylar başlanıp orda bırakılıyor. Yine ne gariptir ki Temmuz olayları sorası birçok direk “Güvenlik Konseyince” karar alınmasına karşın hiçbiri uygulanmadı. Yine birçok yargı kararına karşın, yine tersi “yasa dışılıklar” ayyuka çıktı. 74 Olayları değişik dilde anılsa da, sonuçta Kıbrıs konusuna yeni mülkiyet sorunu, nüfus defakto değişimi, ilhaklaşma, yeniden sömürgeleşme enstrümanlarla Kıbrıs iyice içinden çıkılmaz sorun haline getirildi. Konunun en gerçek yönü ise hiç konuşulmak istenmiyor. Kıbrıs’ın emperyalist sistem içinde olduğu, ona göre şekillendirildiği, dönemsel koşuların direk etkilediği durumlar fazla öne çıkarılmıyor. Şimdilerde ise belgeler ve yargı kararlarıyla ilanı ayyuka çıkan “yasa dışılıkların” nasıl yasalaştırma daraltısına dek getirildi. Ancak yine de belirtelim: Hala Kıbrıs’ta direk tanık olduğumuz, yazılı olan kararlara rağmen, onlar dahi konuşulmuyor!
1974 Yılında sabahleyin 15 Temmuzun ışığında Kıbrıs beklenen Yunan cuntalı menşeli darbe yapılır. Birden tüm yayınlar “Makariyos öldürüldü” haberini yayar. Bunlar olurken önce Denktaş ve sora Türkiye’nin Güvenlik konseyi temsilcisi Osman Olcay, konuyu “Rumların içişi” olarak açıklar. Fakat işler tam yoluna giremedi. Makariyos Baf’ta bulunan RİK’in yan radyo yayınıyla ölmediğini açıklar. Gerçi herkesin kafasında Türkiye’nin müdahale edeceği beklentisi zaten vardı. Oluşan bazı katliamların feryadı sonunda çaresiz Rumların dahi kimisi bunu umuyordu! Oluşan zemin 17 Temmuzda değişti: Vikilieks belgelerinde “Kisincır doktrini” bulgularında da olduğu gibi Amerikan Türkiye elçisi Ecevit’le görüşür. Sora Ecevit uçağa atlayıp İngiltere’ye Kalahanla görüşür. Haberler hemen uçuşur: Ecevit İngiltere’ye birlikte müdahaleyi önerir. Kalahan “siz yalnız yapın” der. Bu arada çoğunun gözden kaçırdığı, Amerikan Dışişleri bakan yardımcısı Jozef Sisgonun Ankara’da olma durumu oluyordu. Sonuçta bildik 20 <Temmuz müdahalesi yapıldı. Hep “Kıbrıs’ın toprak bütünlüğü” dense de, bir daha Kıbrıs toprak bütünlüğünü “garanti edenler” sağlamadı!
Olaylardan sora özelikle Güneyde çöken yönetim ve Yunanistan’da Cuntanın sonlanmasıyla havada gizli belgeler uçtu. Çok güzel tesadüfle ilgili tarihlerde Rumca bilmem ve Türkiye’de Halkevinde seminer hazırlamam nedeniyle bu kaynakları kolayca toparladım. Bu arada Halkevlerindeki özelikle Süleyman Genç yakını bazı kesimler bana bazı kararları iletip seminerde kullanmamı sağladı. Tabi Batı Trakya öğrencilerinin özelikle Siyasal fakültesinde okuyan devrimci eğilimli kişilerde Yunanistan’da uçuşan belgelerden epey kaynak aktardılar. Hepsinde çok önemli simgenin adı şuydu: “CİA”! Hele Beyaz sarayda Nixon Watergate skandalıyla istifa etmesi, Amerikan Dışişleri bakanı Kisincırın yeni Ortadoğu politika hamleleri hepsi biranda zengin kaynakça gibi uçuştu.
Kıbrıs olaylarındaki Amerikan gerçeği çıkmasıyla ve Kisincırın Ecevit’e “tam fırsattır: Biraz toprak verin ve federal Kıbrıs’ı oluşturun! Makariyos yokken Yunanistan’da siyasal boşluk varken, bir miktar asker çekerek iyi niyetle bu işi bitir” dedi. Ancak Ecevit’in fırsatı kullanıp seçim yaparak tek başına iktidardan sora yapacağını söylemesiyle, verilen öğüt de rafa kalktı.
Zaten Oluşan çaresizlik ve öfke sonuçta Rumların Amerikan elçisini öldürmesiyle noktalandı. Amerika onca savrulan belgelere karşın oluşan tepkiyi bundan dolayı fazla sert tavır almadan geçiştirdi. Hatta aldığı gibi görülen ama uygulanmadığı bilinen “Türkiye’ye ambargo kararı” alıp Rumları yumuşatmaya çalıştı. Yine de Rumlarda fatura Klerides’e kesilip merkezi hegemonyadan belirli dönem uzakta tutuldu.
Olaylardan sora B.M. birçok kararlar aldı. 2 Toplum lideri bazı anlaşmalar yaptı. Yargı özelikle yağmalanan mallar için kararlar verdi: Hiçbiri doğru dürüst uygulanmadı. Hatta Karpaz ve özelikle Maraş’a özgün kararlar anlaşmalar oldu. Bunlarda unutuldu. Daha doğrusu yalan ve yanlışla örülen merkezi ideolojide yok saydırtıldı. Nitekim bunu son Maraş olaylında hep yaşıyoruz. Daha ilk günden Maraş’ın verileceği ve bazen cest, bazen iyi niyet olarak hep yazıldı veya kararlara kondu. Maraş’a özgün nice söz ve karar alındı. Ama hiçbiri uygulanmadı. Tek uygulanan Maraş’ın kapalı kalması, yağmalanması ve oraya “biz Maraş’ı bütünlüklü çözümde düşünürüz” diyen Denktaş’tan Eroğlu’na, Talat’tan Erk’e” hiçbirinin Maraş’a giremediğidir. Hatta yeri geldiğinde Kıbrıs’ı Avrupa toprağı ilen eden AB temsilcileri dahi bir çavuşun “hayırını” aşacak yetkide olmadıklarına hep tanık olduk.
Her yıl bu tarihleri yazdım çizdim. Merak edenler eski yazılarda bölgenin konumunu, darbenin arka yüzlerini ve birçok başka bulguyu bulma şansları vardır. Günümüze geldiğimizde: 15 Darbesini artık silikleştirdiğimizi, 20 Temmuzu içini boşaltıp hamasetlendirip güncel ideolojikleştirdiğimiz “tarihe” dönüştürdük. Onun için ne tarihi bilen nede geleceğe ders çıkararak bakma olayına ulaştık. Güncel çıkarsama çıkarlarla bilimi ve tarihi ret ettik. Ama darbeler ve ilhak sorası Kıbrıs’ı garantörler koruma yerine yeni sorunlarla adeta boğdular. Şimdi Yetmişlerden daha fazla kangrenleşmiş sorunlarla ve en acısı olayları bilmeden hatta konuya uzak yabancı olanlar “siz Kıbrıs’ta olanları biliyormusunuz” cehaletinin güç haline bilim kisvesine getirilip konuşulduğu döneme geldik.