z Güncelson siyasal gelişmelerSon siyasal gelişmeler: Kıbrıslılar Avrupanın en zenginleri imiş
yazarın tüm yazıları:

Son siyasal gelişmeler: Kıbrıslılar Avrupanın en zenginleri imiş

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Haber doğru dürüst hiçbir üretimde ün salmadığı halde yani tabiri medyaya göre marka sahibi olmadığı halde Avrupa’da kişisel servet birikimi bakımından en zengin ülkelerdenmiş diye yayımlandı. Yayımı yapanlar Alman’mış.

Haber sansasyon yaratmak amaçlı. Kıbrıs’ın güneyinde 100 000 $ üstünde mevduatlar tıraşlandı ya ona yönelik. Kıbrıs gibi bir ülkede bu kadar çok 100 000 $ üstünde mevduat sahibi olması şaşırtıcı oldu. Halbuki Kıbrıslının kendini kurban gösterip acındırmaya meraklı olduğu bilinir. Onun için o kadar çok ağlayan ve Avrupa’dan yardım almaya hakkı olduğunu düşünen Kıbrıslı olmasının arkasında yatan karakter onun gerçek markası. Turizmde başarısı da ağlama ve bahşiş kazanma becerisine bağlı. Dünyanın işi gücü yok Kıbrıslı ile ilgilenip onun adına işlerini görmeli diye haybeden geçinme ne yazık ki kazanılmış olmuş.

Yoksa servet birikimi sadece banka hesaplarıyla sınırlı olarak yapılmamış. Kişisel mülk olarak sahibi oldukları evler, köşkler ve yazlıklar da hesaba katılmış.

Bankalarda para biriktirmek yaşantıya güvenmemenin bir sonucudur. Banka mevduatları borç olarak dağıtılmalı ki üretime katkı yapsın. Ancak Kıbrıslı kamu hizmetlerini de güvenli görmediği için işinden de emin değildir onun için ikinci bir iş bile ister ve onu da bir güvence olarak biriktirir. Çağdaş dünyada artan nüfusa yoğunluğuna bakarak planlı gelişmeye özen gösterilmelidir ama Kıbrıslının kişisel mülk hakkı torpil ve rüşvetle her tür planı engellemek için büyük çabayı olanak yaratır. O yüzden yararlı tarım topraklarının yağmasına, uzun ve dolambaçlı yollarla arabasız yaşanamaz bir trafik yoğunluğuna ve düzgün toplu taşımacılığın sağlanamamasına yol açar.

Aile dayanışmasından övgü ile söz edilir ama toplum dayanışmasını sağlayan bireyci Batı toplumlarına göre çok daha güvensizlik içinde yaşamaya mahkûm olur.

Kıbrıs için karakteristik olan sadece kişisel servet de değildir. Kıbrıslı işlerini hatır gönül ve gumbarolarla halletmeye meraklıdır ve düzenli çalışan bir bürokrasi için çalışacağına kendi şahsi işini halletmenin yollarını arar. Siyasete de o gözle bakar. Rumlar devletten beklediklerini Türkler kadar abartmazlar ama devletten yardım alma merakını Türkler de düzgün çalışan bir yönetim için Rumlar gibi siyasilerden kişisel destek arayarak sağlamaya çalıştıkları için sonuç her ikisi bakımından da aynıdır.

Kıbrıslı “kendini kurtaran kaptan” diyeceğine “gemiyi kurtaran kaptan” dese çok daha iyi bir dünyada yaşayabilir. Düzgün çalışan bir yönetim için dayatsalar sabah kalkar kalkmaz deli dana gibi dolambaçlı yollarda Ada’nın çapından çok daha büyük arabalarla dolaşarak güne başlamazlardı.

İngiltere özel sektörün en çok kutsandığı ülke olmasına rağmen arazinin yarsından fazlası merkezi devlet veya yerel yönetimlere aittir. Esas mülk sahibi devlettir. Yerleşim yerleri planlanmıştır. Bir yer yerleşime açılacaksa önce incelenip planı yapılır sonra temel atılır. Yerleşime izin çıkmayan ve planı onaylanmayan araziye balta vurulamaz.

Büyük fog yani sanayi dumanlarının göz gözü görmez hale getirdiği zamanlarda ve Londra’nın Thames nehrinde yaşamın sona erdiği zamanlarda mücadele için plan yapıldı ve şimdi nehirde balık avlanır. Londra’nın varoşlarında kuş sesleri trafik seslerini bastırır.

Bireyci İngiliz yönetimini denetleyebildiği için Kıbrıslı kadar güvensizlik içinde yaşamaz. Kapitalizmin anavatanı olan ülkede yaşadığı halde İngiliz ne mal alayım da sıkışınca satar açlıkla karşılaşmam veya bankaya para atarım da güvende olurum demez. Kıbrıslı ise devletinden sürekli destek alarak yaşamını sürdürecek hale tutulur ama güveni olmadığı için gene de mal alayım servet biriktireyim diye baskı altında yaşar. Çünkü devlet ondan değil o devletten korkar. Oyunu verirken siyasetçiye kendini bağlar ve güvensiz bir yaşama mahkûm olur.

Kamu hizmetleri güya anayasaya bağlı olarak çalışır. Öyle çalışsa devlet kurumlarını iyi çalıştırmayana seçimlerde olsun fatura kesebilir ve yola getirebilirdi. Bunu yapamıyor çünkü seçtiklerine dürüstlüğü dayatamaz. Bir meclis seçer o denetleyecekmiş! Denetleyeceği araçları mebuslara vermeyen siyasileri ezip geçmesi gerekir yapmaz. Denetlemeye kalkanlara destek olmaz.

Örneğin bir devletin havaalanı olsa belediye otopark ücretini verdiği hizmete göre belirleyecektir. Öyle der anayasa ama bu hizmetin belediyenin verdiği hizmetle ilgisi olmaz. Kaç para alabilir diye bakılır. 1 kuruş ile 20 lira arsında belediye belirleyecekmiş, bakanlıkça onaylanacakmış sonra da bakanlar kuruluna sunulup onaylanırsa alınabilecekmiş. Anayasa der ki vergi, harç, resim ve benzeri yükümlülükler yasayla konur. Onun için meclisin yetkisine de gerek var. 1 kuruş ile 20 lira arasına fark 2000 kattır! Ve meclis iki bin kat arttırma yetkisini hükümete verir. Ortada bir anayasa kaldığını iddia edebilir misiniz? Meclis yetkisini ortadan kaldırmak kimin haddi? Halkın oyu ile seçilmiş insanlar bunu rahatça yapıyor. Hem de mahkeme kararlarına rağmen.

Olur tabii mahkemelerin kararlarını bir yasa ile iptal eden bir yasadışı idare karşımızda! Ne yapalım? Sokağa mı dökülelim? Daha dün hukuka saygılı olacaklarını ve yasadışı uygulamaların hesabını soracağını söyleyen sabıkalılara oylarını verdiler.

Artık devlet havalimanı yok. Özele ne sınırlandırma getirilir? Belediye hizmetlerinden Yararlanma Resmi alınmaz demekle yasa yetinir.

 

MERKEZ BANKASI DİKKATLİ OLMAZSAK BİZ DE BATARIZ DEDİ

Moda batmak ve neden battığımız hakkında spekülasyon yapmak iken Merkez Bankası başkanı müjdeyi verdi. Biz de sıradayız şayet önlem almazsak!

Verilere (bilgilere) göre paramızın güvenliğinden ve ekonominin kullanacağı bir birikim sağlanması için görevli olan Türkiyeli kişi ve bankası sürekli bilgiler yayımlar ve o kadar çok bankacılık terimi kullanır ki anlamamız için mi anlamamamız için yayımlar bilemeyiz. Bankacılığın güvenliği tarih içinde bankanın sahip olduğu paraya çevrilebilir tüm varlıklarının kaçta kaçı kadar mevduat kabul ettiğine, mevduatların kaçta kaçını güvence olarak onun bakasında ve kendi bankasında tuttuğuna ve yurt dışına ne kadar aktardığına bağlıdır. Bir ülkenin ulusal gelirine kıyasla ne kadar büyüyebileceğine bağlıdır. Bunları arayıp bulmak için son icat edilen ve icat edildiği için övünülen finans enstrümanlarına hâkim olmak gerek. Tabii dahası da var. Takas odası var da banklar neden bir birlerinin çeklerine güvenmezler? Çünkü takas odasında kime ne kadar “kapat ayıbını” kıyağı geçilir istatistiklerinin olması gerekirken olmamasıdır.

Garanti Bankası olayı sus pus gitti. Milyonlarca lira İstanbul’dan buraya gelmek için yola çıktı ama buraya neden geri geldi sorusu bir hata olarak kabul edildi de bize inandırıcı gelmedi. Kimse o kişi milyonları valize doldurup niye götürdü?

Ekonomik durgunluk elle tutulacak kadar ortada duruyor ama bankalar sürekli mevduat artışı müjdesi veriyor ve kar ediyor. Para arzı dedikleri bankalardaki mevduatlar bir yılda %3.4 artmış. Bunun para arzına eşit olduğunu düşünmüyorum ama bankaların mevduatlarında artış olmuş yani verecek kredi miktarı yükselmiş. Ekonomi bilimine göre faizler düşecek demekmiş.

Bu ekonomi bilimine güvenirsen bakacak başka çok değişken veya bileşen var. Onlara göre dağıtılan krediler azmış ve merkez bankası yurtdışındaki paralarımızı (biz diyorum ama bizim değiller doğrusu birilerininkiler olmalı) içerde dağıtsınlar diye yabancı ülkelerdeki paralarının karşılığı olarak daha fazla güvence ayırmalarını emretmiş.

Büyüklerimiz şu kadar mevduatımız var deyip şişinirlerdi. Meğer bir kısmı yurtdışında imiş. Yığınla tablo var ama bunu açıkça gösteren bir bilgi (onlara göre veri) yok. Bize ne değil mi? Bankalar arası plasman gibi cafcaflı laflar arasına sıkıştırılmış bilgilerden çıkarmak istersen uğraş dur. Sonunda nasıl olsa gene güvenebilecek değilsin.

Kapitalizm şımardıkça yeni enstrümanlarla finans sektörünü bankların üstüne çıkardı. Tefeciler önce gözden düştü dolandırıcıyı çağrıştırır oldu şimdi de finans sektörü adını alarak ekonomileri kâğıt veya bir hesapta kayıt toplama amacıyla eline geçirdi. Ürettin değil becerip de kağıtları veya kayıtları artırdın mı yaşadın!

Sonunda kayıtlar ve kâğıtlar bir ülkeyi güneyden beter edermiş kim ne?

Sonunda eski solcuların da çağdaşlaşma ve yenilenme iddialarıyla kapitalist partiler haline geldi ya vur patlasın çal oynasın.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin