Liberal ekonomi safsatasına dayanarak emekçileri daha aşağı bastırmak için var güçleriyle çalışıyorlar. Rekabet kazandırmak için ekonomik önlemler almaya çalışan Türkiyelinin aklına göre emeği ucuzlatmak gerek. Kıbrıs’ı sıka sıka salamuraya çevirmeye başladılar bir türlü Türkiyeli emekçinin seviyesine düşüremediler. Öyle olsaydı işçi ithalatı duracaktı. Amma Türkiyeli emekçiler Kıbrıs’a geldikten sonra ortamın içinde zorunlu aile ve sosyal gereksinmelere uygun yaşama kapılmak zorunda kaldığı için yerine yenisi gelmeden daha ucuz işçi bulmak olanaksız. Onun için bir türlü seviyeyi Doğu Anadolu işçisinin durumuna getiremiyorlar. Kıbrıslı düşük ücreti reddedip ülkesini terk ediyor ama geride Türkiyeli kalabilen işçi de ya geri gütmek ya da direnmek durumunda kalıyor.
Kıdem tazminatı işçinin güvencesidir. Ücretinden kesilen ve ücretine göre işverenin yatırdığı paralardan oluşan bir haktır. Bu hakkı kazanan işçi işine bağlı kalır ve işten çıkarılmamak ve kesintiye uğratmamak için devam eder. İşveren de kendine bağlılık hisseden güvenli bir emek sahibi olur. Ayni zamanda bu bize özgü değildir. Kıdem tazminatları ileri ülkelerde istikrarlı emek sahibi olmak için özel sektörde icat edilmiş bir araçtır.
Kıbrıs’ta bile devletten önce ve toplu sözleşmeye geçilmeden ince işveren tarafından kullanılmış bir araçtır. Toplu sözleşme ve grev hakkının kullanılmasının asker gücüyle yasaklandığı dönemde kıdem tazminatını bir güvence olarak emekçiye veren ve ayrı bir fon oluşturan işveren işçiye hatır olsun diye bunu yapmamıştı. Onu işine önem vermesi için özendirmek istediği için yapmıştı.
Kıdem tazminatı firmanın yararına olduğu için verimliliği arttırdığı için icat edildi.
Kıdem tazminatının yasada gösterilmesi onun yasal bir mecburiyet olmasını sağlamamıştır. Toplu sözleşmelerle bağlanan hakkı kimsenin ortadan kaldırmaya yetkisi yoktur ve olamaz. İşçileri mahkemeden hak aramaya zorlamak zaman kazandırabilir ama bir yönetim bilerek işçiyi mahkemeye yollamamalıdır. Utanmazlık edip sık görüldüğü gibi ben kararı alırım mahkeme de düşünsün diyemez. Dava açma masraflarını işçiye yükleyeceğine kendisi oturup yasasal olur mu diye yargılaması ve mahkemeyi zorlamaması gerekir.
Mahkemeye bütçenin 580’den fazlası memur maaş ve emeklilik ikramiyelerine gider yalanını söyleyerek yanılttığı gibi üçkâğıtçılık idareye yakışmaz. Yoksa yakışır mı?
Kıdem tazminatının yanında ihtiyat sandığı ve sosyal sigorta hakları da vardır diye laf ettiklerini hep duyduk. Ancak onları veren de idaredir. Kıdem tazminatı ise işe bağlamaya yarayan yararları ile toplu sözleşmeye bağlıdır. İdare kendi işçilerine bu hakkı verdi ise ve yanlışsa verenlerden hesap sormadan adım atılmamalıdır.
Bu hakların toplamı bir anlam ifade eder. Buradaki ücretler seviyesini belirlemiştir. Bunların azaltılması genel olarak yaşam seviyesini aşağı indirir. Yani sosyal adaleti azaltır. Ekonomik kalkınma var ama bekleyin zaman için tabana da yayılacak diyen maliye bakanına ve başbakana bu yayılmayı rüyanda görürsün demeye denk düşer.
Tabana yayılsın derken tabanı daha da dibe itmek anlamında olur.
Seçim arifesinde bir sürpriz olsun gibi bir iş yapıp seçim mi kazanacaklar? Yoksa seçimden sonra uygulanacağı için bu ahali bunu fark etmez mi diyorlar? Bizim kurnaz cemaat bu kadar mı saftır!
HALK MI TOPLUM MU DEME MODASI UNUTULDU
Kırk yıl toplum dedikten sonra iki halk demek için halk demeye başladıkları Kıbrıslılara bu kötü niyeti benimsemeyenler de halk demeye başlamıştı. Şimdi bakıyorum hiç ummadığım kişiler bile iki halkın varlığından bahsederken de değil her daim Kıbrıs Türk Halkı demekten kaçınamıyor. Dilimizi terbiye etmeyi her daim becerdiler.
Taraf olup dil temizliği yapma ceberrut idarelerde modadır. Hür kamuoyu olan ülkelerin üniversiteleri bu konuda doktora tezleri de yaptırırlar. Onlara göre ortamın özel kavramlar yaratması ilginçtir ve demokratik seviyeyi gösterir.
Şimdi toplumumuz icat ettiği dil çerçevesinde güven arttırıcı önlemlerin çözümün yerine geçmesini izleyecek. İlgililer Kıbrıs’ın birliğini hatırladılar ve aralarında çözüm yoksa bile çözümsüzlüğün zararlarını azaltalım politikası hazırlıyorlar. Çözemediniz madem çözümsüzlüğe alışın ve daha zarar edin demek gibi Maraş açılsın, limanlar işlesin, AB barış için görev gücü tamamlansın, Türk Yunan yakınlaşmasına yardımcı olacak işler kotarılsın ve hatta doğal gaza iki taraf da katılacak şekilde itirazlar azaltılsın önerisi hazırlıyorlar.
Bu haber doğru mu? Bilinmez ama ateş var ki duman tütüyor.
Buna Güney ekonomisini de katarsanız büyük bir planın yapılmış olabileceğini düşünebiliriz.
Buna NATO’nun Kıbrıs’a taşınması olur diye itiraz edecekler olabilir ama terazinin kefelerine bakılırsa ABD’nin kullandığı istihbarat olanaklarıyla İngiliz’in kullandığı egemen üslerden doğan tehditler yanında Görev Gücü’ne katılmanın ne olacağı görülür. Türk ordusunun da NATO gücü olduğunu düşünürseniz değerlendirme yapabilirsiniz.
Buyun pilava.
Halk deyince Kuzey ne kadar devlet olarak tanınmayı elde ettiyse Kıbrıs’ı çözme götürmeden NATO’ya almak o kadar anlam taşır. Kıbrıs istesin NATO onu alamaz. Kıbrıs veto etmez de Türkiye mi eder artık siz takdir edin.
Kuzey ne kadar egemen ise Kıbrıs’ın tümü de o kadar egemendir. Kapına Egemen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti diye yazılmasından bellidir ki egemen falan değildir. Denizlerine dünya destekli sahiplik iddiasını ileri götürüyor ama işte döndü dolaştı “doğal gazı Kıbrıslıların tümü paylaşsın” ‘a geldi. Mısır da Lübnan da antlaşmaları imzaladılar ama sonunda ellerini temizlediler.
İki dünya savaşı arasında değiliz. Bu yeni dünyada konuşarak anlaşma esastır ama hepimiz bunu benimsemiş değiliz. Hala düttürü yapmayı sürdürüyoruz. İmralı yolunu kat edenlere bakın ders çıkarın.
Şimdi Güneyde yaşayanlar siyasi sistemi düşmana karşı birlik beraberlik üzerine inşa etmenin sorunlarıyla boğuşuyor. Sınavdan geçiyorlar. AB-İMF paketini reddederken bakalım küçük hesapların küçük siyasilerinin demagojisinden sıyrılacaklar mı? Mali durumun iflasını idare edip spekülasyon paralarını mı koruyacaklar, ekonominin çarklarını mı?
Sol Kıbrıslıya yardım edemedi. Böyle mali bunalımları yönetmede usta olmadıkları ortaya çıktı ama esas AB içinde etkili olabilmekti. Beceremediler. Kapitalizmin bunalım yaratma yeteneği bellidir. Ustalık bunalmın bedelini halka ödetmemektir ama halk ta bunalımdan çıkışta yönetime yardımcı olmalıdır. Başta kapitalist bir parti varken nasıl yapacaklar yoksa alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete mi olacak! Böyle yapa yapa Türkiye’de Kürt isyanının yaratılması örnek olsun. Kürt’ten özür dileriz.