Geçen hafta yakın dönemde tanık olup yaşadığımız Sınır kapılarının açılımı ve Annan pilanı referandumunun yıldönümü olmaktaydı. Bu hafta ise Dünya emek günü olan 1 Mayısla yaşayacağız. Her olayın kendine has özelikleri kadar, gelinen aşamadaki önemi kadar kavrayış şeklide oldukça karıştırılmaktadır. Öyle ki her görüş kendine göre yorum yaptığı için ve devrimci hareketlerin eksikliği sonucu ilgili olgular değerlendirilirken dahi yanlışlar saptırmalar kolayca yapılmaktadır. İstedim ki bu olayları konuşturulmayan yüzleriyle şöylesine olanaklarım ölçüsünde ele alayım. Onutmayalım yaşanılanlar kadar bunları aktarmak her zaman çakışmak. Hep önemli güçlü olanın ve probagandayı kulananın kulanım şekli önemlidir. Bunlar ilerde bulunacak belgelerle de yanlış algılanma biçimi hep oluyor. Çoğukez araştırma adına yapılan değerlendirmelerde hep belgelere dayanılması ancak dayanılan belgelerin resmi olup onun dışına taşılmaması nedeniyle kolayca saptırma tehlikesi vardır. Kıbrısta baskılar ve resmi idolojik kuşatma nedeniyle bu gerçekler hep yaşandı. Çoğu kesim sadece resmi belgelere dayanarak ama sürecin temel unsurları ve susturulan kesimerin yaşadıkları ötelenerek yapılan çoğu araştırmalar bundan dolayı hep eksik ve saptırmalarla doludur. Bundan dolayı ben konuşturulmayan ama bize dersler veren yönüyle Annan pilanı referandumu ve 1 Mayısı kısa şekliyle değerlendirecem.
Geçen hafta Kıbrıs tarihinde resmi dizayin şekliyle Avrupalaşmanın daha somutu AB süreçli ayarın bir yapılanma olayıda Referandum olayında yaşadık. Her ne kadar adı Kıbrıs sorununu çözme konsada, sonuçta AB eksenindeki ayar olarak sıçrama yapıldı. Türkieynin Avrupa tıkacı aşıldı ve Kıbrısın bir bölümü Avrupa üyesi oldu. Olmayan sadece Kıbrısta çözüm oldu. Herzamanki uyarımı yapayım: Her siyasal sıçrama veya ayarda güçler dengesi belirleyici oluyor. Yeni oluşum denklemi yine güçlerin örgütsel gücü ve fırsatı değerlendirmeyle oluşur. Annan pilanıda bunun sadece bir tekrarı oldu. AB ekseni Türkiye yolunu yeniden sıçrayarak ayara koydu ve Kıbrısı sorunuyla içine aldı.
Referandum daha akılda duruyor. Yapılan ve yapılmayanlar belli: Ama bizde daha yapılanların dahi hepsi toplanarak değrlendirme yapılmadı. Resmi eksenin istediği “evet, hayır” probagandasında takılınıp Türkiyeleşen siasyal mavzeme ve çıkarsamada brakıldı. Oysa Solcuların ve özelikle Sosyalistlerin Annan pilanı döneminde neden birayraya gelemediklerini sorgulaması gerekiyordu. Hatta pek söylenmeyen ayrışmayla evet hayırda dahi sosyalistler ayrıştı. Terkilere takılıp oylamada yer aldılar. Oysa ilgili dönemde sosyalistler ortak buluşmayla hatta salt Türk falan değil Kıbrıslı ve taraf olan öteki solla bir değerlendirme yapıp durş sergileme şanslarını ötelediler. Bundan dolayı Annan pilanında birçok temel olgu gözden kaçtı. Hatta yaşanan sürecin önemli noktaları onutulmada kolaycılaştı. Son yapılan ve cılız olan değerlendirmelerde aradan kısa zaman geçmesine rağmen onutulanalr çok: Örneğin Annan pilanında Rumların hayır demelri tetiklemesiyle pilanın ortak özeliği çok olan üçüncü versyonu ötelenip beşinci versyonla aslında Rumların ret etme koşullu yaratıldı. İkincisi; Beşinci versyona özelikle Akel partisi teredütle “güvence istemesine” karşın B.M. ve Güvenlik Konseyi güvence vermeme sonucu ilgili kuşkunun hayıra kayışını getirdi. Burada Türkiyenin Rusya ile flölrtü hep söyletilmekten kaçırıldı. Ayrıca Akelin ısrarla Mehmedaliyle görüşme istemesi, yapılan gizli bir toplantıda Rumların zaman istemelerinin ret edilmesi pek konuşulmaz. Bu yaşanan olaylar dahi bizi baştan Annan pilanının değerlendirmesindeki çeşitliliği karşımıza getiriyor. Ama zaten Anann Pilanı “evet hayırda” taktırılıp Türkiyenin probaganda terkisine konulup brakıldı. 9 yıl gibi kısa zaman aşımında olanlar ve onutulanalrla hedefin ne olduğu ortaya çıkıtı. Kuzey Kıbrısta ikinci ganimet dönemi, nifus kaçak işçilik patlaması, sermaye el değiştirme hızlanması, AİHM devreden çıkarılıp Tazmin komisyon durumu gibi yeni sistemsel denklemler kuruldu. Buna son olarak kapitalist krizin yapısal depremini Kıbrıs yaşayarak ilklerle İMF kitabına yazıldı. Daha yazacak çok olgu var ama enazından konuşanların dahi onutuğu birkaç anımsatmayla, sonuçta olayın Emperyalist yeniden dizayinin yansıması ve Kıbrısı yasal olmayan koşulalrını ayarlama hamlesi olarak yaşadık. Sonuçta alanlar AB Türkiye ve Uluslararsı tekeler dışında kimse olmadı. Birde bizdeki kısa vadeli işbirlikcileri gözden kaçırmayalım.
Bu hafta ise 1 Mayıs günü uluslararsı işçi bayramı olarak mücadele günü yaşanacak. Yaşanan kapitalist krizle artan işsizlik, dibe vuran ekonomiler ve bunarla işçi haklarında oldukça gerilemlerin olduğu dönemden geçerken gün gelip çattı. Asrın ötesinde ortaya çıkan işçi mücadelesiyle kazanılan hakların şimdi adeta taşaronlaşma, esnek emek ve kuralsız çalışma sonucu sanki başlanılan aşamaya doğru gidiyoruz. Emek eksenindeki örgütsüz ve siyasal seçeneksizlik sonucu şimdi en iyi hakların gösterildiği Avrupada dahi işten atılma ve sosyal hakları kaybetme hızla sürüyor. 1 Mayıs meydanları gösterilecek ivmeyle buna nedenli yanıt verilme şansınında göstergesi olma şansı vardır. Bunca kayıp ve artan eşitsizlikte sermayenin yaptıklarına bedel ödeyen halkların katılımcı tepkisi sosyal muhalefet açısından önemlidir. Üstelik bazı Kapitalist ülkelerde ilgili 1 Maysın “verilmlilik” adına kaldırılmasının dahi seslendirildiği koşula geldik.
Özetlenen bu olgular hem Kıbrısı hemde Dünyayı yakından ilgilendirip göstergelri önemli olacaktır. Kıbrısın tamda krizin vurduğu hakların alındığı her hakın metalaştırılıp parasalaştırılırken, işten atılma kolaylığı, taşaronun doğalaşıp esnek emek olduğu dönemden geçiyoruz. Sermayenin merkezinden inanılmaz saldırılarla yeni yıkımlar yaratırken, buna emek ekseninin vereceği yanıt 1 Mayısla biraz aralanacaktır. Sönük geçecek ve sorunalrı meydana dahi taşımayacaksa, kaybetmenin mesajını şimdilik almak gerekir. Kronik bilgiler veya nutuklar yerine örgütsel gerçekler ve alternatif olma zorunluluğu 1 mayıs meydanlarındaki şekilenmeler yazı okunurken kolayca değerlendirme yapma şansı okuyucuya kalıyor.