Türkiye’de tartışılan ve tüm sorunların çözümünün tıkanmasının ana nedeni olan Kürt sorununa, Kürt meselesine yönelik olarak son on yıldır gündeme sokulan ya da başka bir deyişle örtük yanlış güncelleştirilmeye çalışılmaktadır.
Sorun gerçekten Türk sorunumudur yoksa Türk sorunu haline getirilen, bir başka şeyin kendi gerçek halini inkar etmesi ve kendi inkarını Türk sorunu olarak ifade etmesimidir!
Anadolu toprakları bulunduğu yer itibari ile kıtalar arası nüfus hareketliliğinin önemli geçiş noktalarından bir tanesidir. Bu yanıyla göç yoludur. Onun göç yolu seyrüseferinde olması, bu topraklarda yaşayan kadim halkların bundan etkilenmesini beraberinde getirdiği gibi, göç eden kavimlerin ve topluluklarında bundan etkilenmesi karşılıklı ilişkiler süreci olarak kendini tamamlamaktadır.
Bu kavmi ve topluluklar hareketliliği aynı zamanda bu coğrafyanın ticaret yolu olma özelliklerinin olduğu halini göstermekte ve bunun en tam anlatımı olan İpek Yolu’da bu anlatımdır. Dolayısıyla Anadolu toprakları göç alan, göç veren halli bir karakterdir. Ve bağrına gelen kavimler burayı kendilerine mesken tutmada zorlanmamışlar hallerine sahip olmuşlardır.
TC. devleti Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesidir anlatımı yapılırken, gizil anlamda ikili göç olgusunun da kendi tarihi içerisinde var olduğu halini ön kabül olarak ele almamızı gerektirmektedir. İmparatorluk parçalanırken (sömürge edilmiş, ilhak edilmiş topraklarda ulus devletlerin doğması) her bir kopma beraberinde, henüz kalan ya da kalan topraklara doğru bir göç olgusunu da beraberinde getirmiştir.
İmparatorluk toprakları batı kesimleri işgal ve ilhak süreçleri, burada yaşayan milletlerin Hıristiyan din ve bunun mezheplerinin inanış çoğunluğu halinde olmaları hali ile hem çok milletli hem de çok dinli bir karakterdedir. Ama yönetme haline İslami anlayış egemendir. İmparatorluğa dahil ettirilirken, her parçaya yönetme kadroları gönderilirken, onların orada asgari güvenliğini sağlamak için asker kadrolar ve sivil hayatın devamını sağlayan (İslami anlayışta) tamamlayıcı yönetim kadrolarıda gönderilmektedir.
Ama esas olarak Hıristiyan inanış içerisindeki halkların ek vergilerden kurtulmaları için İslami inanış toplumuna dönüşme ihtiyaçları ya da gerçekten inanmaları neticesinde, elde edilen topraklarda aynı zamanda müslüman toplumlar oluşmakta idi. Onların bu İslami halleri hayatlarının kolaylaşmalarına imkan yaratma halleri olurken, doğal olarak farklı inanış topluluklarının o toprakların bir gerçeğine dönüşmesine de sonuç oluyordu.
İmparatorluktan doğan her ulus devletin önemli parametlerinden biri olan dini inanış biçimleri, olunan ulus devletin belirleyicisi haline gelmesi sonucunu ortaya çıkarmakta idi. Dolayısıyla ortaya çıkan ulus devletler; kendi toprakları üzerinde yaşayan İslami inanış toplumlarına da imkansızlıklar ve imkansızlıkların çoğaltılması olarak yansıyor, önceki ayrıcalıklarının ortadan kalkmasının bu halleri, burada yaşamı zorlaştırıyor ve iki karakterli göçler ortaya çıkmaya başlıyordu. Ulus devletlerin göç ettirdikleri ve Osmanlı Sultanlığının kaybettikleri topraklardan İslami inananlara sahiplenmesi göç hareketliliği.
Anadolu topraklarıdan TC devleti yaratılırken, bu topraklara, asli topraklarından mahrumlaştırılan ciddi bir müslüman topluluklarda akmış durumda idi. Buna ilaveten Osmanlı-Rus savaşlarında Osmanlının her yenilmesi, büyüyen Rusya İmparatorluk devletindeki müslümanlarında Osmanlıya dayatılmasını beraberinde getirerek, Kafkasya müslüman halk topluluklarınında Anadolu topraklarına iltihak ettirildiği görülmektedir.
TC’nin kuruluş süreci buraya göç eden, göç ettirilen müslüman toplumların aktif katılımının halidir de. Bunların tek ortak paydaları müslüman olmaları ve onun ötesindeki halleri ise farklı milletler halleridir.
Anayurtlarından sürgüne çıkarılan bu İslami ve etnik toplulukların imparatorluk 1. paylaşım savaşı sonrasında kurtuluşçu akımların (ittihat ve terakki) konaklatabilecekleri tek toprak parçası kalmıştı, Anadolu. Ve İttihat ve Terakki’nin hemen hemen tamamına yakınının Balkan karakterli olması dolayısıyla da bu göçlerin toplumsal hallerinin bir yanının anlatımıdır da. İttihat yapılanmasının bu göçlere tesvik edici bir karakterle yaklaştığı da ayrıca unutulmamalıdır.
TC’nin kuruluş süreci içerisinde ve devletin kendini tamamlamasında bu İslami karakterli etniklerin ve bunlardan çıkan kurucu kadroların çok etkin oldukları görülebilmektedir. Anadolu’ya, sonuç olarak göç etmiş olan bu etniklerin yurt tutma sorunlarının belirleyici bir karakter olduğu sürecin açık halidir. Kuruluş sürecinde bu kadar etkin olmalarının ana sebeplerinin başında geleni de bu halleridir.
Anadolunun çok kimlikli toplumlardan oluşması, bu topraklardan Hıristiyan inanış ve demografik farklılıkları olan buranın eski kavimleri yurtsuzlaştırılmaya çıkarılırken, yeni etnik kavimlere Anadolu yurt edindirilirken, İslam ortak paydası üzerinden Türk Tarih Kurumu gibi yapıların üretmiş oldukları teorilerle Türklük kavramı yaratılmaya çalışılmış, etnik farklı haller İslam ayağına ilave olarak Türklük ayağıyla tamamlanmıştır. Köy Enstütülerinin kurulması da bu toplulukların ortak toplumsal yaşam akışkanlıklarının sağlanmasının yaratımını yaratmak, sürecin tamamlanmamsı adımıdır.
TC’tinde ki Kürt isyan ve direnişleri; bir taraftan Kürt sorununu zorla bastırmak iken, bu bastırma sürecindeki Türklük yaratımı propagandası da yaratılmaya çalışılan ruhi şekillenmenin hızlandırıcı aracı olarak kullanılmıştır.
Türklük ideolojisi yaratılmaya çalışılırken, bu ideoloji yaratıcılarının egemen karakterlerinin Türk etnik hallerinden gelmemeleridir. Ve bu ideolojiyi oluştururken yeni yurt tutmanın getirmiş olduğu ruh halleri içerisinde ortak payda da kendilerini var etmelerinin argümanlarını oluşturmaları çok özellikli halleridir. Bu konuda o kadar ileri gitmişler ki, bu toprakların asli kavimlerini “ancak Türklere uşak olabilirler” konumuna sokmayı kendilerine egemen kültür haline getirmişlerdir.
Türklüğün bu halleri devletin ana yol alış biçimlerinden biri olurken, Kürt özgürlük mücadelesi ile ortaya çıkan savaş durumundan Türk anlatımı en fetiş haliyle topluma egemen edindirilmekten bir an olsun bile kaçınılmamıştır.
“Türk sorunu olacaktır!”
Arka planını anlatı haline getirdiğim bu toplamların ifadesidir.
Nihayetinde göç etmiş toplumların kendilerine yurt edinme mecburiyetlerine, kendilerinde olmayan kimlikte edinmeleri; tarihin ulus oluşumu ve akışkanlığı ile uyuşmamasının ortaya çıkardığı tarih gerçekliğinin ürküntüsüdür.
Hızlandırılan uluslaşma olgusunun iradi yanının belirleyici olmasından dolayı, tarihi eklektik oluşturma çabaları artık eklemlenmiş yerlerinden çatırdamaya başlamış bulunmaktadır.
Buraya anayurt olarak mahkum ettirilmiş bu etnik kimlikler, bu topraklar size asla öteki olarak bakmayacaktır, ötekileştirmeyecektir.
Kendinizi Türk ulus aidiyatından hissedebilmeniz için hızlandırılmış ulus tedrisatından mezuniyet sertifikası peşinden koşturmayın.
Uluslaşmak ve ulus aidiyatını hissetmek, kendi tarihsel süreci içerisinde yolunu alırsa yüklenilecek olan yanlışlar daha az olacaktır.
Balkan, Kafkas kökenli etnik hallerinizle TC yurttaşlarısınız. Binmiş olduğunuz ulus kimliği treni bu toprakların tarihsel yaşayanlarının korkusu değilsiniz.
Tarihinizle barışın!
Ve siz de bu toprağın ortak değeri halindesiniz.