HDK Yürütme Kurulu Üyesi ve BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, tarihi Newroz kutlamasında açıklanan Abdullah Öcalan’ın görüşlerini değerlendirdi. Yeni bir sürecin yeni olanakları doğurduğunu söyleyen Kürkçü, “Kürt özgürlük mücadelesinin ve PKK’nin sosyalist birikiminin yeniden canlanacağını, Türkiye ve bölge sosyalist hareketleriyle yeni türden bir dayanışma ve örgütlenme ilişkisi içine gireceği, yeni kapının da açılacağını söyleyebilirim” dedi. Kürkçü, Öcalan’ın mektubuna, Meclis’in tutumuna ve HDK’nin yeni dönem politikalarına dair ETHA’ya değerlendirmelerde bulundu.
HDK milletvekili olarak Newroz’da konuşma yaptınız ve Öcalan’ın çözüm sürecini desteklediğinizi açıkladınız. Öcalan’ın mesajını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birincisi bu çağrının, esasen Kürt özgürlük mücadelesinin yeni ve başka bir evreye geçişinin habercisi olduğunu düşünüyorum. Kürdistan özgürlük mücadelesinin sona erdiğini değil, bu mücadelenin TC sınırları içinde silahla sürdürülmesine son verildiğini, Kürt halkının hakları mücadelesinin, genel olarak hareketin önüne koyduğu hedeflerin gerçekleştirilmesine kadar açık mücadele yolundan süreceğini anlıyorum. Öcalan, Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlere bir de bu adımıyla birlikte fırsat sunuyor. Onların, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi ve halka karşı olan yasaların yürürlükten kaldırılması, özgürlüklerin önünün açılması için bugüne kadar öne sürdükleri ’silahlı çatışmanın varlığı’ gerekçesini ellerinden alıyor. Ve aslında karşıtlarını da bu manada silahsızlandırıyor. Böylelikle, Türkiye’de bundan böyle demokratik hak ve özgürlüklerin, sosyal hakların emekçilerin, kadının özgürlüğünün, Alevilerin haklarının gerçekleşmesi karşısında devletin bir ’silahlı terörle mücadele etmekte olduğu gerekçesini ortadan kaldırmış oluyor.
‘MEKTUP HALKLAR DAYANIŞMASINA ÇAĞRIDIR’
İkinci olarak Öcalan, Kürdistan’ın tamamı üzerinden konuşarak Türkiye’ye işgalci fetihçi emperyalist siyasetlerinin bir parçası olmayı değil, Ortadoğu halklarını Orta Asya halklarına, Türkiye’yi Kürtlere, Araplara ve Acemlere bağlayan yeni bir denklem üzerinden halklar dayanışması tercihini ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu, Türkiye’nin kendisini genel olarak ABD ile NATO’nun ekseninde konumlandıran fetihçi ve bölgesel rekabetçi dış siyasetine karşı da Kürt halkının bölgesel varlığına dayanarak ileri sürülmüş bir başka seçenektir. Dış ve iç politikada savaş seçeneğini sıfırlayan ya da sıfırlamaya imkân veren, haklar ve özgürlükler alanının derinlemesine ve genişliğine açılmasını sağlamak için hareket alanı yaratan yeni bir yaklaşım. O nedenle ben bu yeni yaklaşımın iyi değerlendirilse emek mücadelesine, sosyal haklar mücadelesine, sosyalizm mücadelesine ve enternasyonal dayanışmaya yeni fırsat yarattığını görüyorum.
ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNDE FAALİYETALANI GENİŞLEYECEK
Öte yandan Kürt özgürlük mücadelesinin ve PKK’nin sosyalist birikiminin yeniden canlanacağını, Türkiye ve bölge sosyalist hareketleriyle yeni türden bir dayanışma ve örgütlenme ilişkisi içine gireceği, yeni kapının da açılacağını söyleyebilirim. O zaman bütün bunlara baktığımızda Öcalan’ın çağrısının taktik unsurlar güden ya da bugünkü iktidarın önünü açan değil; tam tersine stratejik bir derinliğe sahip, bölgesel ölçekte yürüyen bir mazlum-zalim çatışmasında, mazlumun faaliyet alanını genişleten ve Türkiye’de demokratik ve sosyal kazanımların arkaya alınarak ileriye doğru yürünebileceği ve Türkiye’nin tamamını özgürlük mücadelesinin alanı kılan yepyeni ve büyük imkânlar içerdiğini söyleyebilirim.
‘SÜREÇ AKP’YE BIRAKILMAMALI’
Newroz’da Kürt cephesi bir irade ortaya koydu. Abdullah Öcalan’ın, konunun Meclis gündemine getirilmesi ve meclisin bir karar alması çağrısı vardı. Başbakan bir açıklama yaptı. “Bunun muhatabı meclis değil, hükümettir” dedi. Bu tartışma Meclis’te nasıl yankı bulur, nasıl bir seyir izler?
Öcalan’ın mesajının okunmasından itibaren esasen parlamento ikiye bölünmüş gözüküyor. AKP ve BDP’nin her birinin değerlendirmesi ayrı ayrı olmakla birlikte uygun buluyor. CHP ve MHP, bu çözüm için müzakereyi kapsayan diyalog sürecine kategorik olarak karşılar. CHP’nin karşıtlığının MHP’den şöyle bir farkı olduğu söylenebilir. CHP’nin konunun meclise taşınarak çözüm mekânının meclis haline getirilmesi önerisi bence yabana atılmaz. Burada ben çözüme ortak olmaktan çok CHP içindeki ulusalcıların mecliste çözümü tavsatmak maksadıyla yeşil ışık yaktığını düşünüyorum. Ama ben, Meclis’ten çözüm aranmasının, geliştirilmesinin çok yerinde olacağını düşünüyorum. Öcalan’ın çok doğru bir noktaya işaret ettiğini düşünüyorum. Meclis’te bir irade birliği olmadığı gözüküyor. Blok aracılığıyla bir kapı aralanabilir. Bunu, BDP kurullarında görüşmek lazım.
CHP, sürece dâhil edilebilir mi?
Ben CHP’nin kendi haline bırakılmasını doğru bulmuyorum. CHP’yi çözümün ortağı kılabileceğimiz maddi sebepler var. Birincisi bu çatışmanın her iki tarafında duran yoksul kesimlerden CHP’ye oy gidiyor. Öte yandan özellikle Dersim’den başlayarak Kürt Alevilerin hatırı sayılır bir ölçüde oylarını aldığına göre CHP’nin -tabanı itibariyle-barış siyasetinin karşısında durmaması gerekir. Çözüme de müdahil olması gerekir. CHP’yi çözüme ortak etme siyasetinin yerinde olacağını ve böylelikle düzenlemelerin bütünüyle AKP’nin iradesine bırakılmamasının sağlanacağını düşünüyorum. CHP’nin önerisini hem makul buluyorum, hem destekliyorum. Bunun uygulamaya geçmesi için mutlaka BDP’nin siyaset kurması gerektiği kanaatindeyim.
‘HDK BÜYÜYECEK İKLİME KAVUŞACAK’
HDK ve diğer sol, sosyalist cephe bakımından Batı cephesine dair neler yapılabilir?
Öcalan’ın açıklamasıyla birlikte açılan yeni çığırın, HDK içinde yeşereceği ve gelişeceği çok elverişli bir iklim yarattığını düşünüyorum. Aslında Ekim 2011′deHDK kurulduğunda aradığı ama bulamadığı iklim nihayet doğdu. Çünkü HDK, ancak barışçıl iklimde, barış arayışı ikliminde gelişebilir. Bu sanki onun varlığının ön şartı gibiydi. Şimdi hiç değilse PKK müdahalesiyle buna yaklaşmış oluyoruz. İşte hükümet ve devlet de buna yanıt verecek gibi görünüyor. Özellikle bu iklimi iyileştirecek. HDK etkinlik alanının gelişmesi anlamında burada uygun alanları, uygun zeminleri bence dakik araştırmanın sonucunda elde ederek buralardan başlayan ileri politikalar demetini yürürlüğe sokmak zorundayız.
Bu süreç ne tür imkanlar doğuruyor?
Türkiye’nin başka bölgelerinde HDK’nin güçlenebileceği zeminlere taşıyacağımız yeni yönelişe ihtiyacımız var. Taktik olarak güçlü bir öneme sahip 1 Mayıs’a HDK’nin tüm bileşenleriyle birlikte BDP başta olmak üzere taşırsak bu barış ikliminin sosyal mücadele için yeni bir imkan yarattığını da göstermiş olabiliriz. Barış denince tüm gerginlikler hemen bitecek gibi yapay bir izlenim doğuyor. Bu süreç, bence kimlik sebepleriyle halkların birbirini boğazlamasının zeminini ortadan kaldırıyor. Ama bu zenginle yoksul, ezilenle ezen arasındaki mücadelenin sürmeyeceği ya da bunun gündemden kalktığı anlamına gelmiyor. Tam tersine şimdi bu mücadelelere arada etnik barikatlar olmadan girişmek için bir imkan var. O nedenle HDK, halklar arası kardeşliği ve sınıf mücadelesini batısında ve doğusunda taşıyacak ve sürdürecek. HDP’nin politik temsil zeminini kuracak bir hummalı çalışma içine girmeli. 2014′deki Cumhurbaşkanlığı ve yerel seçimleri için ve2015′deki genel seçimler için kolları sıvamak lazım, stratejik sınıf mücadelesinin yanı sıra.
Önümüzdeki hafta HDK Genel Meclisi var. Bu konu gündeme alındı mı acaba?
Genel Meclis’te bu konu gündemde olacaktır. Buradan yeni bir yönelişi belirlemek ve 1 Mayıs’a bu yönelişle birlikte ilerlemek hedefimiz olacaktır diye tahmin ediyorum.
‘DOĞRU OKUMALAR YAPILMALI’
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Eklemek istediğim şey şu. Öcalan’ın mektubunun ve bu mektuba yönelim veren genel bakışının iyi değerlendirilmesi gerektiğini ve mesajlarının doğru anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için biraz çaba göstermek lazım. Çünkü bu mektupta Alevilerin ismen anılmayışının, Öcalan’ın bir tür İslami rejime onay verdiği gibi okunduğunu ve Alevi Kürtlerle Alevi olmayan Kürtlerin yakınlaşması çabalarını baltalamak isteyenlerin hemen bu ipe sarıldıklarını görüyorum. Ben bunun, hem Öcalan tarafından kastedilmediğini hem de çok zararlı yöneliş olduğunu görüyorum. Mutlaka aydınlatmak lazım. İkinci olarak AKP hükümetiyle bu konunun görüşülüyor olması bunun bir tercih olmasından değil, AKP’nin hükümet olması gerçeğinin başka bir hükümet tarafından değiştirilememiş olmasındandır.
Kürtler siyasal geleceklerini toplumsal geleceklerini tartışmak için CHP’nin iktidar olmasını sonsuza kadar bekleyemezlerdi. Kendilerinin Türkiye’de iktidara geçme gibi bir hedefleri olmadığı için -bir ay tutulması gibi- bu unsurlar birbirinin üzerine gelirse o hükümet döneminde çözülecekti. AKP’ye denk geldi, onlarla görüşüyorlar. Ancak bence AKP’nin süreçteki olası hakimiyetini önlemek için mutlaka parlamentoda CHP’nin, parlamento dışında sosyalist ve demokratik güçlerin siyaset devrelerine girmeleri ve yeni bir kuvvet merkezi oluşturmaları gerekir.