Güney’de başkanlık seçimi yapılmış, kaybedenin kazanına devrettiği yönetimde işler iki haftada normale dönerken, bizim Kuzey’de ne olduğu belirsiz işlerle meşgul olan topluma uygun düşen yönetimin yaptığı işler tabiatıyla toplumuna layık olacaktır. Rum toplumu yeni başkanını en başta ekonomideki tıkanıklığı aşmada büyük umutlarla seçerken Kıbrıs ihtilafının çözümünü ikinci sıraya atmıştır. Nasıl olsa süreç içerisinde kendisine danışılacağına bir inancı var. Annan Planına evet diyenin başkanlığında çok iyimser olanlar acaba umduğunu bulacak mı, göreceğiz. Ancak bizde durum tam bir fecaat; hangi konu ve alana bakarsanız “her şey başkalarına endekslenmiş” görürsünüz. Siyaset mi başkalarına havale (hiç utanmadan bir de müdahale ediliyor diye şikayet ederiz), ekonomi mi tamamen irademiz dışında “sorma gir hanı” girişler serbest, sabah gel malını açık pazarda sat, akşama bir kaç evi de soyduktan sonra dön memleketine durumu… yerli üretici mi; “ürettiğini dışa pazarlayamıyor çünkü anavatanı kendisine Mersin limanından girişine engeller çıkartarak ambargo uyguluyor”. Sosyal durumu hiç sormayın; her gelene sülalesini taşima ve vatandaşlık ile seçme seçilme hakkı tanınarak siyasi iradeye tamamen el konuldu. Sayısı bilinmeyen nufustaki patlamayla övünülürken nasıl bir bütçe hazırlandığını varın siz düşünün… Kağıt üzerinde 290 bin hesabı ama gerçekte 990 bin nufusa eğitim, sağlık, ulaşım, sosyal ve beledi hızmetler verilmesi mümkün olabilir mi? Özellikle başkent Lefkoşa’yı çöp, lağım suları, çukur caddeler teslim almişsa suçu başka yerde aramak yanlış düşmez mi!
Kıbrıslıtürk toplumu için en ağır fatura “yüzyıllardır yaşadığı topraklarda kazandığı kültür ve kimliğine vurulan” darbe… yaşam biçimi kültürü ve inancıyla iyi, kötü ama kendisiyle uyumlu ve barışık yaşarken taşıma nufus, farklı kültür ve inanca sahip olanların verdiği zarar ne yazık ki büyüktür. Toplum kolayca kontrol altına alınsın diye devlete “kapı kulu” memur yapıldı. Yaşam kalitesi anadoludaki bir taşra kasabası seviyesine düşürme gayreti yaşanıyor. Her tarafa ahlakıyla uyuşmayan kumarhaneler ve yan ürünü uyuşturucu, mafyalaşma, fuhuş sektörüne kalkınmışlık süsü verildi. Kıbrıslılar “istemiyoruz, alın geri” deyince de kızılıyor. Şimdi kimiler “Türkiye ve Türklere karşı olmak” teranesini okuyacak ancak bu gibi önyargılı (kraldan çok kralcı Rum ganimet malı milliyetçi geçinen vurguncular) lütfedip İİstanbul, Ankara, İzmir vs şehirlere uğrasın ve merkezi şehir ile varoş mahallelerdeki insanlarla konuşma zahmetine katlansınlar (ben yaptım) acaba mahallelerine kontrol edilemeyen potansiyel suçlu kılık kıyafetli kişileri veya mafyalık işleri istiyorlar mı, sorsunlar… yanıt “hayır” olur. Ama “o başka bu başka” demek işin kolayına kaçmanın ötesinde pişkinlik ve utanmazlıktır.
Türkiye’de hala daha Suni – Alevi sorunu çözümlenmemiş, habire okullarda zorunlu din eğitimi ve mahallelerle köylerine camiler yaptırılması örnektir. Kıbrıs’ın Kuzeyi ne cami, imam hatip ne de ilahiyata ihtiyaç vardır. Çağdaş laik okullar yeterlidir. Kürt çocuklara okullarda kendi dilinde eğitimi yasaklarken üstüne üstlük bir de her gün “Türküm doğruyum çalışkanım, varlığım Türk ulusuna armağan olsun” söyletmek ne denli uygun düşer. Onlar da “Kürt” kimliğini öne çıkarınca neden kızılıyor, nerede “empati”! Alevi, Kürt ve Kıbrıslıtürk varlığına bu bakımdan saygı duyulmalı derken çağın bir gereği olduğu anlaşılmalıdır. AİHM kararları geldikçe galiba kafalara “dank” ediyor, her ne kadar uygulaması geciktirilse de zaman içerisinde kaçınılmaz sonuç gerçekleşecektir.
ET VE TIRNAK HİKAYESİ
1958’den beri bizler “et ve tırnak – anavatan yavruvatan” hikayesini hep duyduk… bir ara Azerbaycan hatta diğer Türki Cumhuriyetler için de telafuz edilmeye çalışıldı ancak onlar sosyalist elekten geçtiğinden hemen reddettiler. Azerbaycan galiba “tek millet iki devlet” benzeri şeyler söyledi. Son günlerde Türkiye’de, dış baskılar ve coğrafyadaki değişimin zorlamasıyla başlatılan Kürt sorununa çözüm bulma “İmralı” sürecinde yeniden gündeme taşındı… ancak tek bir farkla, bu kez Kürtlerin siyasi temsilcisi BDP’den geldi “Kürt ve Türk halkları et ve tırnak değil, eşit iki halk olacak” gelecekteki yol haritasını çizdi.
İmralı süreci on binlerce kişinin ölümü ve yüz binlerin acı çekmesinden sonra gelmiş olması hata olmakla beraber umarız çözüm ve barışla sonuçlansın… dünyada ve Avrupa’da “IRA, BASK, ETA vs” örnekleri var; özgürlük mücadelesi veren halkların silahlı gücü yanında bir de müzakereleri yürüten siyasi kanadı bulunur! Devlet(ler)in “teröristlerle masaya oturmayız” iddiaları hep askıda kalmış, gün gelmiş onları tıpkı “terörist başı” dediğiyle görüşmeye başlayanlar gibi muhatap kabul etmiştir. Son bilgilere göre PKK lideri Abdullah Öcalan’ın barış mektupları BDP, Kandil ve AB yetkililerine ulaştırılmıştır. PKK’nın silah bırakma ile devletin silahlı harekatlarının sonlandırılması resmen başlamış sayılır. Bunun bir ön hazırlık olduğu, esas çözümün anayasa ile şekillenebileceği kabul edilmelidir. İnsan hak ve özgürlüklerle kimliğin tanımlanması, bölge için biçilecek yönetimin daha önemli olduğu ortadadır. Aslında DEMOKRASİ bu gibi sorunları kökten çözmeye yeterli. Etrafında dolaşmanın zaman kaybı olduğu anlaşılması halinde işler kolaylaşacaktır.
YEREL YÖNETİMLER VE LEFKOŞA
Batı toplumlarında yerel yönetimler en az merkezi hükümetler kadar önemli, hatta vatandaşa doğrudan hizmet götürmede daha çok işlev görmektedir. İngiltere örneğin; yüz yıldır vatandaşın eğitim, sağlık, ulaşım, sosyal, çevre vs hizmetleri yerel yönetimler yürütür. Her konuyu merkezi hükümetin bakanlık ve dairelerine sormak yoktur. Büyük zaman, külfet ve mali açıdan kayıp olmaktadır. Geri kalmış toplumlarda yönetimler her şeyin kendinde toplanmasını sever, koltuk makam, gösteriş vatandaşa hızmetten daha önemli çünkü! Her gelen yönetim ihtiyaç yokken (orayı arpalık gördüğü için) kendi yandaşı o kadar çok personel alır ki binalar sığmaz, yeni binalara, odalara, masa ve koltuklara ihtiyaç duyulur Öylesine ki işi gören işçi dışarıda hizmet vereni 250 ise merkezi binalarda masa başında (100 yeterliyken) miktar 750’yi bulur. Sonunda “kimisinin çiftliği, yemeğen domuz” iflas bayrağını çeker.
İflas eden Lefkoşa Belediyesi için seçim 7 Nisan’da yapılacak… 4 yıllık bir dönem de değil, bir yıldan biraz fazla bir zaman için… Hükümette olan parti adayı başaramayınca muhalefet en ağır eleştirileri haklı olarak gündeme taşıdı, esasen sayıştay “usulsüzlük” raporları da bunu belgeliyordu. Muhalefet bir adayda uzlaşmak ve seçim kazanmak yerine kendi adaylarını gösterince işler karıştı. Ortak adayda ısrarlı Sendikal Platform ile bazı örgütleri de haliyle zora sokarken, herkesce suçlanan siyasi partinin yeni adayına da seçilme şansı tanımış oluyordu.