Cuma günü yaşadığım 2 hüzünlü olay, bana ilgili yazıyı yazmam gerektiğini uyardı. Devrimci Gurubun “Bapusu” olarak simgelediğimiz Aydın Beyitin hayata gözlerini yuması bu gelişmelerden biri oldu. Öte yandan yakın tarihte katledilen Fazıl Önderinde katlediliş yıldönümü olmasıyla çakışan 2 hüzünlü olay ve yaşananlar bana ısrarla “yoldaşları ve aydınların” yaptıklarını belekten sildirtmeyin sinyali verildi. Cuma günkü yaşadıklarım bana haftalık makalemi buna ayırmamı anımsattı. Bence yoldaşlarımız unutturulmamalı ama çok arkadaşın bu yolda yaptıklarını bir makalede yazamayacağım için sadece kanser nedeniyle kaybedip yaşarken önemli işler yapan yoldaşları yazacam. Ancak Konu olan Fazıl Önder olayının çarpıcı gerçeğine değinmeden de olmaz.
Fazıl Önder ismini sorarsanız bırakın sıradan insanı; Çoğu ilerici geçinen kesim dahi bilmez. Daha acısı: Katledilen Önderin mezarı dahi bilinmiyor. 1958 yılında Lefkoşada göz göre göre sokakta vuruldu. İnsanlar “Teşkilat” korkusuna öylesine kapıldılar ki dışarı çıkıp cesedine dahi sahip çıkamadılar. Nitekim gömüldüğü yer bilinmezken, Fazıl Önderin katli aradan geçen onca seneden sora yavaş yavaş duyulmaya anılmaya başladı. Bizde öylesi bir sistemli beleksel silme olayı yaşatıldı. Onun için; Önderin durumu ve kaybettiğimiz Aydın Beyiti ayni günde yaşarken, istedim ki kendi yoldaşlarımızı doğru tanımak ve anlatmak gerektiğine oldukça ihtiyaç vardır. Aydın Beyiti de elimizden alan Kanserin yoldaşlarımızı anımsatmak amacıyla makaleme birkaç kanserle yitirdiğimiz yoldaşımı yaptıkalrıyla anlatacam. Biz yazmaz veya anımsatıp yaşatmazsak, Önder gibi unutulacak veya başkaları “Tıpkı Aydının cenazesinde olduğu gibi” yaptıklarını değil başkalarının istediği mavzeme gibi aktaracaktır. Mehmedali Talatın sözleri bunun çok acı çarpıcı gerçeğidir!
****
Mehmet Göze veya bizim simgelediğimiz adıyla Asiyi de Kanser yendi. Adı Asi olup yetmişler ortasından itibaren adını duymayan pek insan yoktur. Trapzondaki öğrenci hareketindeki Kıbrıslıların örgütlenmesinde, Kıbrısta ilk önemli Devrimci atılım olan HALKDERİN kurulmasındaki önemli inanılmaz katkısı; Bağımsızlık Yolu adıyla çıkardığı yayınla o dönemin yorumlanmasını ve bilgilerle yaşananları aktaran gazete çıkarma ve dağıtmadaki inanılmaz uğraşı; Sora girdiği her politik örgüt içinde ilkeli ve Devrimci tutumu Takınması; Bundan dolayı TKP içinden bir bölüm ilerici devrimci gibi atılması sürecini yaşadı. Örgütsel çıkış ve uğraşıyla simgesel adıyla Asimizi Kanser sonunda yenerek elimizden aldı. Kıbrısta Devrimci kıvılcımın yakılmasına Mehmet Gözenin yeri tartışılmazdır.
*****
Salih Altaylıyı da yine elimizden kanser denilen lanet aldı: Salih Altaylı Türkiyede örgütlenen Devrimci Gurup içinde yer aldı. Kıbrısta başladığı öğretmenlik sürecinde Devrimci Liselinin oluşmasında önemli etkisi oldu. Yine Halkder içinde çalıştı. Öğretmen hareketi alanında demokratik muhalefetin oluşumunda direk görev aldı. Özelikle Devrimci hareket içinde Mağusa, Lefkoşa ve Lapta Karava bölgesinde çalıştı. Onu da elimizden Kanser aldı. Salihle 17 Mart 1984 yılında Karavadan dönerken bize vuran arabayla uçuruma yuvarlanıp ölümden kurtulduğumuz bir anımızda vardır. Ne yazık ki ayni Martın 12 yıl sorası Salihte kansere yenik düştü.
***
Gelelim son kaybettiğimiz Aydın Beyite: Aydın Beyit denilince Devrimci Gurup arkadaşlarımızın bir kısmı onu “Bapu” olarak bilir. Aydın nefer olarak hem öğrenciliğinde hem de sorası hep katılımcı olarak mücadelede yer aldı. Ayrıca Kıbrısta öyle lafla değil; Petrol üzerine ve adadaki doğal kaynakları iyice araştıran bir aydın bilimci oldu. Ama Bizdeki gerçekle onun değeri hiç bilinmedi. Birçok tehlike yaşadığını anlatmasına ve bazı bulguları sunmasına karşın özelikle resmi çevreler hep onu dıştalayarrak tavır gösterdiler. Hatta Annan planı döneminde İngiltereye verilecek deniz kıyılarında özünde Doğalgaz olduğunu ta o zamandan söyledi. Ama kimseye anlatamadı. Sonuçta Bapumuzu da kansere yenik vererek o da dünyaya elveda dedi.
****
Buna benzer nice dönemin araştırmacı ve devrimci mücadeleci arkadaş isimleri bilinmeden beleklerden sildirtilmek isteniyor. Ülkemiz resmi yapının gerçeğidir. Oysa bunlar bilinse ve yaptıklarıyla anlaşılsa, önemli hem bilgi birikimi hem de politik gelecek faydalanma olanağı vardır. Neyazık ki dönemin bizimle birlikte olan bazıları işbirlikçilikle bütünleşip bizi günlük çıkarına kullanma mezesi yaparken, bazıları da sanki yapılanlar yokmuşcasına davranarak yaşanan gerçekleri silikleştirmek istiyorlar. Retcilik ve çıkarcılıkla kullanılan yitirtilen bu gerçekleri yeniden yazmak galiba benim gibi hala beleği sağlam olan insanlara kalıyor.
Yaşananı yok saymak veya güncel çıkara göre değiştirerek sunmanın beklide verilen mücadeleyi hançerlenmenin en kötü olgusudur. İşte Cuma günü Aydının cenazesi ve sorasında duyduğum duygusal duruşla yazma kararı verdim. Eklemem gereken son nokta ise şudur: Ben genelde kaybettiğim önemli dostlar için ağıtlar mutlaka bestelerim. Yukarda saydığım ve daha bazı önemli yoldaşlar dostlar aydınlar için ezgilerle eserler yapıp en azından kasetlere aldım. Ne yazık ki Asinin ağıtını bir kez; Adalının ağıtlarını 5 kez dinletmekten öte gidemedim. Buda öteki acı gerçeğimiz: yeniden Yoldaşları anımsar son kaybettiğimiz Bapumuzun ailesine başsağlığı dileyerek haftalık makalemi noktalıyorum. Kendi “Kendi güzelliklerini kansere yediren aydınlatmamızın, yarasını ve gözyaşını yine ancak biz biliriz”!