arşivhaberGeçmiş geçmişte kalmaz - Ali Sarıtepe
yazarın tüm yazıları:

Geçmiş geçmişte kalmaz – Ali Sarıtepe

333 Takipçiler
Takip Et

Yeniçağ podcastını dinleyin

Hiçbir olgu, olay, durum sadece yaşanılan dönemle sınırlı kalmaz. O; şu veya bu şekilde yaşamın bir evresinde, bir kesitinde, bilincinde olalım, olmayalım hayatımıza değer. Geçmişin bu şekilde hayatımıza temas etmesi, temas ettiği andan itibaren kendini bize dinamik bir halde hatırlatması, yaşananın yaşananda kaldığı halinin hiçde olmadığının bize anlatımıdır.

Dolayısıyla geçmiş geçmişte kalmıyor.

Geçmişte yaşanılan şey, yapılan şey ya da biriktirilen şey günü geldiğinde önümüze çıkacağı halini aklımızda tutma gerektiğidir. Geçmişin gelecek üzerinde ki bu ipotek hali, geçmişin irademize bağımsız kalacağı anlamı çıkmamalıdır. Geçmişin gelecek üzerinde ki etki gücünün etki gücü, gelecek üzerinde özne karakterinde olan unsurun geçmişi ve günü ve de geleceği algılama biçimi ve buradan çıkaracağı ya da çıkarmaya çalıştığı kurgu ile yakından ilgilidir. Ama her halükarda geçmişin, gelecekte muhasebe edilmesi gereken bir olgu olarak çıkacağı gerçekliğidir.

Sinop’ta HDP(Halkların Demokratik Partisi)’nin kendini anlatma amaçlı düzenlemiş olduğu siyasi gezisine yapılan müdahale bize geçmişimizin geleceğimize nasıl çıktığı hali olarak durmaktadır.

Buraya nasıl geldiğimizin baştan anlatımı yerine, bugünden eskiye giderek; hem içerisinde yaşadığımız sürecin tanığı olarak yakın tarihimizi yeniden bilmemize çıkarım yaparız ve hem de sondan başa yöntemiyle tarihimize kendisini katan  iradenin kararlılığını ve sürekliliğini görmüş oluruz.

Sinop’ta yapılan aktif müdahalenin ana aktörü Kürt sorunudur.

Daha dün bile diyemiyeceğimiz zaman diliminde Kürt sorunu yoktur anlatımının ve eylemliliğinin başat edildiği dil egemen edilmişti.

Kürt siyasal duyarlılığının zaptu-rapt altına almanın anlatımı olan KCK operasyonları ve dosyaları ile artık onbin rakamı ile ifade edilen tutuklama yaşatımları.

Seçim stratejilerini idam ipi üzerinden yürüterek Öcalan’ın şahsında Kürt düşünmelerinin siyasi idamının yapılmaya çalışılması.

Ana dillerinin yok hükmünde görülmesi, isimlerin yasaklara uğratılması.

12 Eylül açık diktatörlüğü altında Diyarbakır zindanlarında yapılan vahşetin, anne ile oğul arasındaki cezaev kapalı görüşmelerinin “…(Ahmet, Mehmet) nasılsın” cümlesi içerisine Türkçe bilmemekten kaynaklanan yasakların dayatmış olduğu iletişim durumu.

Tüm Türkiye’nin yaşadığı ama katmerlendirilerek yaşatılan Kürt nüfus coğrafyasının açık cezaevine dönüştürülmesi. Faili meçhullerin Kürdistan topraklarını kan gölü haline getirmesi.

Sıkıyönetimlerin ve Olağanüstü Hal Yönetimlerinin bu topraklarda ana yönetim biçimi haline getirilmesi.

Kürt kimliğine dair ifadelere daha sıra gelmeden kart-kurttan Kürt sözcüğünün dönüşüm halinin anlatılması.

1960’lar da Kürt aydınlarına ve bölgede ileri gelenlere yapılan tutuklamalar ve Kürt tutuklu kampının yaratılması.

Aşağı yukarı 1946’lara kadar yapılan milletvekili seçimlerinde, Türkiye’nin batı vilayetlerinden buralara aday edilen kişilerinden parlamenter yapılmaları. Buraları görmemiş, bilmemiş insanların milletvekili yapılması.

En sonu 1938 Dersim Tenkil Hareketi ile Kürt kırma hareketleri.

Burada dikkate gelen şey, bunların hepsinin temel çıkışı bu toprakların kadim halklarından olan Kürtlerin fiziksel ve kültürel yok etme yürümeleri olduğudur.

Ve bunlar yapılırken kendisini Türk aidiyatında gören TC yuurttaşlarına Türk ırkçılığının egemen hale getirmenin açık-gizli tüm yollarının uygulamaya sokulmuş olduğudur.

Türklük (devlet politikası Türklüğü) yaratmak ikili boyutta yürütülmektedir.

Kürtler bir taraftan yoklaştırılmaya çalışılırken, bir taraftan da onlara Türk olduğu halleri anlatılmakta; Balkan’lardan ve Kafkasya’dan gelen, getirilen müslüman toplumlara Türklük ortak paydasından devletin Türkleri yaratılmıştır.

Gelinen nokta da yaşanılmış olan tüm bu şeylere rağmen, Kürt sorunu yok olmamış, varlığının direncini arttırarak devam etmiştir.

Ve süreç Kürtlerin sorununu Ortadoğu’nun Kürdistan sorunu yapmıştır.

Türkiye’nin; ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel sorunlarının ana kaynağı, Kürt sorununun sıhhate götürülmemesinin sonucu olarak orta yerde durmaktadır.

Kürt, Kürdistan sorununun ya çözülecek ya çözülecek noktasına geldiği bir nokta da, Türkiye siyasetinde Kürt sorununu çözme kararı ve bunun getirdiği süreç; yakın ve uzak geçmişte Kürtlere karşı geliştirilen dil ve uygulanan pratikten algılatılan Kürt hali, toplumda bilinçli olarak yürütülen Kürt hassasiyetinin pratikleri ve söylemleri sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Siyasi irade; devlet iradesi olarak kendisini yeni baştan düzenleyerek ırkçılık karşıtı düzenlemeleri hayatın egemeni haline getirmezse geçmiş, geleceğe pranga olmaya devam edecektir.

Bu hal de Türkiye’yi yeni ufuklara taşımaz.

Dünün pratiğinin yaratmış olduğu sorunlar yumağı, ancak yeni bir dil ve yeni bir anlayışla çözülme şansına sahip olabilir.

Ve buna da devlet iradesi kendisini memur etmelidir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
334AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin