Kıbrıs’ta ittifaklar, güç birlikleri zor yürüyen işlerdir. Hele de seçim ittifakları çok daha zor işlerdir.
Her dönem indirgemeci yaklaşımlarla, sübjektif tahlillerle ittifak yapılması halinde büyük değişimlerin çok mümkün olduğu anlatılır.
Bilindiği gibi indirgemeci yaklaşıma göre; sosyal olaylar ekonomik, siyasi, ahlaki, dini hukuki olaylardan yalnızca birine bağlı olarak şekillenir. Şimdi en çok üzerinde konuşulan ekonomik durumdur ve buna bakarak ortak bir aday çıkması halinde şansının yüksek olduğu ön kabülünü her yerde görmek mümkündür.
Ama somut koşullara baktığımızda, emek hareketi ve siyasal partiler örgütlenmesinde ciddi bir patlama yoktur. Anlık tepkilerde ciddi parlamalar, kitlesel katılımlar olsa da, bunları sistematik bir harekete dönüştürmeyi kimse başaramamış durumdadır.
Kimileri bunu hemen, ‘siyasal önderlik yok’ gibi yukardan aşağıya çözümlerle halletme yoluna gitmektedir. Yani kitleler aslında yığın olarak harekete hazırdırlar, önderliğin işareti ile iktidarı alacaklardır…
Böyle bir durum yoktur. Kıbrıs’ta şimdi en çok ihtiyaç olan tabandan toplumsal muhalefet örmektir. İktidarı veya yönetimi alma ve onu belli programlar etrafında idare etmenin aracı olabilecek kurumsal yapılar yoktur. Bu yapı eksikliği günün sonunda zayıf yapıların, kendilerinin fikirleri ile çelişenlerle yönetim için ittifakları, blok kurmalarını getirecektir.
Bunun anlamı sizinle ayni fikirde olmayanlarla ittifak veya blok kurmaya gitmektir. Bu durumda idare tam olarak sizde değil, ittifak kurduklarınızla gücü paylaştığınız bir duruma gelecektir.
Bu konuyu somutlaştırarak devam etmek gerekirse bugün birçok yapı Türkiye yönetici sınıfla iyi ilişkide olmak gerektiğinden veya mecburiyetinde olduğumuzdan bahsederken anlattıkları aslında onları da bu idari bloğun parçası saymalarıdır.
Türkiye idaresini, sivil askeri bürokrasisini Kıbrıs kuzeyinde şu veya bu şekilde idari bloğun içinde istemeyen yapıların bu yaklaşımı elbette her alana yansıması gerekir. Yerel yönetim seçimleri bu yaklaşım ile ele alındığında seçilecek belediye başkanı ve belediye meclisi üyelerinin buna sahip çıkması gerekir.
Ülkenin somut koşulları değerlendirildiğinde Türkiye sivil ve askeri bürokrasisi elbet her yere olduğu gibi yerel yönetimlere de müdahale ettiğini ve edeceğini göz önüne aldığımızda, böylesi bir müdahaleye ve dayatmalara karşı ne yapılacağını konuşmadan bir ortak aday üzerinde konuşmaya başlamanın olanağı yoktur.
Daha da somut konuşmak gerekirse, Lefkoşa Belediyesinin sorunlarını TC Elçiliğinin finansal katkıları ile çözme niyeti günün sonunda parayı veren elbette ‘rica’ da eder noktasında, bir yandan ‘ne paranı, ne de memurunu’ diyerek TC elçiliği önünde eylem yapılırken, diğer yandan yerel yönetimlerde böylesi ilişkilere girmek ortaya ilkesiz halleri çıkaracaktır.
İlkeli bir direnç noktası olması halinde ise ‘ne paranı, ne memurunu’ sloganının hayata geçirilmesi için mücadele edilmesi gündeme gelecektir, bu durumda ittifak yapılanlar buna ne kadar yanaşacaktır sorusuna cevap aramamız gerekir.
Buradan bakınca ortak aday konusu çok da kolay bir başlık değildir.
Bunun yanında indirgemeci bir yaklaşım ile ekonomik soruna bakıp kitlelerin iktidar bloğu ile ayrıştığını düşünmek, iktidar bloğunun artık rıza üretmediği iddia etmek de mümkün değildir.
Kıbrıs’ın birçok yerinde hâlihazırda birçok dini cemaat ve TC elçiliği tarafından beslenen hemşeri dernekleri aracılığı ile yoğun bir örgütlenme çalışması vardır. Bunun yanında UBP kendi içinde ikiye bölünmüş olsa da henüz örgütsel olarak çözüldüğünü gösteren herhangi bir somut emare yoktur. Ayrıca Lefkoşa özelinde konuşulursa Bulutoğluları’nın ilk döneminin çok başarılı olmamasına rağmen ciddi bir oyla ikinci dönemde de seçilmesi akılla geldiğinde hala daha onun benzeri adayın seçilmesi olasıdır. Daha yakından bakıldığında Bulutoğluları’nı istifaya götürenin sendika ile girdiği itilaf ve maaşların ödenememesi olduğu görülür. Bu krizi çözebilecek yani para bulabilecek adayın şansı yüksektir. İddianın aksine Bulutoğluları yolsuzluk veya siyasi nedenlerle istifa etmemiştir. UBP içindeki çatışma ve maaş ödemelerindeki sorun onu istifaya götürmüştür, siyasi rakiplerinin başarısı değil, diğer etkenler nedeni ile belediye başkanlığında erken seçime gidilmektedir.
Bu nedenle seçimlerden ciddi bir değişim beklemek için somut hiçbir belirti yoktur.
Bu doğru kavranmazsa, yeninden UBP’nin gösterdiği adayın seçilmesi halinde kitleler içinde yeniden ciddi demoralizayon yaşanacaktır. Mücadele eden kadrolar, mücadelenin ileri unsurları süreci ve mevcut durumu doğru kavrayıp, doğru zeminde mücadelenin araçlarını geliştirmelidir.
Tam da bu nedenle şimdi ihtiyacımız olan siyasi bir değişikliği talep edecek toplumsal muhalefetin inşası olmalıdır. Seçim ittifakı düşünülecekse de bunun üzerinden düşünülmelidir.